KİMİ ÖPTÜĞÜNE DİKKAT ET! / JENNIFER L. ARMENTROUT || KİTAP YORUMU
Orijinal İsim: White Hot Kiss (The Dark Elements #1)
Yazar: Jennifer L. Armentrout
Çevirmen: Bilge N. Zileli Alkım
Sayfa Sayısı: 428
İncelemek İçin: D&R
Puanım: 3/5
TANITIM
On yedi yaşındaki Layla'nın tek istediği normal olmak: okulda göze batmamak, âşık olduğu nefeskesici Zayne'le sıradan bir çift gibi gezip tozmak…
Ama Zayne, Layla'yı küçük ız kardeşi gibi görüyor ve Layla normal olmaktan çok uzak. Yarı iblis yarı Muhafız Layla kimsenin sahip olmadığı yetenekler taşıyor; onun öpücüğü, ruhu olan her şeyi öldürecek kadar güçlü. Bir gün Layla, Roth'la tanışıyor: kışkırtıcı dövmeleri olan ve Layla'nın sırrını bildiğini iddia eden bir iblis o. Layla, ondan uzak durması gerektiğini bilse de tehlikeli öpücüğün cazibesi yüzünden Roth'a kayıtsız kalamıyor.
Roth'a güvenmek hem aşkını hem de onu yetiştiren Muhafız ailesini kaybetmesine neden olabilir. Ama Roth'tan öğrendiği iblislere dair sırlar, her şeyi değiştirecek gibi…
Artık Layla için hiçbir şey göründüğü gibi değil…
YORUM
"En saf ruha sahip insanlar en büyük kötülükleri yapabilir. Hiç kimse mükemel değildir, ne oldukları ya da hangi tarafta savaştıkları bu gerçeği değiştirmez."
Jennifer L. Armentrout, sürekli gördüğüm, denk geldiğim ama bir türlü okumadığım bir yazardı çünkü hem beğenip beğenmeyeceğim konusunda tereddütlerim vardı hem de yazarın bir sürü kitabı olduğu için nereden başlayacağımı bilemiyordum. Bu yüzden de asla okumak için bir adım atmamıştım. Ama Kimi Öptüğüne Dikkat Et goodreadste gözüme takılınca ve serinin ilk kitabı olunca, üstelik arkadaşlarımın puanlaması ve yorumları iyi yönde olunca başlamadan duramadım.
Ama dursam da olurmuş.
Öne eğildi,çenesini dizime dayadı. "Burada benimle olduğun için gerginsin."
Bu kadar yakınımdayken doğru düzgün bir yalan düşünmek zordu. "Beni sen geriyorsun."
Doğrulup ağızlarımız arasındaki mesafeyi kapatırken dolgun dudaklarına ağır ağır bir tebessüm yayıldı. "Gerilmekte haklısın."
Roth, bütün kitap boyunca benim sevdiğim tek karakter oldu. Gizemli havası, ukala gülümseyişleri ve hemen her sözüyle Layla'nın yüzünü kızartırkenki tatlılığı bence çok güzeldi. Ama onu sevmeme sebep olan asıl şey, kitap ilerledikçe açığa çıkan karakteriydi. Şimdi oturup 'kötü gözükse de aslında iyi biriydi' martavalı yapmayacağım. Bir iblisten bahsediyoruz burada. Yalan söyleyebilir, karşı taraftaki kimse/neyse onu öldürebilir ve bir insanın zihniyle oynarak onun kafasına yeni düşünceler sokabilirdi. Aksini bekleyemezsiniz zaten. Ki ben böyle olmasını da istemiyordum. Bıktım artık yıllarca aynı yaşayıp bir kadın için laps diye değişen, 180 derece dönen adamlardan.
Sıtkım sıyrıldı be, yeter.
Ama Roth tam da okumayı istediğim gibiydi. Hala kötüydü, hala değişmeyecekti ama kitap ilerledikçe adamın bir iblisten daha fazlası olduğunu görebiliyordunuz. Cehennemde doğmuş, orada büyümüş olabilirdi ama cehennem çukurlarından bahsedildiğindeki ufak irkilmelerine engel olamıyordu, sevginin ve aşkın ne olduğunu bilmediğini düşünebilirdiniz ama Layla'ya olan hislerinde düşündüğünüzün tam aksi olduğunu anlayabiliyordunuz, üstelik yılanı Bambi'ye olan bağlılığı da inkar edilemezdi. Ve bana kalırsa en özeli, kendisinin bir iblisten fazlası olduğuna inanmak istemesiydi. Bir amaç için, başkasının yerini doldurmak içib doğan birisinden çok daha fazlası olmak. İyi olmak anlamında değil, varoluş anlamında bir istekti bu.
"Ben sadece sıradaki Veliaht Prens'im. Ben buyum. Olup olacağım da bu."
Yaratılış olarak kötüydü, bunu inkar de etmiyordu ve değiştirmeye de çalışmıyordu, ama söz konusu Layla olduğunda, doğru olanı yapmaya hazır olan ilk kişi daima Roth oluyordu. Fedekarlık mı yapılmalı? Yapardı. Kendi benzerlerine karşı mı savaşılmalı? Savaşırdı. Layla'ya karşı zaafı vardı ve bunu inkar edecek de değildi.
Ve bütün bunlar bir araya geldiğinde, benim kalbimi çalması da hiç zor olmadı.
"Dön önüne," diye emrettim.
Gözlerini gözlerime dikti. "Neye baktığını söylediğinde döneceğim."
"Sana bakmıyordum." Sınıfın ön tarafına göz attım. Bayan Cleo notlarını karıştırıyordu. "Başımızı belaya sokmadan önce dön önüne."
Roth başını eğdi. "Ah, başını sokacağım bela hoşuna giderdi."
Layla'nın bana ifade ettiği tek bir anlam var: salak.
Nasıl olur da karşınızda Roth gibi bir adam varken, Zayne gibi birisi aklınızı karıştırabilir? Nasıl olur da yapılması gerekeni yaptığınız halde bile, yıllarca size yalanlar söyleyen ve olduğunuz kişiyi bastırmaya çalışan insanlara ihanet ediyormuş gibi hissedebilirsiniz? Nasıl olur da, işler kırılma noktasına gelene kadar gözünüze gözünüze sokulmuş olan gerçekleri reddedersiniz?
Layla bunların hepsini yapıyor işte.
Yarı iblis yarı muhafız kanı taşırken ve bir muhafız ordusunun arasında büyümüşken tabii ki Roth'un anlattıklarına inanmasını, ona hemen güvenmesini beklemiyordum. Ve bunda da haklıydı. Öldürülmesine yardım ettiğiniz, içinizde bir yerde kendi benliğinize karşı nefret beslemenize sebep olan iblis türünden birisi çıkıp gelseydi ve işlerin düşündüğünüzden çok daha karmaşık olduğunu, benliğinizi ikiye bölüp bir taraf seçemeyeceğinizi, isteseniz de istemeseniz de muhafız olduğunuz kadar iblis olduğunuzu ve bunu kabul edip harekete geçmeniz gerektiğini söyleseydi, siz ne yapardınız? Büyük ihtimalle küfreder ve yanınızdan kovardınız. Ve benim de buna lafım yok zaten. Ben olsam ben de öyle yapardım. Ama sanırım bu ilk tepki konusu, Layla'ya hak verdiğim tek noktaydı.
Gerçekler açığa çıktıkça ve nasıl bir olayın ortasında olduğunu anladıkça, artık inkar etmeyi bırakıp harakete geçmesi gerekiyordu. Ama bunun yerine uzun bir süre boyunca, beni psikolojik bir şekilde kangren etmeye ramak kalana kadar, inkar edip durdu ve ailesi olarak bildiği insanlara Roth'u söylemediği için vicdan azabı çekti. Roth'u terslemekten, vicdan azabı çekmekten daha sık yaptığı şey ise Zayne'i kıskanmaktı.
*die bitch die*
Zayne'i ise günahım kadar sevmiyorum ve yer aldığı her sahneyi 'ne zaman bitecek bu kısım?' diyerek, Layla'ya söylediği 'teselli ve/veya sevgi' sözlerine göz devirerek ve kafasını kırmamak için zor durarak okudum. Hele Roth'a yaptığı atarlar kısımlarını? Elimde olsaydı o taş kafasını çoktan kırmıştım. Bakın yine sinirlenmeyeyim diyorum ama olmuyor.
İNSAN ÖNCE BİR KENDİSİNE BAKAR BE HIYAR!
Sen yıllarca kıza ondan hoşlanmıyormuş gibi davran, onun hoşlantısını görmezden gel, onun olduğu kişiden, benliğinin yarısından, iblis olan kısmından ve konrolünü kaybettiğinde olacaklardan kork, onun içindeki iblisten tiksin ama yakışıklı, seksi, güçlü ve güzel gülüşlü Roth çıkıp geldiğinde ve Layla ona aşk olmaya başladığında 'yıllarca bastırdığın o hoşlantıyı' davranışlarına aktarmaya başla. Sanki yıllarca ondan uzak duran sen değilmişsin gibi, üzerindeki ilgi biraz olsun azaldığında hemen harekete geç. Sırf Layla başkasına kapılıp gitmesin diye onun üzerine düşmeye başla.
Yemezler.
Şimdi kimse gelip de bana Zayne'i savunmasın arkadaşlar. Gerçekten seviyorsa bile - ki umurumda olmaz- bunu söylemek için yılları vardı. Ama ne hikmetse, Layla'nın ilgisi yön değiştirdikten sonra hareketlerinde değişimler oldu. Daha bir koruyucu ve yakın davranmaya başladı, sözleriyle imalar yapmaya çalıştı falan. Ve bana kalırsa, etrafında bir tehdit oluşana kadar harekete geçmeyen, özgüven eksikliği yaşayan, kızın kafasını karıştırmaktan başka bir halta yaramayan dengesizin tekiydi.
Geçelim artık bu 'aramızdaki yakınlık bozulmasın diye duygularımı açamıyorum/biz beraber olamayız' martavallarını. Lütfen.
Kitapta beni rahatsız eden başka bir konu ise, dönüp baktığınızda doğru dürüst hiçbir olayın olmamasıydı. Evet, bu bir giriş kitabı, evet, çok fazla olay olmadan önce karakterleri tanımalıyız falan feşmekan ama dediğim şey bu değil. Olay sayısının azlığından bahsetmiyorum. Olayların olup bir anda bitmesinden ve aslında hiçbir anlam ifade etmemelerinden bahsediyorum. Birbirini yok etme amacı taşıyan iki düşman ırktan ve bir melez söz konusu iken, ne doğru dürüst bir tehlike oluyor ne de herkesi etkileyecek bir felaket gerçekleşiyor.
Ulan cehennem kızın peşine düşüyor ama birkaç takip edilme, bir-iki saldırı ve yarım yamalak bir ayin dışında hiçbir şey olmuyor. Şimdi ben bu kitaba nasıl 3'ten fazla puan vereyim?
ULAN BİR KİŞİ BİLE ÖLMÜYOR BE!
Azıcık Supernatural izleyin Allah aşkına, yormayın beni.
Sıtkım sıyrıldı be, yeter.
Ama Roth tam da okumayı istediğim gibiydi. Hala kötüydü, hala değişmeyecekti ama kitap ilerledikçe adamın bir iblisten daha fazlası olduğunu görebiliyordunuz. Cehennemde doğmuş, orada büyümüş olabilirdi ama cehennem çukurlarından bahsedildiğindeki ufak irkilmelerine engel olamıyordu, sevginin ve aşkın ne olduğunu bilmediğini düşünebilirdiniz ama Layla'ya olan hislerinde düşündüğünüzün tam aksi olduğunu anlayabiliyordunuz, üstelik yılanı Bambi'ye olan bağlılığı da inkar edilemezdi. Ve bana kalırsa en özeli, kendisinin bir iblisten fazlası olduğuna inanmak istemesiydi. Bir amaç için, başkasının yerini doldurmak içib doğan birisinden çok daha fazlası olmak. İyi olmak anlamında değil, varoluş anlamında bir istekti bu.
"Ben sadece sıradaki Veliaht Prens'im. Ben buyum. Olup olacağım da bu."
Yaratılış olarak kötüydü, bunu inkar de etmiyordu ve değiştirmeye de çalışmıyordu, ama söz konusu Layla olduğunda, doğru olanı yapmaya hazır olan ilk kişi daima Roth oluyordu. Fedekarlık mı yapılmalı? Yapardı. Kendi benzerlerine karşı mı savaşılmalı? Savaşırdı. Layla'ya karşı zaafı vardı ve bunu inkar edecek de değildi.
Ve bütün bunlar bir araya geldiğinde, benim kalbimi çalması da hiç zor olmadı.
"Dön önüne," diye emrettim.
Gözlerini gözlerime dikti. "Neye baktığını söylediğinde döneceğim."
"Sana bakmıyordum." Sınıfın ön tarafına göz attım. Bayan Cleo notlarını karıştırıyordu. "Başımızı belaya sokmadan önce dön önüne."
Roth başını eğdi. "Ah, başını sokacağım bela hoşuna giderdi."
Layla'nın bana ifade ettiği tek bir anlam var: salak.
Nasıl olur da karşınızda Roth gibi bir adam varken, Zayne gibi birisi aklınızı karıştırabilir? Nasıl olur da yapılması gerekeni yaptığınız halde bile, yıllarca size yalanlar söyleyen ve olduğunuz kişiyi bastırmaya çalışan insanlara ihanet ediyormuş gibi hissedebilirsiniz? Nasıl olur da, işler kırılma noktasına gelene kadar gözünüze gözünüze sokulmuş olan gerçekleri reddedersiniz?
Layla bunların hepsini yapıyor işte.
Yarı iblis yarı muhafız kanı taşırken ve bir muhafız ordusunun arasında büyümüşken tabii ki Roth'un anlattıklarına inanmasını, ona hemen güvenmesini beklemiyordum. Ve bunda da haklıydı. Öldürülmesine yardım ettiğiniz, içinizde bir yerde kendi benliğinize karşı nefret beslemenize sebep olan iblis türünden birisi çıkıp gelseydi ve işlerin düşündüğünüzden çok daha karmaşık olduğunu, benliğinizi ikiye bölüp bir taraf seçemeyeceğinizi, isteseniz de istemeseniz de muhafız olduğunuz kadar iblis olduğunuzu ve bunu kabul edip harekete geçmeniz gerektiğini söyleseydi, siz ne yapardınız? Büyük ihtimalle küfreder ve yanınızdan kovardınız. Ve benim de buna lafım yok zaten. Ben olsam ben de öyle yapardım. Ama sanırım bu ilk tepki konusu, Layla'ya hak verdiğim tek noktaydı.
Gerçekler açığa çıktıkça ve nasıl bir olayın ortasında olduğunu anladıkça, artık inkar etmeyi bırakıp harakete geçmesi gerekiyordu. Ama bunun yerine uzun bir süre boyunca, beni psikolojik bir şekilde kangren etmeye ramak kalana kadar, inkar edip durdu ve ailesi olarak bildiği insanlara Roth'u söylemediği için vicdan azabı çekti. Roth'u terslemekten, vicdan azabı çekmekten daha sık yaptığı şey ise Zayne'i kıskanmaktı.
*die bitch die*
Zayne'i ise günahım kadar sevmiyorum ve yer aldığı her sahneyi 'ne zaman bitecek bu kısım?' diyerek, Layla'ya söylediği 'teselli ve/veya sevgi' sözlerine göz devirerek ve kafasını kırmamak için zor durarak okudum. Hele Roth'a yaptığı atarlar kısımlarını? Elimde olsaydı o taş kafasını çoktan kırmıştım. Bakın yine sinirlenmeyeyim diyorum ama olmuyor.
İNSAN ÖNCE BİR KENDİSİNE BAKAR BE HIYAR!
Sen yıllarca kıza ondan hoşlanmıyormuş gibi davran, onun hoşlantısını görmezden gel, onun olduğu kişiden, benliğinin yarısından, iblis olan kısmından ve konrolünü kaybettiğinde olacaklardan kork, onun içindeki iblisten tiksin ama yakışıklı, seksi, güçlü ve güzel gülüşlü Roth çıkıp geldiğinde ve Layla ona aşk olmaya başladığında 'yıllarca bastırdığın o hoşlantıyı' davranışlarına aktarmaya başla. Sanki yıllarca ondan uzak duran sen değilmişsin gibi, üzerindeki ilgi biraz olsun azaldığında hemen harekete geç. Sırf Layla başkasına kapılıp gitmesin diye onun üzerine düşmeye başla.
Yemezler.
Şimdi kimse gelip de bana Zayne'i savunmasın arkadaşlar. Gerçekten seviyorsa bile - ki umurumda olmaz- bunu söylemek için yılları vardı. Ama ne hikmetse, Layla'nın ilgisi yön değiştirdikten sonra hareketlerinde değişimler oldu. Daha bir koruyucu ve yakın davranmaya başladı, sözleriyle imalar yapmaya çalıştı falan. Ve bana kalırsa, etrafında bir tehdit oluşana kadar harekete geçmeyen, özgüven eksikliği yaşayan, kızın kafasını karıştırmaktan başka bir halta yaramayan dengesizin tekiydi.
Geçelim artık bu 'aramızdaki yakınlık bozulmasın diye duygularımı açamıyorum/biz beraber olamayız' martavallarını. Lütfen.
Kitapta beni rahatsız eden başka bir konu ise, dönüp baktığınızda doğru dürüst hiçbir olayın olmamasıydı. Evet, bu bir giriş kitabı, evet, çok fazla olay olmadan önce karakterleri tanımalıyız falan feşmekan ama dediğim şey bu değil. Olay sayısının azlığından bahsetmiyorum. Olayların olup bir anda bitmesinden ve aslında hiçbir anlam ifade etmemelerinden bahsediyorum. Birbirini yok etme amacı taşıyan iki düşman ırktan ve bir melez söz konusu iken, ne doğru dürüst bir tehlike oluyor ne de herkesi etkileyecek bir felaket gerçekleşiyor.
Ulan cehennem kızın peşine düşüyor ama birkaç takip edilme, bir-iki saldırı ve yarım yamalak bir ayin dışında hiçbir şey olmuyor. Şimdi ben bu kitaba nasıl 3'ten fazla puan vereyim?
ULAN BİR KİŞİ BİLE ÖLMÜYOR BE!
Azıcık Supernatural izleyin Allah aşkına, yormayın beni.
Yorumlar
Yorum Gönder