SİLBER:RÜYA YOLCULUĞU / KERSTIN GIER || KİTAP YORUMU






Orijinal İsim: Silber: Das erste Buch der Träume (Silber#1)
Yazar: Kerstin Gier
Çeviri: Firuzan Gürbüz
Sayfa Sayısı: 400
İncelemek İçin: D&R
Puanım: 3/5







TANITIM

Rüyaların gizemli ülkesine, merak uyandıran bir yolculuk…

Kertenkele tokmaklı, gizemli kapılar; konuşan taş heykeller ve elinde baltasıyla, delirmiş bir bakıcı… Liv Silber'ın rüyaları son zamanlarda epey tuhaflaşmıştır ve içlerinden biri fazlasıyla kafasını kurcalamaktadır. Bu rüyada geceyarısı dört çocuğun gizemli ve karanlık bir ayin gerçekleştirdiği bir mezarlıktadır. Üstelik Liv bu dört genci normal yaşamında tanımaktadır çünkü Grayson ve üç arkadaşı gerçekten vardır. 


Liv kısa süre önce bu dört gencin okuduğu okula kaydolmuştur ve aslında hepsi iyi çocuklardır. Mezarlıktaki geceden daha korkutucu olan, arkadaşlarının Liv'in rüyada söylediği ancak gerçek hayatta hiçbir şekilde sözünü etmediği şeyleri bilmesidir. Çocukların bunu nasıl öğrendiğini çözmek ise, bilmeceleri çok seven Liv'in uzak duramayacağı kadar çekici bir gizemdir… 



YORUM

"Sen benim gibisin," dedi ciddi bir ses tonuyla. "Bilmeceleri seviyorsun. Oyun oynamaktan hoşlanıyorsun. Risk almayı tercih ediyorsun. Heyecan senin için asıl tehlike baş gösterdiğinde başlıyor." Biraz daha eğilerek yaklaştı. Sıcak soluğunu hissedebiliyordum. "Dileğim buydu işte. Aşık olabileceğim böyle birinin karşıma çıkması. Sen benim dileğimsin, Liv Silber."

Öhöm, öhöm. Uzun ama aşırı uzun bir süredir yorum yazmamış olmanın gerginliği var üzerimde, hadi hayırlısı.

Kerstin Gier'in Aşk Tüm Zamanların İçinden Geçer serisini 2017'de okumuştum ve beklemediğim bir şekilde çok sevmiştim. Yazarın dili olsun, karakterleri olsun, olay örgüsü olsun bütünüyle dikkatimi çekebilen ve üç kitap boyunca da bu dikkati üzerinde tutabilen, beni sıkmayan bir seriydi. Ki okuyanlar bilir, ATZİG serisinde bir kitap boyunca çok kısa bir zaman dilimini okuduğunuz olur, olaylara o kadar odaklıdır ki bir bakmışsınız kitap bitmiş ama sadece 1 hafta geçmiş. Ve ben çok fazla olayın, duygunun, düşüncenin böyle kısa zaman dilimlerine sıkıştırılmasından da nefret ederim çünkü bana hep çok yüzeysel gelir. Üstelik o seride de karakterlerin yaşı küçüktü (kız lisedeydi sanırım, erkek karakterin yaşı da 18-19 falandı galiba) ve küçük yaştaki karakterlerin başrol olmasından da nefret ederim ama dediğim gibi, ben o seriye bayılmıştım. Çok sıcak, çok tatlı, kış aylarında dışarıda kar yağarken battaniyenin altında kıvrılıp bütün gün okuyabileceğiniz, çok samimi bir seriydi. Ve haklı olarak, Silber serisinin de böyle bir kıvamda olmasını bekliyordum.

Ama gelin görün ki, serinin ilk kitabı beni pek de heyecanlandıramadı.

Olivia, ama biz ona Liv diyeceğiz, sırlara ve gizemlere bayılan, onları çözme tutkusuyla hareket eden ve bir şeyin ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünmeyen bir karakterdi. Ayrılmış olan ve meslekleri yüzünden ülkeden ülkeye giden anne ve babası yüzünden, kız kardeşi Mia'yı da alarak yılın 9 ayını başka bir ülkede annesiyle, kalan 3 ayını da başka bir ülkede babasıyla geçirdiği bir hayatı vardı. Bu yüzden de çok sıkı bağlar kurduğu arkadaşları, özlemini çektiği okul ortamları falan olmamıştı. En yakınındaki kişi küçük kız kardeşi Mia'ydı ve onunla beraber Sherlock Holmes'ün izinden gitmeye çalıştıkları, aşırı meraklı oldukları bir hayatları vardı. Bu yüzden, müstakbel üvey ağabeyinin kolundaki latince dövmeyi bile merak etmesini normal saymalıydım.

Ama kabul edelim, bunu bile merak etmesi çok alakasız ve bir o kadar da saçma. O çocuğu daha o gün görmüşsün, üstelik annenin o çocuğun babasıyla beraber olmasını da istemiyorsun ve çok kısa bir zaman sonra onların evine taşınacağınızı öğrenmişsin ama yapabileceğin hiçbir şey yok çünkü annen bu konuda kararlı görünüyor. Bütün bunları düşündüğünde Liv, çok daha büyük ve önemli sorunların var tatlım. 

Müstakbel üvey babasının kızı bu durum karşısında çıldırdığında-taşınma haberini aynı anda alıyorlar- Liv'in tek yaptığı sakince oturmak, lavaboya gitmek ve sesini duyduğu müstakbel üvey ağabeyinin telefon konuşmasını gizlice dinlemek oldu. Ve masaya geri döndüğünde de hiçbir sorunu yokmuş gibi devam etmek ve sadece o telefon konuşmasını düşünmek. Tamam, meraklı olursun da, bütün sorunlarını göz ardı edeceğin kadar mı be kardeşim?

Herhangi bir spoiler vermemek için nasıl olduğuna girmeyeceğim ama Liv rüyasında Grayson'ı (müstakbel üvey ağabey) görüp kendini bir ayinin ortasında bulduğunda da beklediğim ve aslında olması gereken tepkiyi vermedi. Korkup kendini uyandırmak için çabaladığı kısma ulaşmamız çok uzun zaman aldı ve bütün bir rüya boyunca Grayson ve arkadaşlarını, şeytani olduğu belli olan ayinlerini gizlice izleyip dinledi ve onlara yakalandığında anca aklı başına gelerek uyanması gerektiğine karar verdi. Farkediyorsunuz değil mi, sevmediğim karakter özelliklerini elde etmek için çabalıyor resmen. 

Ertesi gün okulda Grayson ve arkadaşlarıyla konuşurken de, onlar Liv'in rüyasında söylediği şeyleri dile getirdiğinde bile gerektiği kadar şaşırmadı bence. Üstelik detaylar arttıkça ve bu konuda 'NOLUYO LAN' deyip endişe etmesi gerekirken kendi kendine uyku deneyleri yapmaya başladı. Rüyalarında hiç tanışmadığı insanlarla karşılaşıp onların gerçekten varolmasına ve başkalarıyla aynı anda aynı rüyayı görebileceğine dair mantıklı açıklamalar bulmak için.

*göz deviriyor*

Yani şöyle toparlayayım, Liv Silber bana kalırsa gereksiz bir meraka sahipti. Alakasız olan her şeyi merak eden, sonunda neler olacağını bilmediği olaylara dalmaya bayılan, belli ki zeki ve tatlı bir kız izlenimi verilmek istenerek yazılmış ama bunda başırılı olunamamış bir karakterdi. Okurken çoğu kez Liv'in hareketlerini mantıksız buldum ve bir yerden sonra da anlam vermeye çalışmayı bıraktım. Ama bu kadar olumsuz yazmama ve düşünmeme rağmen, nefret de etmedim açıkçası. Eğer Liv'in yüzüne bakarak ona tepkimi gösterebilseydim nötr bir surat ifadesiyle bakardım, bomboş böyle, ne negatif ne pozitif. Çünkü içime sinmeyen, havada kalmış bir karakter gibi hissettirdi bana.

Kitaptan bu kadar puan kırmamın bir diğer sebebi ise işlediği konunun bana çok gereksiz gelmesiydi. Rüyalar yolculuğu denildiğinde çok daha farklı olacağını, ATZİG'deki gibi kimi noktalarda aklımızın karışacağını, olayların ilgimi uyandıracağını düşünmüştüm ama bir grup ergenin toplanarak ayinler yapmasını ve bu ayinlerle olayların gelişmesini, bu durumun da koca bir serinin konusu olacağını düşünmemiştim. Ve şunu söyleyebilirim ki keşke olmasaymış. Keşke cidden rüya yolculuğunu konu alan, içine zamanın bükülebilmesini de katan, böylece biz okuyucunun hem zaman hem mekan algısını şaşırtan, bittiğinde de 'vay be' diyeceğimiz bir kitap olsaymış.

Üstelik hoşlanmadığım başka bir detay ise karakterlerin liseye gitmesi ve bu da yetmezmiş gibi kız karakterimizin 15 yaşında olmasıydı. Yani tamam, Kerstin Gier hemen hemen hiç aşk sahnesi yazmayan, sadece yüzeysel geçen bir yazar ama diğer serisinde en azından karakterlerin yaşı 17-18 civarlarındaydı(diye hatırlıyorum?) ve onları bir tık ciddiye alabiliyordum. Ama bu seride kız karakterimiz 15, erkek karakterimiz ise 18 -umarım öyledir, lise son diyordu- yaşındaydılar. Dolayısıyla da Liv ve Henry(esas erkek karakter ama ona ayrı paragraf açmayacağım) çiftini hiçbir şekilde ciddiye alamadım. Şimdi 18 ve 15 arasındaki fark ne ki diyeceksiniz belki, evet 3 yaş hiç de büyütülecek bir olay değil ama 15 ciddiye alabilmem için çok küçük bir yaş. Ki 18 yaşındaki Henry'yi de ciddiye almıyorum. Evet, koskoca kitapta alıntıladığım tek kısmın da ona ait olmasına rağmen-zaten onun dışında güzel olan bir repliği ya da hareketi de yok. Allah aşkına bir çift ergen neyin aşkını yaşayacak, neyin duygusunu hissedecek ki?

Bütün bunları bir araya getirip baktığımda kitaptan çok fazla şikayet ettiğimi görebiliyorum ve bu da bu kitabın elimde neden 10 gün kadar sürünüp durduğunu açıklıyor. Yine de 1 veya 2 vereceğim kadar kötü bir kitap değildi çünkü nefret etmedim,sinir krizi geçirmedim ve ana karakterleri öldürmek istemedim. Yukarılarda da dediğim gibi, nötr bir ifadeyle okudum ve ne iyi ne de kötü bir kitaptı benim için. Puanımı da başta 3.5'tan 3 diye düşünüyordum ama şimdi yarım puanı verecek bir yer de bulamadım.

Bu sefer olmadı be Kerstin. Kal sağlıcakla.

Yorumlar

Popüler Yayınlar