MELEKLERİN KANI - NALINI SINGH / KİTAP YORUMU





Yazar: Nalini Singh
Orijinal İsim: Angels' Blood
Çeviri: Bilge Turan Zourbakis
Sayfa sayısı: 400
İncelemek için: D&R
Puanım: 4/5





TANITIM


Tehlikeli bir yakışıklılığa sahip olan New York Başmeleği Raphael, vampir avcısı Elena Deveraux'ya bir iş teklif etmişti. Ancak Elena'nın bu sefer peşine düşmesi gereken yolunu şaşıran bir vampir değil, çok daha tehlikeli, çok daha deli bir avdı.


Avının peşinde Elena bir yandan hızla tutkunun eşiğine sürüklenirken, bir yandan da hayatı için mücadele ediyordu ve hayatını kurtarsa bile Raphael'in baştan çıkaran dokunuşlarına yenik düşmesi kaçınılmazdı. Çünkü başmeleklerin oyunu söz konusu olduğunda ölümlülerin hiç şansı yoktu...




YORUM

Elimde süründürdüğüm, yorumu haftalar önce gelmesi gereken bir kitaba daha merhaba diyoruz.Aslında teknik olarak 'hoşça kal' demeliyiz çünkü yorum giriyorum.

Madem elinde süründü, neden 4 verdin? gibi sorular aklınıza gelebilir.O yüzden yoruma geçmeden onları cevaplamak istiyorum ki rahatça kitaba değinebileyim. Kitabı, büyük bir okul yoğunluğundan çıktığım ve kafamın boşaltılmaya ihtiyaç duyduğu bir dönemde okumaya karar vermiştim ve aslında çok da heyecanlıydım.Çünkü bu seriyi görüp görüp de her seferinde ne kadar başlamayı istediğimi ama sürekli ertelediğimi anlatamam. Hatta kitapları bile almamıştım ancak geçen ay yaptığım bir okuoku siparişinde en sonunda almaya karar verdim.Geldikten kısa bir süre sonra da okumak istedim.

Ama sanırım beynimin çok fazla dolu olmasından dolayı bu kitaba bir türlü odaklanamıyordum.Elime aldığımda sıkıntı yoktu,  okuyordum ve güzel de ilerliyordu ancak bir bıraktığım zamanlar günlerce elime alamıyordum.
AMA BU DEMEK DEĞİL Kİ BU KİTABI READING SLUMPA KURBAN ETTİM!!!

Melekler üzerine okuduğum ilk kitapları bundan 4 yıl önce okumuştum (Hush Hush Serisi) ve o zamandan beri bu konuya çok fazla dönmedim açıkçası.Duman ve Kemiğin Kızı serisinin ilk iki kitabı dışında melekler konusuna hiç geri dönmedim. Sebebini tam olarak bilmiyorum ancak sevsem dahi bir türlü elim gitmiyordu bu 'melek' olayına. Ama bu kitap, bu temayı aslında özlediğimi hatırlattı bana.

Kitaba ilk başladığımda isimler biraz zorlama gibi gelmişti bana. Vampir Akademisi'nin sadece filmini izlemiş biri olarak oradaki Dimitri ismini ve Vampir Günlükleri'ndeki Elena'yı hatırlamış ve 'Vampir avcısı bir kadının ismi ile kitaptaki bir vampirin ismi olması' beni biraz şüpheye düşürmüştü. Neden bilmiyorum ama beni biraz negatif etkilemişti sanırım.Hatta Raphael'i sırf Dimitri için harcayacaklarını ve baş karakteri Dimitri yapacaklarını düşünüp üzülmüştüm.
NEYSE Kİ  RAPHAEL BAŞ KARAKTER DE SİNİR KRİZİ GEÇİRMEDİM.

Bu isim aşamasını atlattıktan sonra da -ki bu kitabın yüzde olarak çok kısa bir bölümünü kapsadı,herkes rahat olsun- gerçek anlamda hikayeye girmiştim ve konu çok iyi ilerliyordu.Elena'nın görevi, Raphael'in mükemmelliği ancak bir o kadar da tehlikeli bir melek oluşu, şehri bekleyen ve dışarıda cirit atan bir kötü imgesi, her sayfada beni içine çeken bir şekilde işlenmişti ve 'neler olacak' diye sayfaları çevirip duruyordum.
 



Ama kitabın bize sunduğu tek şey bu akıcı işleyiş değildi.Yazar -şükür ki- aptal bir karakter yaratmamıştı ve Elena tam bir savaşçıydı. Olayları kestirebiliyor, hiçbir koşulda tedbiri elden bırakmıyor ve hayatı tehlikeye girse dahi doğru bildiği şeyi yapmaktan çekinmiyordu. Karşı durduğu kişi nefes kesen Raphael olsa bile. Yakışıklı, güçlü bir erkek gördüğünde dibi düşen ve aklının bön bön bakma emrini veren kısmı dışındaki her bölümünü kaybeden ayran budalası karakterlerden değildi. Ki şartları göz önüne alalım: Karşındaki mükemmelliğin tanımı olabilecek (belki de olmuştur, kim bilir?) Raphael'di ve Elena'nın dibi zaten düşüyordu. Ama beynini kullanma yeteneğine sahipti ve duruşunu asla bozmayarak doğru bildiklerini hep savundu.

"Melekateşi kemiklerini kavurup kalbine değerken, Eğer ölüm buysa Lonca Avcısı, diye düşünce yolladı ölümlüsüne, o zaman diğer tarafta görüşürüz."

Raphael ise, mükemmel bir zekaya, güçlü bir karaktere ve aynı zamanda tehlikeli sayılabilecek bir cazibeye sahipti.Muhtemelen insanların %95'ine istediklerini tek seferde yaptırabilir, geri kalanlarına ise belki fazladan bir göz teması kurması gerekebilirdi.Ama asla sahip olduğu gücü, etkiyi ve kontrol edebilme yetisini kendisinden ileriye koymadı.Çünkü kendi benliğinin bu güç olmadığını biliyordu.Güç onun bir özelliğiydi, Raphael'in kendisi değildi ve kendini asla kaybetmedi. Diğer meleklerin onu uyardığı, gücü için önemsemesi gereken ve gerekmeyen şeyleri söylediği durumlarda bile kendi kararını kendi verdi. Gücünü kullanmayı seçti, onun kendisini kullanmasına izin vermedi ve bu Raphael'i gözümde çok yükseklere çıkaran en büyük özelliğiydi sanırım.

"Öldürme içgüdüsü üstünde hiçbir kontrolü yoktu, kendi arzusunun kuklası olmuştu. Sen buna güç mü diyorsun?"

"New York Başmeleği hakkında ne derseniz deyin; acımasız, sert, kesinlikle ölümcül ama işkence etmiş olmak için işkence etmiyordu kimseye. Raphael'in her hareketinin bir amacı vardı.O amaç, milletin bir daha asla ona ihanet edemeyecek kadar ödünü patlatmak da olsa."


Kitabın bir diğer güzelliği ise sadece ana karakterlerin değil, yan karakterlerin de yeterince olaya dahil olması ve aslında 'ben de buradayım' diye kendilerini belli edebilmesiydi.Önemli olduklarını, sırf kalabalık etmek için yazılmadıklarını ve aslında hepsinin bir amacı olduğunu okurken hissedebiliyordunuz ve bu, hikayenin gücüne dair size çok olumlu mesajlar veriyordu.Çünkü bu basit bir aşk masalı değil, bu bir erkek ve kadının önce tutkuyla başlayan sonra da aşkın ta kendisi olan ilişkilerini hedef alan bir roman değil. Bu, gerçekten etkileyici bir olay örgüsü kurabilen, ama aynı zamanda size o tutkuyu ve aşkı da okutan, aynı zamanda arkadaşlığı da verebilen bir romandı.Bazen kendine verdiğin sözleri tutamayacağını, bazı durumlarda etrafına çektiğin setlerin parçalanabileceğini ve günü geldiğinde, gerçek bir tehlikenin ortasında bir seçim yapman gerekebileceğini hissettirebilen, bunları yaşatabilen bir kitaptı. Ve ben buna bayıldım.

"Raphael her soruya cevap verir, her sırrı ifşa ederdi, yeter ki Elena'yı burada tutsun."

"Raphael o anda fark etti ki... o kırılgan, fani hayat onun için sadece önemli değildi.Kendi hayatından daha önemliydi. Uyan Lonca Avcısı!" 

                                  


Bu kadar beğenmeme rağmen neden kitaba 5 yerine 4 verdiğim konusuna gelirsek, bütün bu anlattıklarıma rağmen ben çok daha geniş bir tehlike durumu bekliyordum.Kitapta tehlikenin tam anlamıyla bahsedildiği kısmın daha geniş olmasını, sayfalara iyice yayılmasını istiyordum aslında ve bana göre daha fazla dehşet görmeliydik. Uram bahsedilen tehlikeli duruşunu daha çok gözler önüne sermeliydi ve bu kadar az ceset beklemiyordum. Yani, Uram'ı ve güçlerini ele alırsak.( spoilera gireceği için bahsedemiyorum..) Ve asıl kargaşanın başladığı kısmı da daha erken bekliyordum.Öyle bir olaya gidişatın daha tehlikeli olması gerekiyordu bana göre.

Eğer bunlar da olsaydı kesinlikle 5 verirdim, hiç tereddütsüz.

Eğer gerçekten güzel bir seriye başlamak, mükemmel karakterler tanımak ve kurgusuyla güzel bir okuma süreci yaşatacak bir kitap okumayı istiyorsanız, Meleklerin Kanı tam isabet olur!

Yorumlar

Popüler Yayınlar