SARAI - J. A. REDMERSKI / KİTAP YORUMU







Orijinal İsim: Killing Sarai
Yazar: J. A. Redmerski
Çeviri: Murat Karlıdağ
Sayfa Sayısı: 416
İncelemek İçin: D&R
Puanım: 3/5







TANITIM

Sarai henüz on dört yaşındayken annesi tarafından Meksika'daki bir uyuşturucu baronunun yanında yaşamaya zorlanmıştır. Fakat Sarai, normal bir hayatın ne demek olduğunu unutmasına rağmen, zorla alıkonulduğu evden kaçma umudunu da hiç yitirmemiştir. Soğukkanlı bir katil olan Victor da tıpkı Sarai gibi çocukluğundan beri hep ölüme ve şiddete tanık olmuştur. Victor öldüreceği yeni hedefiyle ilgili bilgi almak için Sarai'ın bulunduğu yere geldiğinde genç kız ,buradan kaçabilmek için elindeki tek fırsatın bu adam olduğunu anlar. Ne var ki, işler Sarai'ın planladığı gibi gitmez ve tehlikeli bir adamın elinden kaçarken, kendini Tucson'a giden bir kamyonun arkasında değil, bambaşka tehlikelerin içinde bulur. 


Firar sırasında Victor içgüdülerinin etkisindeki kişiliğinden sıyrılır, vicdanının sesini dinler ve Sarai'a yardım etmeye karar verir. Çift birbirine gittikçe yakınlaşırken, Victor kızı korumak için her şeyini, hatta herkes gibi Sarai'ın ölmesini isteyen erkek kardeşi Niklas'la aralarındaki ilişkiyi bile tehlikeye atar. Victor ve Sarai birbirlerine olan güvenlerini arttırırken, aralarındaki uyuşmazlıklar da zamanla azalmaya başlar. Peki Victor'un kaba kuvvete dayanan yetenekleri ve tecrübesi Sarai'ın hayatta kalmasına yetecek midir? Bu kitap Sarai ve Victor'un hikâyesidir.


YORUM

"Sen kimsenin yapamayacağı bir şey yaptın," dedi. Mimikleri yumuşadı ve o an kalbim erimeye başladı. "Benim hissetmemi sağladın. Kilidimi açtın."

Sarai, canım goodreads arkadaşlarım sağolsun, aşırı merak ettiğim ve dolayısıyla da beklentimin tavana çıktığı bir kitaptı. Serinin herhangi bir kitabı akışıma düştükçe kitabı okuma isteğim artıyorken, dizi olacağı haberi de bunun üstüne tuz biber olmuştu ve gidip ilk iki kitabı sipariş vermiştim. Diziden görseller gelmeye başlayınca da ilk kitabı hemen okumaya karar verdim.

Tabii, bu kararı almamda Victor Faust'u oynayacak adamın da etkisi oldu. Yalan yok.

Aylık okunacaklar listesi yapmıyor olmama rağmen - çünkü bu listelere uymuyorum- bu ay bir liste yapmaya karar vererek hem okunacak kitaplarımı biraz sıraya sokmak hem de 'ne okusam' diye düşünüp durma evresini olabildiğince kolay bir sürece çevirmek istedim. Çünkü her zamanki gibi rastgele bir düzende okuduğumda, okunacaklar listem çoğalıp duruyor ve bunun önüne bir türlü geçemiyorum. Bu yüzden en azından birkaç ay, istikrarlı bir şekilde liste hazırlamayı ve ona uymayı düşündüğüm için şubatta okuyacağım kitapları seçerek listeledim. Bir an önce okumak istediğim Sarai'yi de bu listeye aldım ve storyde yaptığım anketin sonucunda şubat ayının ilk kitabı o oldu.

Sarai hakkındaki beklentilerim tavandaydı, evet, ama birkaç arkadaşımla konuştuktan sonra bu beklentileri düşürme kararı almış ve serinin ilerleyen kitaplarda açılacağı düşüncesine tutunmuştum. Beklentimi düşürdüğüm için de hayal kırıklığı yaşamayacaktım ve 'olsun, beşlik değil dörtlük bir kitap olacak demek ki' diye düşünüyordum.

Yanlış düşünmüşüm.

Kitap, düşürdüğüm beklentilerimin de altında kaldı.

"Bana ne yaptın?" diye sordu.
"Ben de sana aynı soruyu soracaktım."

Victor ve Sarai arasındaki ilişki, kimse kusura bakmasın ama, beni en çok hayal kırıklığına uğratan noktalardan biriydi. Evet, aşk böcekleri olmalarını falan beklemiyordum, ki bunu istemiyordum da, ama birbirlerine karşı bu kadar boş olacaklarını düşünmemiştim. Okumayı beklediğim tutkudan ve çekimden eser yoktu. Bütün o olayların, karmaşanın içinde birbirlerine kapılmalarını görmeyi ve kitabın bu hisleri bana aktarabilmesini, beni kendisine hayran bırakmasını bekliyordum, duygudan yoksun birkaç konuşmayı ve 'onu öldüremem', 'beni gönderme' martavallarını okumayı değil. Ayrıca olaylar ve karmaşalar da istediğim gibi değildi, orası ayrı. Ona sonra geleceğim.

Sarai ile Victor'un ilk karşılaştıkları sahne, sanırım bana en samimi gelen sahneydi. Victor Sarai'nin arabada olduğunu fark ettiğinde ve tamamen profesyonel bir şekilde onu analiz edip durumu kendi lehine çevirdiğinde, ikisinin de duyguları gerçek ve anlaşılabilirdi. Sarai'nin korkusu çok normaldi ve okurken bunu garipsemiyordum. Hatta bütün o korkuya rağmen korumaya çalıştığı kararlılık ve hayatının iplerini eline alma, esirlikten kurtulma konusundaki ısrarı, Sarai'de ilk sevdiğim özelliklerden biriydi. İçinde bulunduğu durumun risklerini biliyordu ve yine de büyük bir cesaret göstererek 9 yıl boyunca esir tutulduğu yerden kaçmayı başarmıştı. Karşısındaki adamın katil olup olmamasını umursamıyordu, kararından vazgeçmemişti ve Sarai'nin bu davranışı cidden hoşuma gitmişti. Victor ise kafasına bir silah dayalıyken bile durum değerlendirmesini yapmış, yapabileceği ve yapamayacağı şeyleri hesaplamış, olayı kendi lehine çevirmeyi başarmıştı. Silahı Sarai'nin tutması bile önemli değildi, aralarındaki iletişimin kontrolünü çoktan eline almıştı ve Sarai anlamadan, onu olduğu yerden hiç uzaklaştırmadan dakikalarca araba sürmüş, ne yapacağını da planlamıştı. Ve benim gözümde ikisi de umut verici karakter özelliklerine sahipti.


Ama daha sonra, kitap ilerledikçe ve birbirlerine olan duygusuzlukları hala devam ettikçe, sinirim bozulmaya ve sıkılmaya başladım. Victor'un Sarai'yi öldürmek istememesi, benim için bir duygu belirtisi değil. 200 sayfa okuduktan sonra değil. Aralarındaki iletişim hiçbir şekilde ilerlemezken, okumayı beklediğim tutkuyu asla göremezken, Victor'un sırf öldürmek istememesi yüzünden işlerin 'bana ne yaptın?' kısmına gelmesi çok anlamsızdı.

ÇÜNKÜ ZATEN HİÇBİR ŞEY OLMADI.

Sarai'nin 9 yıl boyunca, sadece kendisine ait olan, özgür, mutlu ve söz hakkının olduğu bir hayatın hayalini kurması, sırf bunun için ölümü göze alarak kaçması ama Victor'la tanıştıktan sadece bir-iki gün sonra, aralarındaki tek konuşma Victor'un planı üzerineyken, hayalindeki o hayata alışamayacağına karar vermesi ve Victor'la kalmak istemesi bana çok saçma geldi. Çünkü bence, yıllarca umut ettiğiniz bir şeyden bu kadar çabuk vazgeçemezsiniz. Bütün o süreç boyunca yaptığınız planların bir işe yaramayacağına iki günde karar verip kendinize yeni bir yol haritası çizemezsiniz. 9 yılı 2 güne sığdıramazsınız, net.

Sarai Victor'la kalmak istediğinde, eğer aralarındaki çekim çoktan ortaya çıkmış ve bir şekilde buna karşı koyamayacağını anlamış olsaydı, ben de bir nebze ona anlayış gösterebilirdim. Ama nasıl olduysa, birden bire, çekimden ve tutkudan eser yokken, Victor'dan ayrılamayacağını düşünmeye başladı ve adamı arzuladığına karar verdi.

Ne ara oldu peki bunlar, yavrum?

Victor'un, iki gündür tanıdığı ve birbirlerine kurdukları cümlelerin bile sınırlı sayıda olduğu bir kadını, onunla ilgili en ufak bir hissi bile yokken, öldüremeyeceğine karar vermesi, bunun için kendi öz kardeşine yalan söylemesi ve kendi hayatını saçma sapan bir tehlikenin içine sokması da bence çok anlamsızdı.

İKİ GÜN OLMUŞ SONUÇTA İKİ!

Ne ara bir şeyler hissettin, kararlar aldın, bir de gidip uygulamaya geçtin?

Büyük ihtimalle bu konuda sadece ben böyle hissediyorum -linçlerden belli..- ama kitaptaki zaman kavramı, bütün bu 'bana ne yaptın?' olayları için çok yetersizdi. Üstelik kitabın daha dark olmasını beklediğim için, aralarındaki ilişkinin böyle yavan olması beni hayal kırıklığına uğrattı.

Bütün bu ilişkilerini, olmayan tutkularını falan geçtim, kitapta son 100 sayfaya gelene kadar resmen hiçbir şey olmuyordu. Hiçbir şey! Kitaba karşı olan beklentim sadece ilişkileri üzerine olmadığı, şöyle doğru dürüst, sağlam bir aksiyon okumayı beklediğim için de dolayısıyla bu hayal kırıklığı iyice büyüdü. Kaç, motelde dinlen, Izel'le konuş, kaç, motelde dinlen, Javier'le konuş, kaç... Eee, bu mu aksiyon? Bu mu, Katiller Çetesi'nin başlangıç kitabı? Bu mu, soğukkanlı katil Victor'un öyküsü? Bu mu, en başta gördüğüm o kararlı ve ayakları yere basan kızın hikayesi?

Bu noktalar bir araya geldiğinde ise kitap, zaten düşürmüş olduğum beklentilerimin bile altında kaldı. Ayrıca son 100 sayfaya kadar gerçek anlamda sıkıldığım ve neredeyse slumpa girecek noktaya geldiğim için, üstelik o olaylar bile beklediğim aksiyonu tam olarak karşılamadığı için, bu kitaba gidip ortalamanın üstünde bir puan veremezdim.

O son 100 sayfanın artısı olup olmadığına da gelirsek eğer, şöyle söyleyebilirim ki zaten onun getirdiği artıyla bu kitaba 3 puan veriyorum. Aksi halde puanım 2.5'e falan düşebilir ve istisnalar dışında bütün buçuklu puanlarımı alt sınıra yuvarladığım için, goodreadste kitaba büyük ihtimalle 2 yıldız verirdim.

O zaman canım arkadaşlarım beni keserdi tabi, orası kesin.

Bahsedemeden geçemeyeceğim başka bir konu daha var ki, o da kitabın düzenlemeden kaynaklanan, daha doğrusu 'düzenlememeden' kaynaklanan hatalarla dolu olması. Kelimelerde sürekli ek hataları vardı, cümlenin başı ve sonu, olmaması gerektiği halde aynı bitiyordu- 'ben gidiyorum ben' tarzında, örnek veriyorum çünkü o cümleyi işaretlemediğim için bulamıyorum şu an. Böyle hatalar birkaç kez olduğunda beni rahatsız etmiyor ve 'gözden kaçmış olabilir' diyorum ama kitabın genelinde böyle bir durum söz konusu olduğunda da söylemeden geçmem mümkün değil.

Seriye devam etmeyi istiyorum, ki zaten 3. kitaptan sonra açılacağını öğrendiğim için ilerleyen kitaplara dair umudum hala var. Hemen gidip devam etmeyi planlamıyorum belki ama arayı çok açmadan 2. kitabı okumayı düşünüyorum. Ayrıca her ne kadar beni hayal kırıklığına uğratmış olsa da, Sarai kötü bir kitap değildi. Beklentilerinizin yönüne bağlı olarak belki siz gerçekten sevip tam puan bile verebilirsiniz. Ama benim için ortalamaydı ve üzgünüm ki, bu da benim beklentimi karşılamaya yetmedi.

Tamam, son bir şey söyleyip gidiyorum:

ULAN BU DA MI GOL DEĞİL BE?!






Yorumlar

Popüler Yayınlar