GİTME - SELVİ ATICI/ KİTAP YORUMU







Yazar: Selvi Atıcı
İsim: Gitme
Sayfa Sayısı: 496
İncelemek İçin: D&R
Puanım: 5/5








TANITIM

Nefret ve aşk arasındaki mesafe ne kadardır?
Kilometrelerce mi?
Belki bir adım kadar yakındırlar birbirlerine?


Belki de aralarında zerre kadar dahi uzaklık yoktur. Üstelik birbirlerine dönüşmeleri öyle hızlı gerçekleşir ki, hiçbir kalp nasıl sevdiğinden bir anda nefret ettiğini, sonra onu yeniden nasıl sevdiğini anlayamaz.

Sırılsıklam âşık olan bir kadın… Tek gecelik ilişkilerin adamı olan bir erkek… Ve geçirilen tek geceden sonra birbirinden nefret eden ya da belki tamamen âşık olan iki insan... Gerçekte hissettikleri şeyin ne olduğunu keşfetmeleri ise hiç kolay değil… Gitme, aşkın ve nefretin sınırlarında dolanmanıza neden olacak.



YORUM


"Onun karısı hayatta hiçbir şey için üzülmeyecek, mutsuz olmayacaktı.Eğer dünyayı isterse bir şekilde onu da ayaklarının altına sermeye çalışacağını biliyordu.Yeter ki onun şapşal, sevimli ve feci seksi karısı ondan bir şey istesin.Sadece istesin..."


Yine bir Selvi Atıcı kitabı, yine bir 'hangi alıntıyı yazacağını seçememe' sorunu.Çünkü hangisini yazsam diğeri aklımda kalıyor ve dakikalar boyunca alıntıları tekrar tekrar okuyup seçmeye çalışıyorum!

Ve söylemem gereken bir cümle var:

Tunç Mirza Yiğit!Sen ne güzel adamsın!

Gitme, uzun süre önce ablamın alıp okuduğu, bayıldığı ama benim bir türlü elimin gitmediği bir kitaptı.Çünkü bir türlü 'bu kitabı şimdi okumamalıyım, doğru zaman değil!' düşüncesini savamıyordum ve kitabı da harcamak istemiyordum.Bu yüzden sürekli kitapla göz göze geliyor, sonra da başka bir şey seçiyordum. Ama nihayet okuma kararını aldım ve bu sanırım aldığım en güzel kararlardan biriydi.

KİTABA BA-YIL-DIM!

Evet, arka kapak yazısını okuduğunuzda zaten kafanızda bir şeyler şekilleniyor ve çok da bilinmeyen bir konu değil.Ama bence asıl nokta konunun nasıl işlendiği, yazarın bunu nasıl aktardığı ve bu kitap bu konuda gerçekten başarılıydı.Sayfaları çevirdikçe çeviriyor, aynı anda hem Hayat'ı hem de Tunç Mirza'yı anlamanın keyfini yaşıyor, sürekli bir sonraki sayfada olayların ne hale geleceğini merak ediyorsunuz.Olaylar bilindik bir şekilde başlıyor ama bunu umursamadan okumaya devam ediyorsunuz çünkü kitabın kalan kısmı, sizi şaşırtmaya and içmiş gibi ilerliyor.

Okuyanlara sesleniyorum: Babalarının çıkıp gelmesini bekleyen var mıydı?Ben beklemedim.

"Onu seviyordu. Onu öylesine seviyordu ki, kimselere vermeye kıyamadığı tüm sevgisi Hayat'ın üzerine yoğunlaşmış, bir girdap gibi onu içine çekmişti. Kalbi, ruhu, bedeni aşkıyla sancıyor, acı çekiyordu. Onu serseme çeviren duygu yoğunluğu fazla geliyor olsa da Mirza işinin bittiğini biliyordu. Ne kendisi, ne ailesi, ne işi... Kendini öyle bir kaptırmıştı ki canlı her bir santiminde Hayat bir nabız gibi atıyor, Mirza'yı sarıp sarmalıyordu."

Allah'ım bu adama kalp dayanır mı?!

Bütün duygularını açık yaşayan, nefretini de aşkını da göstermekten çekinmeyen, sevdiği insanı alıp kalbinin en derinine koyan, kıskandığında ve endişelendiğinde gerçekten çıldırmanın eşiğine gelen, sevdiği kadının yanından bir metre uzaklaşmak istemeyen bir adam düşünün.Evet, kendisi Tunç Mirza Yiğit oluyor!Adam Mirza adını kullanmadığı, sevmediği halde sırf Hayat söylüyor diye sevmeye başladı, ben daha ne diyeyim. İlk başlarda hissettiği nefret muazzam büyüklükteki bir aşka dönüştü, Hayat'ı alıp kalbinin en güzel yerine yerleştirdi.Hayatının tek amacı kızı mutlu etmek, onunla ömrünü geçirmek ve beraber mutlu olmaları oldu.Evde kahvaltı bile etmeyen adam sırf kızla beraber yemek için kahvaltı hazırlamaya çalıştı! 

Ve öyle bir şey ki, baştaki hareketlerine ve Hayat'a duyduğu nefrete kızamadım.Evet hatalıydı ama kızamadım çünkü olaya onun penceresinden baktığımda çok haklıydı.İçine düştüğü durum çok aniydi ve sindirmesi için vakti bile olmadı.Hayat'a kızması, onu görmezden gelmesi ve davranışlarıyla psikolojik bir eziyet çektirmesi çok normaldi.Adamın mantıklı bulabildiği tek bir düşünce vardı ve bunun da doğru olduğuna inanıyordu, ne yapsın?Kızdığım tek yer, Hayat'la ilk tanıştıkları gece barda takındığı alaycı tavırdı.Ki ona da bir noktaya kadar kızabildim.Çünkü söz konusu adam Tunç Mirza.İnsana kendini bile unutturur, ne kızması!


"Seni ilgiye boğmak, şımartmak istiyorum.Sana hediyeler almak, imkanım neyi el veriyorsa ayaklarına sermek, her sözünü emir kabul etmek istiyorum.Seni yatağımda, yanımda, tenimde istiyorum."

-

"Allah'ım!Seni öpmek istiyorum.Sarılmak, o farklı kokunu içime çekmek...Seninle uyumak istiyorum.Sonra uyanmak!Benim için, bana gülümsemeni istiyorum,bana bakmanı!Aşkıma karşılık vermeni istiyorum."

-

"Bana aşık olmanı istiyorum.Beni seni sevdiğim gibi beni sevmeni istiyorum.Kalbini istiyorum.Ruhunu, bedenini." Başını yana eğip çaresizce ona baktı."Özetlersek...Seni istiyorum.Her şeyinle."


Ayrıca değinmek istediğim başka bir nokta da var ki Tunç Mirza, bütün o yaptıkları için sonrasında öyle pişman oldu ve öyle acı çekti ki, sırf bu yüzden bile insanın onu affedesi gelir.Daha fazla üzülmesin diye.Sürekli Hayat'tan özür dilemesin diye.Kendi içini de rahatlatsın ve gerçekten mutlu olsun diye.Çünkü ben kızmadığım halde bile, sayfaları hızla çevirerek Hayat'ın onu hemen affetmesini istiyordum.

Hayat ise en başta 'Allah'ım lütfen sevdiği çocuğu görünce iradesi tuz buz olan karakterlerden biri olmasın!' diye düşünmeme sebep olmuştu.Tunç Mirza'nın deyimiyle sersem gibi davranıyordu ve sürekli eli ayağına dolanıyordu, Mirza tanışmak için selam verdiğinde bile kızarıp bozarmaya başlamıştı.Resmen onu silkelemek ve 'kendine gel kızım!' diye bağırmak istemiştim.

Ve geldi de.

Tunç Mirza ile aralarında geçen bütün o olaylar, acı verici günler iradesini her geçen gün daha da güçlendirdi ve ayakları yere basan, canından çok bile sevse kendisini rezil etmeyen, gururunu koruyan bir kadın oldu.Tunç Mirza'nın yaptığı her şeyin acısını, onu süründürerek çıkardı.Üstelik bunu onu süründürmek için de yapmadı.Ona olan güveninin ne kadar kırıldığının farkındaydı ve bu güveni tamir edene kadar kendini bir daha bırakmadı.Ve bu en sevdiğim detaylardan biri çünkü Tunç Mirza da onu nasıl kırdığını biliyor ve onun kendisine olan güvenini tamir edebilmek için her şeyi göze almıştı.Ve bu güven sağlanmadan da asla Hayat kendisini tam bir teslimiyetle Tunç Mirza'ya bırakmadı.Tunç Mirza da bunu güvensiz teslimiyeti istemedi.En çok istediği şey, Hayat'ın onu tam anlamıyla affetmesi ve ona güvenmesiydi.

"Eğer sana kapılırsam... o duvarı yıkarsam, sen yine yuvarlanıp gittiğinde yoluna kolaylıkla devam edebilirsin." Tekrar başını iki yana salladı. "Ama ben yapamam. O kadar güçlü değilim. Önce sana güvenmek istiyorum."

Aşık olduğu adama böylesine bir iradeyle karşı koyması o kadar önemliydi ki benim için, kitabı daha çok sevmemin sebeplerinden biriydi.Çünkü saçma sapan hareketler yapmasına rağmen tatlı olarak adlandırılan, adamı görünce dibi düşüp de doğru düzgün cümle bile kuramayan kızlardan gına geldi artık.Yeter.

Ama Hayat, bütün o karakterlere tokat gibi bir karşılıktı.

"İsyanım; Seni çok geç fark edişim...Sen olmadığın anlarda, değersiz geçen tüm günlerim için her güne senden af dileyerek başlamak istiyorum."

Bütün bu mükemmel karakterlerin dışında bu kitabı özel kılan bir şey var ki, diğer Selvi Atıcı kitaplarından daha uzundu!Daha uzun bir zaman dilimini gördük, Tunç Mirza'yı daha çok okuduk ve bu o kadar güzeldi ki! Allah'ım!Dönüp dönüp alıntıları okumaktan ve burada paylaşamadıklarım için üzülmekten kendimi alamıyorum!

Diyebileceğim tek bir şey var ve bundan daha fazlasına da gerek yok aslında:

Bu kitabı okuyun ve Tunç Mirza'yla tanışın!

Yorumlar

Popüler Yayınlar