BANA DOKUNMA (SHATTER ME #1) / TAHEREH MAFI || KİTAP YORUMU







Orijinal İsim: Shatter Me
Seri Sıralaması: #1
Yazar: Tahereh Mafi
Çeviri: Bilge Nihal Zileli Alkım
Sayfa Sayısı: 332
İncelemek İçin: Goodreads
Puanım: 2/5





TANITIM

Dokunuşum ölümcül, dokunuşum güç.


Juliette tam 264 gündür kimseye dokunmadı.


En son birine dokunması bir kazaydı. Ama Yeniden Kuruluş onu cinayetten içeri tıktı. Juliette’in dokunuşunun neden bu kadar ölümcül olduğunu kimse bilmiyor. Kimseye bir zarar vermediği sürece bu durum kimsenin de umurunda değil çünkü dünya zaten perişan durumda. Her gün yeni bir hastalık ortaya çıkıyor, gıda sıkıntısı had safhada, gökyüzünde tek bir kuş kalmadı ve bulutlar garip bir renkte.
Yeniden Kuruluş, yeni düzenin tek çare olduğunu iddia ettiği için Juliette’i bir hücreye kapattı.

Hayatta kalan bir avuç insan ise savaş naraları atıyor. İşte bu yüzden Yeniden Kuruluş fikir değiştirmek üzere. Juliette onlar için mükemmel bir silah olabilir. Juliette, yeni düzenin tek silahı olabilir.


Juliette karar aşamasında. Ya bir silah olacak. Ya da bir asi.

YORUM

"Benim dünyam, iç içe geçmiş sözcüklerden oluşan bir ağ; bir uzuv diğerine, kemikler sinirlere, düşünceler imgelere bağlanmış. Ben harflerden oluşan bir varlık, cümlelerin yarattığı bir yaratık, kurgu aracılığıyla oluşturulmuş bir hayal ürünüydüm."

İlk okuduğumda da kötü bir kitaptı şimdi de kötü bir kitap. Tek fark artık daha da sevmiyor oluşum çünkü bu sefer, ilk okumamda sevdiğim tek karakteri bile sevemedim.

Bana Dokunma serisine yaklaşık 2 yıl önce başlamıştım ve ilk kitapta Warner'ı sevmiş olsam dahi hikayeyi sevmediğim için o an devam etmek istememiştim. Daha sonra hikayenin ilerledikçe güzelleştiğini falan duymuştum ama o zamanlarda da ya başka kitaplar okumak istedim ya da okumak istesem bile 4. kitap elimde olmadığı için erteleyip durdum. En sonunda nisan ayı kitap alışverişimde onu da sepete ekledim ve iki ay sonra 'ay artık okuyacağım bu seriyi' diye kendimi gazlayarak başladım. Bu gazın nereden, nasıl veya niçin geldiğine dair hiçbir fikrim yok ama gelmese de olurmuş. İlk kitabı sevmeyeceğimi zaten biliyordum ama sevmeme ibremin eskisinden daha da ileriye gideceğini düşünmemiştim.

"Hakkımda hiçbir şey bilmiyorsun."
"Ama sen yine de beni çok iyi tanıdığını iddia ediyorsun."
Dişlerimi sıktım. Konuşmak için kendime güvenmiyordum.
"En azından ben dürüstüm," diye ekledi.
"Yalancı olduğunu az önce sen de kabul ettin."
Kaşlarını kaldırdı. "En azından yalancı olduğum konusunda dürüstüm."

Juliette bütün kitap boyunca o kadar saçma ve tutarsız davranıyordu ki bir ara kitabı okuyuşumdaki ana amaç 'bitsin de ikinciye geçeyim'di çünkü okuduğum saçmalıklara katlanma eşiğim her sahneyle daha da düşüyordu. Kitabın başlarındaki delirmek üzere olan halinden, her şeyden ürken ve kimseye dokunmamak için çabalayışından, sürekli sorular soran 'yeni oda arkadaşı' Adam'la bazen sohbet edişinden, her düşüncesinin arasında 'beni öldürecekler mi?' diye düşünmesinden ve geldiği gibi eşyalarını gasp eden Adam'dan battaniyesini bile geri isteyemeyecek kadar güçsüz oluşundan bıkmıştım. Sesini çıkarmıyor, kendisi hiçbir soru cevaplamamasına rağmen her şeyi soran hücre arkadaşına kendini kaptırıyor ve bir şeyler anlatıyordu. Anlamsız bir şekilde ona güvenebileceğine inanmıştı ve öyle kapalı gözle güveniyordu ki, Adam'ın onu konuşturmak için gelen bir asker olduğunu öğrendiğinde bile tutarlı bir tavır sergileyememiş, Adam'ın aslında hiçbir şeye açıklık getirmeyen bir açıklamasıyla ona tekrar güvenmeye başlamıştı.

Adam'la aynı okula gittiğini ve hiç konuşmasalar da uzaktan birbirlerinin kötü anlarına şahit olduklarını hatırlamış, tekrar tanıştıktan çok kısa bir zaman sonra birbirlerine aşık olmuşlardı. O kadar kısa bir zamandı ki hücreden çıktıkları andan sonra muhtemelen birkaç gün bile geçmemişti. Bir anda bütün o dokunuş engelleri yokmuş gibi davranmaya ve birbirlerinden uzak duramamaya başlamışlardı, birbirlerinden gizledikleri konular için saçma sapan duygu yoğunluklu özürler dileyip duruyorlardı. Aşklarının bu kadar kısa zaman içinde gerçekleşmesi de doğal olarak bu sahnelerin bana o duyguyu geçirmesini engellemişti. İlişkilerini 'aa ne kadar güzel bir aşk' diye değil 'bu nasıl bir saçmalık?' diyerek okuyordum. Birbirlerini ortaokuldan tanıyor olmalarıyla zerre ilgilenmiyordum çünkü birbirlerini izleyip dursalar dahi yıllarca tek kelime konuşmamışlar, bakışmanın bir tık ötesine geçip yan yana bile gelmemişlerdi. Juliette'in bulunduğu konumda Adam'a güvenmesi bile saçmayken böyle tutkulu aşıklara dönüşmeleri de, bu dönüşümün altı doldurulmadığı için bomboş bir olay olmaktan öteye gidemedi açıkçası.

Tutarsız olduğu tek konu Adam ile olan ilişkisi de değildi üstelik.

Warner'ın kim olduğunu bile bilmeden, kendisi hücrede tutulurken geçen zamanda dünyada neler olduğunu öğrenmeden, daha en başta Warner'dan nefret etmeye başlamıştı. Hücredeki tedirgin ve ürkek kız bir anda ortadan kaybolmuş, her şeye karşı gelen ve tehditler savuran bir kıza dönüşmüştü ama bunu bir karakter gelişimiyle değil de aniden karşımıza çıkan birkaç sahneyle yaptığı için yine başarısız olmuş, gözümde bir anlam kazanamamıştı. Hareketleri ve sözleri nereden çıktığı belli olmayan yeni karakterinde eğreti duruyordu çünkü kitabın en başında kafasındaki düşüncelerle çıldırma noktasına gelen Juliette bir adım bile ilerlememişti. Evet, Warner'ın yaptırdığı kötü şeylere karşı sonradan bir nefret kazanması çok doğal olabilirdi çünkü Warner cidden araştırma ve güç uğruna kötülük önemsemeden hareket ediyordu. Ama daha onu hiç tanımadan, amacını bile öğrenmeden ondan nefret edip de yine tanımadığı Adam'a resmen vurulması, 270 gündür kimseye dokunmamışken Adam'a dokunabilmek için yerinde bile duramayışı falan bence inanılmaz saçmaydı. Tutarsız bir şekilde sürekli bir şeyler yapıyordu ama karakter gelişimi adına bir adım bile ilerlemiyordu.


Warner ilk okuyuşumda sevdiğim ve Adam'la Juliette'in vıcıklığının yanında cool ve güzel bulduğum bir karakterdi ama nedense bu okuyuşumda onu bile sevemedim. Evet, ne istediğini biliyor, amaçladığı şey kötü de olsa onun için uğraşmayı göze alıyordu ve asla vazgeçmiyordu, bir amaç için yanında olmasını istediği Juliette'in, zorunda olduğu için değil isteyerek kendisini seçmesini istiyordu ve bu yüzden de normalde kabul etmeyeceği tavizleri veriyordu ve onu sahip olduğu dokunuşun bir lanet değil heyecan verici bir güç olduğu konusunda bilinçlendirmeye çalışıyordu. Evet, belki böyle sıralayınca kulağa güzel geliyor olabilir ve ben de genelde villain sevdiğim için belki de bunlar yeterli olabilirdi ama olmadı çünkü bir şeyler çok fena eksikti. Ne o villain havasını verebilmişti ne de soğuk ama konu Juliette'e gelince tavizler veren o adamı hakkıyla hissettirebilmişti. Okurken beni kendi tarafına çekebilmesi, ben bu adamı destekliyorum dedirtmesi gerekirken beklentimi boşa çıkarmıştı ve kitap boyunca gerçekten duygusuz şekilde sadece kötülük yapan yüzeysel bir karakterden öteye geçememişti.

Ama bu yüzeyselliğin tek sebebi karakterinin okuduğumuz kısımlarındaki problemleri değil, aslında hemen hemen hiçbir şey okuyamamış olmamızdı. Ana karakterlerden biri olmasına rağmen birçok sahnesinde geri planda yazılmıştı, ana kurguya dair hiçbir şey işlenmediği ve adama dair hiçbir şey bilmeden olaylara direkt bodoslama daldığımız için belki de anlamlı gelmesi gereken sahneleri bile içi boş anlara dönüşmüştü. Bütün bunlar bir araya gelince de gerçekten sevmeyi beklediğim bir karakteri tek bir duygu hissetmeden nötr bir surat ifadesiyle okumuştum. Aynı Adam ve Juliette'te olduğu gibi Warner'ın da karakter katmanları işlenmediği için neyi neden yaptığını, Juliette'i neden bu kadar önemsediğini, onu keşfedişinin ve dışarı çıkarmak için yaptıklarının neler olduğunu hiç okumamıştık. Yazarın hikaye anlatıcılığındaki bu eksiklik dolayısıyla da Warner'ın Juliette'e hem gücü için hem de kendisi için duyduğu yakınlık ve ondan etkilenmesi, dikkati dağılarak zayıf düşecek kadar ondan hoşlanması güzel olabilecekken havada kalmış ve harcanıp giden bir karakter olmuştu.

Kitap hakkında en şikayetçi olduğum nokta ise sürekli bir şeylerin olması ama aslında hiçbir şeyin sebebinin açıklanmaması, olayların ve kişilerin havada yüzmesi ve okuduğumuz hikayenin içi boşaltılmış bir kalıp gibi hissettirmesiydi. Dışından bakınca ana hikayeye dair üç beş başlığı okuyabiliyordunuz ve içinin de bu başlıkların derinleştirilmesiyle dolu olduğunu sanıyordunuz ama aslında elimizdeki tek şey bu içi boş kabuktu. Kitap boyunca, yazarın kurmak istediği dünya düzenin çok az bir kısmını okuyabilmiştik ve evet, belki giriş kitabı olduğu için ileriye dair zaten çok bir ilerleme beklemiyorduk ama o düzene nasıl ulaşıldığına dair de bir şeyler öğrenememiştik. Hikayenin kurgusal olarak bu kitapta ilerlememesine tamamdım çünkü bizi önce o dünyaya sokabilmeliydi ama işlemeye çalıştığı dünyanın o anda nasıl olduğunun, o düzene ulaşmalarına sebep olan geçmişin bile anlatılmaması canımı çok sıktı. Niye ve nasıl kurulduğu belli olmayan bir düzen içerisinde daha ana karakterleri tanımadan yeni karakterler olaya dahil oluyordu ve kitap boyunca sürekli bir aksiyon gerçekleşiyordu. Bu aksiyonların hepsi de yüzeysel anlatıldığı ve ana kurgunun ayaklarından birine ince ince ama dallanıp budaklanacak şekilde sarılmadığı için benim gözümde hiçbir anlam ifade edemedi. Bu sorunların asıl sebebi de bence yazarın kalemindeki eksiklikti. Sanki ara ara aklına gelenleri not alarak bir olay örgüsü oluşturmuş ve 'amaaan ana kurguyu da sonra bir ara işlerim artık' demiş gibiydi.

İlerleyen kitaplarda hangi karakter için ne hissederim bilemiyorum ama bu kitap için çok net söyleyebilirim ki hiçbir karakteri sevmedim ve bu da okuma motivasyonumu biraz baltalıyor. Hatta bayağı baltalıyor ama niyeyse bir 'bu seriyi okuyacağım' diye tutturdum ve başladım, şimdi de el mecbur hiçbir şeyi unutmamak için arka arkaya okuyacağım. Umalım da seri ilerledikçe biraz olsun düzeliyor olsun, yoksa işim çok zor olacak.


Yorumlar

Popüler Yayınlar