PİNOKYO'NUN RÜYASI - KİTAP YORUMU / SELVİ ATICI

Yazar: Selvi Atıcı
İsim: Pinokyo'nun Rüyası
Sayfa Sayısı: 464
İncelemek İçin: D&R
Puanım: 5/5
TANITIM
Gecenin karanlığı üzerine en derin koyuluğuyla çöktüğünde Gazel, bir binanın en üst katındaydı. Ve o binadan canlı çıkması imkânsızdı. Hayatta tek bir kez bile olsa, geleceğiyle ilgili bir kararı kendisi verebilmek istedi. Nasıl öleceğini seçebilmek istedi. Onu kovalayan adamlar çoktan o binaya girmiş ve merdivenleri çıkmaya başlamışlardı. Birazdan yakalanacaktı. Ve yine, birilerinin onun adına verdiği kararları uygulamak zorunda kalacaktı. Başkalarının elinde oyuncak olmaktansa, ölmeyi tercih etti. Ve kendini boşluğa bıraktı.
Aynı gece, Ömer'in üzerine de kopkoyu bir karanlıkla çökmüştü. Bütün gün hastalarıyla ilgilenmiş ve ameliyattan ameliyata koşturmuştu. Trafikten kurtulmak için girdiği ara yolda ilerlerken aklından geçen karmakarışık düşünceler, büyük bir gürültü ve sarsıntıyla bölündü. Pat!
Arabasının üzerine bir şey düşmüştü. İlk anda ne olduğunu anlayamadı ama birkaç saniye sonra ön camına doğru uzanan bir kadın eliyle karşı karşıya kaldı. O el Ömer'e, 'beni tut' diye yalvarıyor gibiydi. O eli tuttuğu anda, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ne Ömer için; ne de Gazel için…
Aynı gece, Ömer'in üzerine de kopkoyu bir karanlıkla çökmüştü. Bütün gün hastalarıyla ilgilenmiş ve ameliyattan ameliyata koşturmuştu. Trafikten kurtulmak için girdiği ara yolda ilerlerken aklından geçen karmakarışık düşünceler, büyük bir gürültü ve sarsıntıyla bölündü. Pat!
Arabasının üzerine bir şey düşmüştü. İlk anda ne olduğunu anlayamadı ama birkaç saniye sonra ön camına doğru uzanan bir kadın eliyle karşı karşıya kaldı. O el Ömer'e, 'beni tut' diye yalvarıyor gibiydi. O eli tuttuğu anda, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı. Ne Ömer için; ne de Gazel için…
YORUM
Genç adam, "Sen," dedi. Sanki açıklamayı yapmak zor geliyormuş gibi kuruyan dudaklarını yaladı. "Sen orada, öylece duruyorsun. Hiçbir çaba harcamıyorsun. Sadece bana bakıyorsun ve ben sanki ringde bir boksör tarafından mideme sayısız yumruk yemiş gibi hissediyorum. Sanki bedenimi karıncalar istila etmiş gibi her yanım karıncalanıyor." Uzanıp burnunu burnuna sürttü. "Bedenim teninle bir olma, bana dokunman ihtiyacı içinde yanıyor. Kendimi tanıyamıyorum. Ve sen bunları öylece durup, bana bakarak yapıyorsun."
Kitap bittiğinde sorduğum bir soru vardı. "GERÇEKTEN BİTMEK ZORUNDA MIYDIN?!"
Bu Selvi Atıcı'dan okuduğum ikinci kitap ve sanırım bunlarla ilgili, ufak, küçücük, göz ardı edilebilir gibi görünse de aslında bence büyük olan bir problemim var. Bu kitaplar niye bu kadar kısa hissettiriyor ve neden bittiğinde deli gibi devamını okumak istiyorum?
Soruyu bilenler cevaplasın çünkü ben cevabı bulamadım.
Tabi karakterlerin mükemmelliği, kurgunun insanı içine çekmesi ve okurken kendinizi erime moduna almanız dışında.
Kitabı ilk almaya karar verdiğimde arka kapak yazısı dışında hiçbir bilgim yoktu.Yorum okumamıştım, hatta bilerek yorumlara bakmamıştım çünkü tam bir spoiler manyağı olduğum, kendi kendime sürekli spoiler yediğim için bu sefer buna bir dur deme kararı aldım. Zaten tanıtım bültenini okuduktan sonra çoktan kararımı vermiştim ve sepete eklemiştim.Kısa bir süre sonra da dayanamayıp aldım ve şu an bu kararın dibine kadar doğru olduğunu biliyorum.
Kitabın kurgusu hakkında elbette ki bazı şeyleri düşünüyordum.Zaten tanıtım yazısı size bu imkanı verebilen, konunun ilerleyişi hakkında fikir yürütebileceğiniz bir tarza sahip.Ama bu kesinlikle kitaptan alacağınız zevki ve her sayfada duyacağınız merakı baltalamıyor.Hatta daha fazla merak ediyorsunuz ve kitaba hemen başlamak istiyorsunuz çünkü kafanızda oluşan düşüncelerin doğruluğunu merak ediyorsunuz!Acaba burdan ne çıkaracaklar, bu konu buna nasıl bağlanacak? gibi soruları da kitap boyunca soruyorsunuz.Sayfalar çevrildikçe ve olaylar ilerledikçe de kitaba ve karakterlere daha çok bağlanıyorsunuz.
"Çünkü ev sen olmayınca çok boş geliyor.Çünkü önüme gelen herkesle kavga etmeye başladım.Çünkü günlerdir senin yatağında yatıyorum.Çünkü manyak gibi senin tişörtünü koklayıp duruyorum.Çünkü dakikada üç kez telefonumdaki resmine bakıyorum.Çünkü bombok durumdayım.Çünkü seni acayip özledim."
Kıskanınca, özleyince, telaşlanınca ve heyecanlanınca aşırı mükemmel değilmiş gibi daha da güzelleşen bir adam düşünün.Evet, kendisi Ömer oluyor. Bir adam nasıl bu kadar zeki, bu kadar kararlı, tatlı ve düşünceli olabiliyor, gerçekten anlamıyorum.Sevdikleri dışında hiçkimsenin ne dediğini umursamıyor, Gazel hakkında en ufak şeyleri bile aklında tutabiliyor ve her ne kadar hislerinden kaçmaya çalışsa da daha en başında bunlara yakalanacağını çoktan biliyor.Evet kaçmaya çalışıyor, görmezlikten gelmek için elinden geleni yapıyor çünkü durumlarını, Gazel'in onun hastası olduğunu düşündüğünde bunu yapmak en mantıklı şey gibi görünüyor.Ama bütün bu uzak durma çabaları bile hep daha yakına gelmeleriyle sonuçlanıyor ve Ömer bütün hislerini kabul ettiğinde o kadar güzel seven bir adam oluyor ki!Kızın ağzından çıkan her cümleyi aklında tutuyor, ondan uzak kalmamak için hastaneye bile gidesi gelmiyor ve rahat çalışabilsin diye kız odadan çıktığında aklını işe veremiyor, kalkıp kızın yanına gidiyor! Hele o yazdığı mektupla insanı öyle bir hale sokuyor ki, hem gözlerinizin dolmasını ve yaş akmasını engelleyemiyorsunuz hem de gülümsemenize hakim olamıyorsunuz.Çünkü bende tam olarak böyle oldu!
Ömer'in korkularını, endişelerini, aşkını, mutluluğunu okumayı o kadar sevdim ki kitaptan kopma düşüncesi çok zor geliyor.
Ve eğer bu kitaptan, Ömer'in nasıl hem düşünceli, hem aşık hem de mükemmel bir adam olduğunu anlatabileceğim tek bir cümle seçmem istenseydi, şüphesiz ki şunu seçerdim:
"Çekmeceyi çikolatalarla doldurdum."
Eğer daha önce böyle bir cümleyi böylesine seveceğimi söyleselerdi inanmazdım, gerçekten.Ama okuduğunuzda siz de anlayacaksınız ki bu cümle gerçekten insanın içinde bir yere dokunuyor.Kalbiniz sıcacık oluyor ve gülümsüyorsunuz.
Gazel ise benim cidden sevdiğim ve ayakları yere basabilen bir kadın karakterdi. Yaptıklarının sonuçlarının neler olabileceğini, başına neler gelebileceğini ve bu durumda nasıl acı çekeceğini bilse dahi kararından dönmüyor ve Ömer'le tanıştığında, ona olan hisleri artık elle tutulurcasına somut bir hal aldığında bundan kaçmıyor. Neyle karşı karşıya olduğunu, milletten duyduğu ve Ömer hakkında yaptığı çıkarımlarla bu sevginin ona nasıl bir acı getirebileceğini de biliyor.Ama o zaman bile, kendine bir koza örüp adamı dışarıda tutmak yerine onunla geçirebileceği o bir dakikayı bile istiyor.Ondan kalacak herhangi bir anıyı.Ve bence bu çok önemliydi çünkü Gazel'in hem ne kadar güçlü olduğunu hem de ne kadar olgun olduğunu görebilmemizi sağladığını düşünüyorum.Çünkü bazen acı çekebiliyorsanız, o acıyı yaşamayı kabullenebiliyorsanız güçlüsünüzdür.Ve Gazel gerçekten güçlü bir karakterdi.Üstelik kendinden çok Ömer'i düşündüğü, onun için endişelendiğini okumayı da çok sevdim çünkü bütün genel yargıların aksine, bu durumlarda kaçıp gitmeyi, kendini ondan uzaklaştırmayı seçmedi.Ömer'e güvendi, aşklarına güvendi ve her şeyi beraber atlatacaklarına olan inancı yerindeydi.Tereddüt ettiği durumlar oldu, evet, ama derinlerde de olsa o inancı hep sakladı.Ki bence böyle düşünmesi bile çok iyiydi.
"Eğer onunla geçirebileceği sadece beş dakikası varsa, bu dakikaların getireceği tüm acıya katlanmaya razıydı. Bu dünyada pek bir şey gördüğü söylenemezdi. Çiçekli yollar onun için değildi. Eh... Diğer dünyada da cennete gitmeyeceğinden emindi. Ama en azından payına düşen güzelliği yaşamaya kararlıydı. Bir dakika, bir saat, bir gün, ay, sene... Payına ne düşüyorsa!
Bütün bu içeriğin dışında değinmek istediğim bir nokta da şu ki tasarım olarak kitabın gerçekten çok güzel olduğunu düşünüyorum.Bölüm başlarındaki Pinokyo çizimi ve o Pinokyo'nun düşüyor gibi çizilmesi, ciltteki not kağıdı ayrıntısı ve tabii ki o kağıttaki notu o kadar beğendim ki, bu kadar güzel hazırlanmış olması bence çok değerli ve okurken de çok iyi hissettiriyor.Böyle ayrıntıların gözden kaçmamış olmasına bayıldım.Eline aldığınız anda o kitabın bir bütün olduğunu hissediyorsunuz.Tasarım ve içeriğin birbiriyle uyumunu fark ediyorsunuz ve bunu çok seviyorsunuz.
Evet, kitapta takıldığım bazı şeyler vardı.Mesela bazı noktaların hızlı geçtiğini düşünüyorum.O sahneleri daha ayrıntılı ve daha geniş okumak isterdim.Hatta kitabın sonu bile benim için çok hızlıydı çünkü daha fazlasını okumayı istiyordum.O sonun daha uzun olmasını, belki yıllar sonrasından bir bölüm okumayı.. Çünkü Ömer'i tanıdığınızda anlayacaksınız ki, bu adamı ciltler boyunca okuyabilirsiniz.
Ben okurum.
Bu kadar beğenmeyle, kitaba elbette beş veriyorum çünkü başka ne yapabilirim ki!Kitap zaten bu puanı sizden söke söke alıyor!Hangi alıntıyı yazacağım konusunda beni tereddüte düşürüyor çünkü hepsi çok güzel ve birini yazınca diğerinde aklım kalıyor.Şimdi bile buraya yazamadığım diğer alıntılara bakıp üzülüyorum.Ve bu kitap bende böyle bir his bırakabilmişken başka bir puan söz konusu bile olamazdı.
Güzel seven bir adamla, sevgisini ve onun getirebileceği her şeyi olgunlukla kabul edebilen bir kadınla ve içinizi sımsıcak edecek, yüzünüzde gülümseme oluşturabilecek bir kitapla tanışmak istiyorsanız, Pinokyo'nun Rüyası nokta atışı olacaktır!
Yorumlar
Yorum Gönder