SUYUN GAZABI (AIR AWAKENS #4) / ELISE KOVA || KİTAP YORUMU






Orijinal İsim: Water's Wrath
Seri Sıralaması: #4
Yazar: Elise Kova
Çeviri: Mustafa Güdük
Sayfa Sayısı: 360 
İncelemek İçin: Goodreads
Puanım: 5/5








TANITIM

GÖZÜNÜ HIRS BÜRÜMÜŞ BİR BÜYÜCÜ
KANLA LEKELENMİŞ BİR KAHRAMAN
KAYBETMEYE MAHKÛM BİR ÂŞIK


Vhalla, Kuzey’i Solaris İmpara- torluğu’nun ellerine teslim etmiş ve vurulduğu zincirlerden kendini aşkı pahasına kurtarmıştı. Ancak yaptığı bu fedakârlığın savaşı bitirmek yerine başka bir cepheye taşıdığından bihaberdi. Gizli güçler gölgelerin ardında pusuya yatmışken Rüzgârgüdücü’ye bağlı kadim plan ise işlemeye başlamıştı. Vhalla yıkım getirecek bu oyunda bir kukla olmamak için içindeki ateşi tekrar harlamak zorundaydı.



YORUM

"Rüyalarının prensini, avucundaki simgeyle geleceğinin ona ait olduğunun sözünü veren adamı görmeyeli neredeyse iki ay oluyordu. Fakat paylaştıkları Bağı köreltmeye ne zaman ne de mesafe yeterdi. Hayatta bir defa gerçekleşebilecek türden büyülü bir olayla kurulmuş, büyüsel bir bağlantıydı bu ve Vhalla'nın, aklı ve kalbi duygularla dolup taşarken bedenini sarmalayan ezici sessizliğin içinde hüsranla çığlık atmak istemesine yeter de artardı. Günleri sona erene dek onun görüleriyle, hatıralarıyla, rüyalarıyla cebelleşeceği anlamına geliyordu.
Ne kadar kaçarsa kaçsın, peşindeki hayalet hep orada olacaktı."

Bu keder dolu serinin sonuna geliyor oluşuma o kadar seviniyorum ki. 

Evet, seriyi bütün eksikliklerine ve beni bütün kızdırmalarına rağmen severek okuyorum çünkü hatalarıyla bile olsa karakterlerini, detayına çok girilmese bile dünyasını ve belalarla ve kederlerle kesilip dursa da anlatılan aşkı seviyorum. Ama Allah aşkına söyleyin, bir seride karakterlerin mutlu olmasına hiç mi izin verilmez ya? Bir aşkın hiçbir sahnesinde mi başka olaylarla gölgelenmeyen saf mutluluk olmaz? Mutluluğun en yüksek olduğu sahnelerde bile -ki okurken dikkat edin, bunların sayısı epey az- sürekli bir tehdit kapılarında dolanıyor, çevrelerindeki havada asılı duruyor ve o mutluluğu yok edebilmek için bekliyordu. İmparator, senatörler, şövalyeler, kuzeyliler, lordlar... Serinin 4 kitabı boyunca bu insanlar o kadar çok dert açıyor, o kadar çok kederi beraberinde sürüklüyorlardı ki her ne kadar seriyi beğeniyor olsam da okumaya katlanamıyordum.  Kötülüğün ne zaman çıkıp geleceği hissi bile en mutlu sahnede olmam gerektiği kadar mutlu olamamama sebep oluyordu. Hikayenin üzerinden hiç çekilmeyen kara bulutların yarattığı gerilim kitapları okurken içimi sıkıyordu ve birbirlerine aşklarını itiraf ettikleri anı deli gibi beklemiş olsam da bu andan sonra mutlu oldukları anların sayısı bir elin parmaklarını geçmediği için, aşkın hiç dile getirilmediği ve çoğu kısımda da çok az hissedildiği ama belaların dokunamadığı bir kozada birbirlerine aşık olmaya başladıkları 1. kitaba dönme isteği uyandırıyordu. Duygularının yoğunlukları başlangıç kıvamındaydı ama orada beraber oturabiliyor, gülebiliyor, duyguları ilerledikçe yakınlaşıyor ve mutlu anlar yaratabiliyorlardı. Bu yüzden de o gül bahçesinin huzuruna dönebilmeyi birden çok kez istemiştim.

Gel gör ki böyle bir şeyi zaten yapamazdım ve serideki her şey mutsuzluğun sözü verilmiş gibi ilerlediğinden bir olay öncekinin de daha beteri oluyor, kaybedilecek şeylerin varlığı altında seriyi okurken bir hüzün çöküyordu ki ben hüzün okumayı sevmem. Dram kitabı okumuyor olmamın en büyük sebebi de bu çünkü ya o hüzün bana geçmediği için beğenmiyorum ya da fazla geçtiğinde çok üzülüyorum. Ve bu serideki o hüzün, o mutsuzluk beklemediğim kadar çok geçtiği için de hem sevdiğim hem sinirlendiğim hem çok az da olsa mutlu olduğum ama daha çok hep üzüldüğüm bir okuma oldu. Bu yüzden seriyi ne kadar beğenmiş olursam olayım bitiriyor olmama inanılmaz seviniyorum. Bu da kalp sonuçta be. Yeter bu kadar hüzün.

Gerçi sonuna dair hala umudum var ama çok fazla dile getirmemeye çalışıyorum ki tam tersi olmasın.

"Senden nefret edebilmeyi isterdim, seni sinir bozucu adam," dedi Vhalla umutsuzca.
"Ben de seni sevmekten vazgeçebilmeyi isterdim, sinir bozucu aşkım," diye güldü Aldrik. Aynı derecede umutsuz bir ses tonu vardı. "Senin şafak vakti ne kadar güzel olduğunu anımsamadığım bir gündoğumu görebilmek isterdim; saçın darmadağınık ve bedenin uyumak dediğin o garip şekildeyken."
Aldrik başını sallayıp sanki Ana'ya yalvarırmış gibi göğe baktı. "Seninle orada oturarak, okuyarak geçirdiğimiz vakitleri düşünmeden ya da sadece... sadece yanımda nefes aldığını duymadan gül bahçeme gidebilmeyi isterdim."
Vhalla gerileyip rafa yaslandı.
"Dudaklarının o hareketinin dudaklarımda bıraktığı hissi düşünmeden gülümsemeni görebilmeyi isterdim." Aldrik ellerini Vhalla'nın omzuna atarak devam etti. "Sana tamamıyla ve umutsuzca aşık olmamayı isterdim, Vhalla Yarl."
"Ama aşıksın," diye onun yerine tamamladı Vhalla, Prens'in yüzünü inceleyerek.
"Ama aşığım," diye tekrarladı Prens.

Aldrik ilk üç kitaptaki çelişkilerini, zamanla azaltsa da hala saklı tutmaya çalıştığı sırlarını, babasına karşı ne kadar çabalasa dahi Vhalla emirlere karşı gelmemeyi istediğinde onun için durulup geri çekilmesini, henüz imparator olmadığı için ilişkilerinin gizliliği üzerinde gezinen gerilimi yok edememesini silip atmış ve istediği geleceğe ulaşması artık imkansız gözükürken bile çabalamayı bırakmayan, Vhalla onun yanında olmak istediği sürece o geleceğe ulaşmak için elinden gelenin de fazlasını yapmaya hazır bir adam olmuştu. Sevdiği kız aylar sonra çıkıp geldiğinde onunla diğer yetkililerin önünde resmi bir tavır almış, ilişkilerini bıraktıkları son noktanın pişmanlığı onunla konuşabilmek için fırsat yaratmasını, onun kendisini hala sevip sevmediğini sorabilmesini engellemişti. Ama gözleri önündeki kadınla artık konuşamamak ağır gelince olabilecek bütün tehlikelere rağmen onunla konuşmanın bir yolunu bulmuş, eğer onu hala sevip yanında olmak istiyorsa hayal ettikleri gelecek için sonuna kadar savaşacağını söylemişti. İlk üç kitaptakine göre tehlikelerin çok daha farkındaydı ve bu ve bundan sonraki görüşmelerini Vhalla'ya yapılacak saldırıları önlemek amacıyla yalnız olabilecekleri yerlerde yapmış, onu saraya götürürken resmi geçitleri değil kendi kullandığı özel geçitleri kullanmıştı. Ama bunları yaparken bile ona olan sevgisini saklamamış, eğer birisi görürse o sevgiyi anında anlayabileceği şekilde davranmaya devam etmişti. Vhalla'ya olan aşkı, babasının onu yapmak zorunda bıraktığı nişana boyun eğmemesi için ona güç vermişti.

Önceden yaptığı hataları bırakmış, artık acısını da mutluluğunda yaptığı gibi Vhalla'ya açmaktan çekinmemişti. En büyük kabuslarını bulundukları karanlık köşelerden çıkarmış, kendisine duyduğu nefreti ve bunun sebeplerini korkusuzca ona anlatmış, olmasından deli gibi korktuğu görülerini sevdiği kızla paylaşmıştı. Yaşadığı kederi taş gibi bir ifadenin arkasına gizlemeye alışmış adam gitmiş, Vhalla'nın kollarında ağlayarak bütün acısını dışa vuran, acının getirdiği bütün o kızgınlık, inkar ve kabulleniş aşamalarını bile herkesten gizleyip sadece onun yanında yaşayan bir adam gelmişti. O aşamadan sonra artık Vhalla'ya gelebilecek tehlikeler yüzünden başkalarının yanında duygularını dizginlemeyi de bırakmıştı. Tehlikenin hep orada olacağını, kimse bir şey yapmasa bile kaderin acımasızlığı yüzünden onu kaybedebileceğini fark etmiş, artık hem insanların hem imparatorun karşısında sadece Vhalla ile olmak istediğini, babasının evlenmeye zorladığı kızı hiç istemediğini çok net göstermişti. 

Başlarına gelenler yeterli değilmiş gibi Vhalla'nın hayatı tehlikeye girdiği anda da hiçbir şeyi umursamadan sarayı terk edip onu kurtarmak için peşine düşmüştü. İçinde bulundukları durumun zorluğu sadece kendi hayatlarını değil aynı zamanda bütün insanları tehlikeye atan büyük bir problemdi ama Aldrik'in asıl umursadığı Vhalla'nın hayatı olmuştu. Onsuz bir dünyadansa felakete sürüklenen ve kurtarılmak zorunda kalan ama onunla beraber olabildiği bir dünyayı seçmişti. Kendi canını hiçe saymış ve ters gidebilecek bütün olası durumlara rağmen Vhalla'yı kurtarmak için hareket etmişti. En sonunda her şey parçalanmış ve çok kötü bir durumun içerisine düşmüş, bir felaketin başlangıcına yol açmışlardı ama Vhalla yanındaydı ve Aldrik için önemli olan tek şey buydu.

Bakın mis gibi adam ya.


"Beğendiğin bir şey gördün mü?" dedi Aldrik omzunun üzerinden.
"Pek sayılmaz." Onun yerinde olmak için canını verecek kadınlar vardı. Vhalla bu mücevherlerden herhangi birini isteyebileceğini ve Aldrik'in de tereddüt etmeden, seçtiğini ona vereceğini biliyordu.
"Buna ne dersin?"
Vhalla dikkatini Aldrik'e çevirdi ve gözleri hızla Prens'in elindeki altın çembere odaklandı. Vhalla, dans ettikleri gece, ona ilk sarıldığı zaman Aldrik'in kafasından elleriyle çıkardığı büyükçe tacı hatırlamıştı. Aldrik onun ifadesini inceleyip bekledi, mesajı açıktı.

Vhalla'nın önceki kitaplarda dönüştüğünden bahsettiği ama en önemli anlarda yaralanan savaşçı kadın en sonunda ortaya çıkmış, Vhalla'nın suçluluk ve vicdan gibi duygularla hareket ettiği bütün o anları alıp çöpe atmıştı. Artık içinde yaşadığı dünyanın kılıç bile tutmamış kütüphaneci çırağına göre değil; öldürmeyi problem olarak görmeyen, bunu zevkle yapmasa bile yapması gerektiğini bilerek vicdan yükü haline getirmeyen, hayatı ve sevdikleri söz konusu olduğunda artık kim olduğu fark etmeksizin herkesle, kendiyle bile savaşmaya hazır bir kadına göre olduğunu biliyordu. Geleceklerini birleştirmelerinin mümkün olmadığını düşündüğünde kendi duygularına kilit vurmayı öğrenmiş, aralarında bir umut ışığı doğduğunda da bu kilidi ortadan kaldırmıştı. Aldrik'in geleceğini düşünerek onun başkasıyla beraber olması gerektiğini düşünürken ona duyduğu aşka rağmen ondan uzak durarak güçlü bir tavır sergilemişti. Ama Aldrik'in durumunu, ona ihtiyaç duyduğunu fark ettiği anda da onun yanında olmaktan geri durmamıştı. Geleceklerinin ve yapmak zorunda olduklarının yükü üstlerine binerken bile aşık olduğu adama yardım edebilmek, edemese bile destek olmak için yanında olmuştu. Dizginlemeye çalıştığı aşkı artık durduramadığında Aldrik'in savaşını kabullenmiş, ne kadar zor olursa olsun eğer bir yol bulurlarsa o geleceği yaşamak için orada olacağına söz vermişti.

Kaybetmenin ne olduğunu, insanın acı çekmesinin ve kendisini suçlayarak kederden boğulmasının ne demek olduğunu çok iyi biliyordu çünkü ilk üç kitap boyunca o kadar çok kayıp vermiş, karakter gelişimi boyunca o kadar çok şey için kendisini suçlayarak yaşamıştı ki Aldrik'in içine düştüğü acıyı anlayabilecek ve yatıştırabilecek tek kişiydi. Onun kendisine ve diğer herkese kızarak inkar etmeye, kabullenmemeye çalıştığı kederi ona kabul ettirmiş, kendisine duyduğu nefreti ve suçluluğu azaltmak için çabalamış, geçmişe ait sırlarını daha önce ona bile açmayan adam bütün her şeyi anlatmak istediğinde onu dinlemiş ve acısını kabullenip kollarında ağlamasına izin vermişti. İkisi de her şeylerini kaybetmişti ve etraflarındaki gerçek dostlara rağmen eğer birbirleri olmazsa hiçbir anlamı olmadığını fark etmişlerdi.

Vhalla'yı bu kadar sevip desteklediğim onca sahnenin yanında ise beni sinirlendirdiği birkaç nokta da vardı elbette. Aldrik'in iyiliğini düşünmek için bile olsa ondan bir şeyler gizleyerek hareket etmesi, bazı noktalarda şüpheli hareketlerini yakaladığı insanlara bile güvenmeye devam etmesi ama asıl, en sonunda zamanı geldiğinde hem Aldrik'e hem de kendisine deli gibi acı verecek bir şeyi onaylaması beni sinirlendirmişti. Yapmaları gereken bir şey olduğunu düşünüyordu ve evet, o an içinde bulundukları durum için yapabileceklerinin en iyisiydi belki ama oturup düşünmelerine ve tartışmalarına bile vakit ayırmamıştı. Konu hem onu hem Aldrik'i ilgilendirdiği halde, onun bütün kararlılığına rağmen Aldrik olması gereken tepkiyi verip reddederken, başka bir yol bulacaklarını söylerken Vhalla onun da kabul etmesini sağlamış, evet dediği anlaşmayı 5 dakika bile düşünmemişti. Bu kadar önemli bir şeyden, geleceklerine ait önemli bir parçadan hemen vazgeçebilmesine çok kızmıştım. Günü kurtarmıştı ve belki gerçekten eninde sonunda başka bir yol bulamayacaklardı ama hiç düşünmemesi, başka bir plan arayışında bile olmaması çok aptalcaydı. Keşke biraz da olsa direnseydi.

"Leydim?" dedi Aldrik fısıltıyla.
"Yapamayız," diye hatırlattı ona Vhalla.
"Beni hala seviyor musun?" Gözlerindeki alevler ölümcül bir hal almıştı.
Vhalla hafifçe kaşlarını çattı. "Bunun bir önemi yok."
"Benim için var." Aldrik'in sözleri hızlı ve boğuktu. "Söyle bana, Vhalla, beni hala bir zamanlar olduğu gibi seviyor musun? Kalbinde benim için beslediğin duygular var mı? Bunu yapmaktan gurur duyarak tekrar canlandırabileceğim tek bir sevgi kıvılcımı var mı orada?"

Kitabın ana kurgusu hep yavaş ilerlemiş olsa da sonunda artık olayların kökenine dair daha çok şey öğrenmiş, içinde oldukları imparatorluk savaşından ve politikacıların yalanlarıyla dolu sarayın komplolarından çıkarak asıl gerçek savaşlarına, kristaller ve güçleri üzerinde dönen asıl hikayeye daha çok yaklaşmıştık. Öğrendiğimiz şeyler yine istediğimden azdı ama en azından hikayenin o son savaşa doğru ilerlediği, artık başka olaylarla bu sürecin kesilemeyeceği belli olduğu için bu kitap, serinin önceki kitaplarına göre daha dinamik hissettirdi bana. Okuması çok daha keyifliydi ve en sonunda ana noktaya geldiğimizi görmekten mutluydum. 

Hikaye örgüsüyle ilgili tek sıkıntım, çok alakasız bir durumun araya sıkıştırılmasıydı. Yani gerçekten o kadar saçma bir şey ki, okurken 'niye oluyor abi bunlar, ne gerek var, neden yaşıyoruz bunu' diyorsunuz. Arkadaşlarımın tepkilerini görünce daha kitaba başlamadan ne olacağını tahmin ediyordum ama nasıl olacağından pek emin değildim, üstelik kafama fazla takmamaya da çalışıyordum çünkü beni çok fazla etkileyeceğini düşünmüyordum. Ama öyle bir etkiledi ki.. Deli gibi ağladım ve o sahnelerin kederi beklemediğim şekilde içime oturdu. Belki iki üç paragrafta anlatıp bitirseydi bu kadar üzmeyecekti ama yazar sayfalarca anlatmış ve olayı zamana yaymıştı. Eğer o olay olmasaydı çok güzel sonuçlanacak ve kaybedilen yıllardan sonra gerçekten hak ettikleri gibi güzel bir geleceğin temelleri atılacaktı ama başta da dediğim gibi, sanki sürekli mutsuzluğun sözü verilmişçesine berbat bir şey yaşandı. Bunun yaşanmasının acısı bir yana, bu kadar saçma bir şekilde yaşanması o kadar sinirlendirdi ki beni anlatamam. Yani Allah aşkına okuyanlar alta yazsın, böyle bir saçmalık nasıl olabilir ya? Olayın olması komple saçmayken -ki yazarın niye yaptığını anlıyorum, aşırı gereksiz ama anlıyorum- olayın oluş şekli çok daha saçmaydı. Yaşanacaksa da bu halde yaşanmamalıydı çünkü hak edilen bu değildi.

Olan şey yüzünden beklemediğim kadar ağladığım ve üzüldüğüm için de kitap bittikten sonra yorum yazacak halim kalmamıştı ve uyuyup kalmışım. Daha sonra da gün içerisinde bir türlü elim gitmedi ama işte şimdi buradayız. En sonunda yorumu bitirip serinin son kitabını, olan ve olabilecek bütün kedere rağmen bana söylenen 'son kitapta daha çok gün yüzü göreceksin' sözlerinin umuduyla okumaya gidiyorum. 

Allah sonumuzu hayır etsin.







Yorumlar

Popüler Yayınlar