BENİ BIRAKMA (SHATTER ME #2) / TAHEREH MAFI || KİTAP YORUMU






Orijinal İsim: Unravel Me
Seri Sıralaması: #2
Yazar: Tahereh Mafi
Çeviri: Deniz Başkaya
Sayfa Sayısı: 424
İncelemek İçin: Goodreads
Puanım: 3/5






TANITIM

Geriye sayım başladı, çok az zamanın kaldı.

Juliette, sonunda Omega Noktası’na ulaştı. Onu seven ve özel yetenekleri olan insanların yaşadığı, yeraltı direnişinin merkezine. Yeniden Kuruluş’tan ve silah olarak kullanılmanın verdiği acıdan kaçmayı başarmıştı. Artık Adam’ı sevmekte özgürdü. Ama ölümcül dokunuştan asla kurtulamayacaktı; düşündüğünden de çok onu isteyen Warner’dan da. Bana Dokunma ile başlayan nefes kesici serinin bu bölümünde, Juliette yaşamını değiştirecek kararı vermek zorunda. Asıl istediği ile olması gereken arasında bir seçim yapmalı ve sonucun tüm yaşamını değiştireceğini unutmamalı. Kalbi ve Adam’ın yaşamı arasında korkunç bir seçim Juliette’i bekliyor.

YORUM

"Sen," diyor, fısıltıyla, harfleri tenime bir bir damgalayarak. Duraksıyor.
Sonra...
Daha yumuşakça.
Bu kez göğsü daha da hızlı inip kalkıyor. Bu kez sözler ağzından neredeyse nefessiz çıkıyor. "Sen beni mahvediyorsun."

Son 150 sayfada gelen Warner olmasa hiç çekilmez bu kitap.

Ki bunu Warner'a hala tam olarak aşık olamamış halimle söylüyorum, düşünün.

Serinin ilk kitabında zaten Warner'a az sahne yazıldığından ve adamı tanıma fırsatımız bile olmadığından, asıl sahnelerinin üçüncü kitapta olduğunu öğrenmiş olsam dahi bu kitapta da en azından onu daha fazla göreceğimizi, tanıyabileceğimizi ve gerçekten karakter katmanlarını okuyabileceğimizi düşünmüştüm. Daha fazla sahnesi olur ve neyi neden yaptığını, bu savaşta nasıl bir konumda olduğunu ve herkesin tanıyıp korktuğu adamın yanında o kılıfın arkasındaki adamı da okuruz sanmıştım. Ayrıca bir yandan da Juliette'in yeni tanıştığı direniş grubu ve ne yaprıklarını anlayamadığımız Yeniden Kuruluş vardı ki bunların arasındaki savaşın dinamiklerini, iki tarafın da neler yaptığını, dünyanın bahsedilip durulan bu çıkmaza nasıl girdiğini, bu çıkmazın aslında ne olduğunu öğrenmemiz gerekiyordu. Ama gelin görün ki kitap boyunca Juliette ve Adam'ın ilerleyemeyen ilişkisini, üç beş kavgayı, asla yazılmamış bir taraflar arası çatışmayı ve en sonlara doğru yazılmaya karar verilmiş birkaç güzel Warner sahnesi okuduk. Ama en kötüsü, bu sahnelerde bile o duyguların güzel işlenmemesini, bahsedilen hislerin temeli döşenmediği için her şeyin havada kaldığını görmekti.

Hoş, bu haliyle bile Warner'ın tek paragrafı Adam'ın iki kitaptır yaşanan bütün sahnelerine bin basar ya, neyse.

"Her şey değişti.
Çünkü bir zamanlar sadece bir çocuktum.
Bugün hala bir çocuğum ama bu kez demir gibi bir iradem, çelikten iki yumruğum var ve 50 yıl yaşlandım. Nihayet bazı şeyleri anlıyorum. Nihayet yeterince güçlü olduğumu ve belki de artık yeterşnce güçlü bir dokunuşum olduğunu, belki bu kez yapmam gerekenleri yapabileceğimi anladım.
Bu kez bir gücüm ben.
İnsan doğasından bir sapmayım.
Doğanın resmen mahvolduğunun, ortaya çıkardıklarından ve dönüştüğü şeyden korkutuğunun yaşayan, nefes alan bir kanıtıyım ben.
Ve daha güçlüyüm. Daha öfkeliyim.
Kesinlikle pişman olacağım bir şey yapacağım ve bu kez umurumda bile değil. İyi biri olmak yetti artık. Ürkeklik yetti. Artık hiçbir şeyden korkmuyorum.
Geleceğimde kargaşa var.
Ve eldivenlerimi ardımda bırakıyorum."

Juliette ilk kitaptan bu yana hiç karakter gelişimi gösterememiş ve artık yalnız olmadığını, onun gibi güçlere sahip daha fazla insanın olduğunu öğrenmiş olsa dahi içinde bulunduğu durumla barışamamıştı. Gücünü kabullendiğini söylüyor ama aslında ondan nefret ediyordu. Kabullenmek dediği şey 'kimseye dokunamam, yalnız bir yaşama mahkumum ben, bir canavarım' martavallarından başka bir şey değildi ve en büyük silahı dokunuşu olmasına rağmen onu kullanmayı öğrenmeye çabalamıyordu. Yeteneğinin insanlarla arasına çizdiği sınıra fazlasıyla takılmıştı. Vakti geldiğinde birlikte savaşması gereken insanlarla arkadaş olmaya çalışmıyor, herkesten uzak durarak kendini yalnızlaştırıyor ve gücünün onlara yaklaşmasını mümkün kılmadığına inanıyordu. Başkalarının güvenliğini tehlikeye atmaktan korktuğu için, gücünü kullanmasını engelleyen ve onu başka hiçbir şeyin yapamayacağı kadar savunmasız bırakan eldivenler takmaya başlamış, asıl güvenliğin o gücü kullanmayı öğrenmek ve üzerinde kontrol sahibi olmak olduğunu kavrayamamıştı. Her yere eldivenleri ile gidiyor, gücü sanki vücudundan taşmaması gereken bir lanetmiş gibi davranıyor, yıllar boyu eğitim almış ve öldürmeye odaklanmış askerlerle savaşacağı zaman bile doğru dürüst kullanamadığı tabancalara güveniyor ve savaş alanına eldivenle çıkıyordu. Düşmanlarını etkisiz hale getirmek tek bir dokunuşla halledebileceği kadar kolayken bütün gücünü engelleyen eldivenler takıyordu. Savaş alanında. Öldürülme riski çok yüksekken. Arkadaşlarının ölme riski çok yüksekken. Hayatta kalmak için yapması gereken tek şey karşısındakine birkaç saniye dokunmakken. Yapabileceği en büyük yardımı o lanet dediği güçle yapabilecekken.

Bu nasıl bir saçmalık?

Tamam, anlıyorum, berbat bir hayat yaşadı ve sebep olduğu zararlar yüzünden kendisinden nefret ediyor, kimse ona dokunamıyor ve çok yalnız hissediyor falan. Bunların hepsine tamamım. Ama bedeli ne olursa olsun Adam'ın ona dokunabildiğini görmüşken, başka insanların da güçlere sahip olduğuna şahit olmuşken, istediklerini söyledikleri düzene kavuşmak için bir savaşa hazırlanıyorlerken hala kendi gücüne alışamaması, etraflarındaki savaş havasına rağmen öldürme düşüncesini kabullenememesi çok fazla uzamıştı. Arkadaşlarını korumak için kendi gücünü sakınmaya çalışması bir noktaya kadar haklıydı ama daha sonra eğitim alarak bunun kontrolünü sağlama fırsatı varken bile kendinden korkmaya devam ediyordu. Bütün bunlara Adam'ın durumu da eklenince iyice kendisini yalnızlaştırmaya başlamıştı. Sorun kontrol altına alınamazsa hayati bir tehlike taşıyordu ama cevap cümlede gizli zaten, bir şekilde kontrol altına alınabilirdi. Madem birbirlerini çok seviyorlar, ayrı kalınca kahrolup yemeden içmeden kesiliyorlar, mutsuzluktan çökmeye başlıyorlardı, bu sorunu çözene kadar uğraşıp sürece dayanabilirlerdi. Ama Juliette tabii ki şaşırtmayarak bundan da kaçmaya karar vermiş, sorunun üzerine gitmek yerine soruna yenilmeyi seçmişti. Adam'ı sevmememe rağmen ben bile Juliette'in böyle yapmasındansa biraz olsun çabalamasını istemiştim açıkçası. Yarattıkları melankoli havası o kadar sıkıcıydı ki şu sorun çözülsün de ne halt ediyorlarsa etsinler diyordum. 

Ayrıca Warner'a karşı hisleri değiştikten sonra ki biz buraları da tam olarak göremeden keskin dönüşlerle değişti bu hisler, bir yandan hala Adam'a aşık olduğunu düşünmesi ve ikisinin arasında gidip gelmesi, Adam'la olamayacağının üzüntüsü varken bir yandan da deli gibi Warner'ı istemeye başlaması, ondan uzak durmak için kendisini zorlaması beni sinir ediyordu. En sonunda bütün bu geri çekilmelere artık dayanamayıp kendini Warner'a bırakırken ve iki kitap boyunca Adam'la yaşadıklarından çok daha güzel bir sahne yaşarken aklına bir anda Adam'ın gelmesiyle bütün her şeyi mahvetmesi, duygularını görmezden gelip Warner'ı reddederken hem kendisini hem de ona aşık olan adamı incitmesi çok kötüydü. Warner'ın tek bir bakışıyla, cümlesiyle, dokunuşuyla Adam aklından silinip giderken hala ona aşık olduğuna inanması, Warner'a karşı hislerinin yanlış olduğuna ve onları görmezden gelirse silinip gideceklerine inanması okurken tepemin tasını attırıyordu. Sevgililerken bile kendi sorunlarını gizlemeye çalışan Adam için, ortadan kaybolan sevdiği kadının geride bıraktığı tek şeye, ufak bir not defterinde yazdıklarına tutunan, her cümlesini ezberleyen Warner'ı harcıyordu.

Ki böylesine Warner'ın tarafını tutuyorum ama daha öyle çok aşık falan da olamadım adama. Bir de olunca görün beni siz.

"Seni istiyorum," diyor. "Tamamını istiyorum. Seni her şeyinle istiyorum ve nefesini kesmek, senin de benim senin için yanıp tutuştuğum gibi beni arzulamanı istiyorum." Bunu boğazına yanan bir sigara takılmış gibi, beni sıcak bala banmak istiyormuş gibi söylüyor. "Bu bir sır olmadı hiç. Bunu senden saklamaya hiç çalışmadım. Daha azını istiyor gibi davranmadım."
"Se-sen arkadaşlık istediğini söylemiştin..."
"Evet," diyor, yutkunuyor. "Öyle söyledim. Hala da söylüyorum. Arkadaşın olmak istiyorum." Başını salladığını aramızdaki havanın hafif hareketinden hissediyorum. "Ümitsizce aşık olduğun arkadaşın olmak istiyorum. Kollarına, yatağına, kafanın içine kısılmış gizli dünyana aldığın arkadaşın. O tür bir arkadaş olmak istiyorum. Konuştuğunda sözlerini ve dudaklarının aldı şekli aklına kazıyan arkadaşın. Bedeninin her kıvrımını, her çilini, her ürpertisini tanımak istiyorum Juliette..."
Nefes nefese "Hayır," diyorum. "Ö-öyle deme."
Konuşmaya devam ederse ne yapacağımı bilemiyorum ne yapacağımı bilmiyor kendime güvenmiyorum.
"Nerene dokunacağımı bilmek istiyorum," diyor. "Sana nasıl dokunmam gerektiğini bilmek istiyorum. Seni ikna etmek istiyorum, bana özel bir gülümseme bulmaya." Göğsünün bir yukarı bir aşağı, bir aşağı bir yukarı hareket ettiğini hissediyorum ve o "Evet," diyor. "Arkadaşın olmak istiyorum. Dünyadaki en iyi dostun olmayı istiyorum."

Ah ah, kitabın şüphesiz en iyi sahnesi bakın şüphesiz.

Warner konusundaki en büyük ve asıl sıkıntım, daha onu hiç tanıyamamışken bir karakter gelişimi yaşamasaydı. İlk kitabın başlarındaki zalim komutanı tanıyamadan bir anda Juliette'e duygusal anlamda değer veren bir adama dönüşmüş, bu farkı anlayamadan da aşık bir adam olmuştu. Yaşadığı bu gelişimi, Juliette'e nasıl aşık olduğunu, bu duyguların ona neler yaptığını okuyamamıştık ve en azından ikinci kitapta bu düzelir diyordum ama işte öyle her istediğimiz olamıyor maalesef. Yazar ortada mis gibi bir Aaron Warner varken ve ortaya çok güzel bir aşık olma evresi, karakter gelişimi çıkarabilecekken sürekli Juliette'in güvensizlikleriyle, Adam'la ilişkilerinin çıkmaz noktalarıyla, kötü anlatılmış ve distopik açıdan çok başarısız bir direnişe zaman ayırmıştı. Warner'ın ne kadar aşık olduğu ortadaydı ama bunun gelişimini göremediğimiz için, o duygularının temelini bize hissettirmediği için bir şekilde bir şeyler havada kalıyordu. Juliette'in Adam'la olduğunu görünce gözlerine yerleşen kederi, bu duruma sinirlenmesini okuyor ama almamız gereken duyguyu tam anlamıyla alamıyorduk. Ayrıca yazarın Warner'a dair temellendirmediği tek nokta aşkı da değildi. Adamın bütün ailevi sorunlarını, onu o yapan özelliklerinin nasıl oluştuğunu yazmamış, kitabın sonlarında keşfettiği yönünden bile doğru dürüst bahsetmemişti. Mis gibi bir karakteri almış ve temelini boş bırakarak inşa etmeye başlamıştı. Ama bu durumdayken bile Warner tek bir sahnesiyle, tek bir sözüyle diğer karakterleri harcayabilen, hepsinden daha güzel bir karakter olmuştu.

Warner'ın Juliette'e olan aşkının temellendirilmemesi canımı sıksa da bir süre sonra bu gözüme o kadar batmamıştı çünkü Warner'ın Juliette'i onun kelimelerini ezberleyecek kadar çok sevmesi, onu göreceği kesinleştiğinde mahkumluğa bile sesini çıkarmaması, bir tek onun tarafından sakinleştirilebilmesi ve engelleyemediği tutkusu çok güzeldi. Hislerini dile getirmekten çekinmiyor, neler hissettiğini göstermekten sakınmıyor ve Juliette'in duygularını fark ettikçe de daha da cesurlaşıyordu. Ama bütün bunlara rağmen, Juliette'in de onu istediğini görüp anlayabilmesine rağmen Juliette onu her reddettiğinde geri çekiliyor, Adam'ı seçtiğini söylediğinde gururunu koruyarak orayı terk ediyordu. Sevdiği kadından uzak olmayı istemiyordu ama eğer kendisini istemiyorsa orayı terk edecek kadar da kararlı bir tutumu vardı. Sevdiği kadının onu vurmasını kabullenebilirdi, ona hakaret etmesini ve nefretle bakmasını siğneye çekebilirdi ama eğer başka bir adamı ona tercih ederse sahip olduğu duygularıyla dalga geçilmesine izin vermezdi. Eğer yazar biraz olsun özenli davranıp yukarıda bahsettiğim o boşluğu da yazmaya tenezzül etseydi Warner gerçek anlamda mükemmel bir karakter olabilirdi ve ben de şu an olduğu gibi onu diğer karakterlerden daha fazla ama yine de temkinli sevmek yerine ona çoktan aşık olmuş olurdum.

Ayrıca Warner, her ne kadar diğer bütün herkes Juliette'in yanında olduğunu söylese de ondan ve gücünden korkmayan, onu bu gücü kullanması için cesaretlendiren ve bunun bir lanet değil bir mucize olduğunu söyleyen tek kişiydi. Adam bu güçten korkmuyordu çünkü ona etki etmiyordu, diğerleri bu gücü kullanabilmesini istiyor ve yine de ürküyorlardı ama Warner daha Juliette'e dokunabileceğini ve bu gücün ona zarar vermeyeceğini öğrenmeden önce bile Juliette'in gücü karşısında heyecan duyuyor, heyecanlanıyor ve mükemmel olduğunu düşünüyordu. Arkadaşım dediği insanlar onu bütün vücudunu saran kıyafetlere ve eldivenlere yönlendiriyordu ama Warner sahip olduğu bütün güçle, üzerindeki bütün tehlikeyle dolaşabilmesini sağlamıştı. Diğerlerinin gücünden biraz bile olsa ürkmeleri, geri çekilmeleri ve hatta zaman zaman uzak durmaları Juliette'i daha da yaralamamıştı ama Warner hiçbir zaman Juliette'in kendisini saklaması gerektiğini düşünmemişti. Juliette'in etrafındaki herkesten çok daha farklı olduğunu, arkadaşım dediği insanların onun ölümüne sebep olabileceğini düşünerek onu uyarmaktan geri durmuyordu. Ki nitekim, sırf o eldivenler ellerinde olduğu için Juliette'in kendisini savunamadığı bir an olmuştu. Warner olsa ona asla o eldivenleri giymemesini söylerdi. Hele de savaşa giderken.

Warner "Onu mu seçiyorsun?" diye sorarken güçlükle nefes alıyor ve hala yere devrilecekmiş gibi bir hali var. "Az önce olan bu muydu? Kent'i bana tercih mi ediyorsun? Çünkü ne olduğunu anladığımı sanmıyorum ve bir şeyler söylemelisin bana, bana şu an ne haltlar olduğunu hemen söylemelisin..."
Nefessizce "Hayır," diyorum. "Seni kimseye tercih etmiyorum; etmiyorum, etmiyorum..."
Fakat ediyorum ve bu noktaya nasıl geldiğimi bile bilmiyorum.
"Neden?" diyor. "Onu seçmek kolayına gittiği için mi? Ona borçlu olduğunu düşündüğün için mi? Hata yapıyorsun." Sesi şimdi daha yüksek çıkıyor. "Korkuyorsun. Zor seçimi yapmak istemediğinden benden kaçıyorsun."

Heyt be, şu kavga bile kitabın yüzde doksanından çok daha güzel.


Kitap hakkında genel sıkıntım ise ana kurgunun çok fazla boşluklara sahip olması ve hemen hemen hiç ilerlemiyor oluşuydu. İlk kitapta olan kurgu eksiklerinin biraz da olsa giderilmesini ummuştum ama yazar hiçbirini ortadan kaldırmamıştı. Bu kitapta da Yeniden Kuruluş'un nasıl işlediğini, neler yaptığını, nasıl olup da başa gelebildiğini ve bundan önce hangi felaketin gerçekleştiğini, dünyanın sıkıntılarının nasıl bir düzeyde olduğunu ve nereden çıktığını bir türlü öğrenemedik. Bu direnişin nasıl başladığını, Castells denen adamın bu yetenekli insanları nereden bulduğunu, bu kadar insanı nasıl topladığını, direnişi nasıl oluşturduğunu, yetenekler konusunda deney yapacak kadar bilgili olmasının kaynağını bilmiyorduk ve Adam ile Juliette de bunları doğru dürüst sorgulamıyorlardı. Yeniden Kuruluş devri 5-6 yıl önce başlamıştı ama direniş için oluşturulan yer altı mağaraları yaklaşık 20 yıllık bir çalışmanın ürünüydü. Madem asıl sorun Yeniden Kuruluş'tu, bu direnişin temeli niye o kadar sene önce atılmıştı? Eğer tek sorun güncel dünya düzeni değilse bundan önce neler yaşanmıştı? Biz niye hiçbir şeyi öğrenmeden başka başka olaylar okuyorduk?

Üstelik düzenin anlatılan kısmı da bana kalırsa çok zayıftı. Korkunç olarak anlattıkları sistem aslında hiçbir şey yapmıyordu, güya çok çok üst konumda olan kurucu komutan bile Juliette için çıkıp gelebiliyor, günlerce orada kalabiliyordu. Direnişin planları, yaşanan çatışmalar, karakterlerin birbirlerine karşı olan bireysel nefretleri ve bunun getirdiği kavgalar olması gerektiği kadar sert ve güçlü yazılmamıştı. Bir anda operasyonlar düzenliyorlar, çatışmaları bitiriyorlar ve en güçlü düşman olarak anlatılan kişiyle anında karşı karşıya gelip on dakikada bütün olayı bitirebiliyorlardı. Ne karakterlerin karşı koydukları ideoloji iyi anlatılmıştı ne de nasıl karşı koyduklarını olması gerektiği gibi okuyabilmiştik. Sürekli yüzeysel açıdan ilerleyen bir olaylar zinciriydi ve bazılarının hiçbir anlamı yoktu. Sırf yazılmış olsun diye, sırf ortaya bir drama çıksın diye yazılan sahneler, birbirlerini bağlayan olaylar yazılmıştı ve özellikle komutanın kimliğiyle ilgili drama çok yersizdi. O kadar anlamsızdı ki gerçek ortaya çıktığında başta anlamamıştım bile. 'Nasıl olabilir ki abi ya çok saçma' demiştim ve kitabın sonundan bildiriyorum, hala çok saçma geliyor.

Ne alakası var ulan diye sorarlar insana.

Asıl Warner sahnelerinin 3. kitapta başladığını ve onu okurken tam anlamıyla bayılacağımı söyledikleri için üçüncü kitaba dair beklentilerim büyük. Birazdan gidip başlayacağım ve umarım bu beklentiler boşa çıkmaz çünkü daha seride alınacak çok yol var. Alt tarafı kurgu eksikliklerinin giderilmesini, Warner'ın beni kendisine tam anlamıyla aşık edebilmesini ve böylece seriyi keyifle okumayı istiyorum.

Çok şey mi istiyorum sanki?












Yorumlar

Popüler Yayınlar