KAN ATEŞİ - KAREN MARIE MONING / KİTAP YORUMU





Orijinal İsim: Bloodfever
Yazar: Karen Marie Moning
Çeviri: Zeynep Ç. Karahatay
Sayfa Sayısı: 288
İncelemek İçin: OkuOku
Puanım: 3/5








 TANITIM

Kan görmekten korkar mısınız?

"Bizi tanımlayan asıl şey hareketlerimizdir. Neyi seçtiğimiz, neyi reddettiğimiz hatta neyin uğruna canımızı vereceğimizdir önemli olan."

MacKayla, Jericho Barrons ile beraber yaşamaya başlamıştır. Hem fiziksel olarak, hem de ruhen o kadar çok değişmiştir ki kızının peşine düşen ve onu ararken perişan olan babası bile Mac'i tanıyamaz.

Karanlık, gölgeler, çeteler ve sonu gelmeyen birçok cinayet ile artık her şey daha çok içinden çıkılmaz hale gelir. Güvenlik güçleri her konuda Mac'ten şüphelendikleri için her an onun peşindedirler. Mac'i takip eden sadece polis değildir. Zaten cevapsız sorular da işte tam burada başlar.

Net olan tek şey, Mac'in artık kan görmek istememesidir. 


YORUM

"Bence ihtiyacımız olan tüm cevaplar rüyalarımızda ve bilinçaltımızda. Bence kılavuz tam orada ve her gece uykuya yattığımızda bu kitaptan bir sayfa çeviriyoruz. Akıllı olanlar bunu dikkate alıyor ve okuyor. Geriye kalanlar ise orada bulacağımız rahatsız edici şeylerden kaçıyor."

Eveet, malum serinin ikinci kitabı sjkdgk

Aslında Kan Ateşi'ni bitireli baya uzun süre oluyor ama öyle bir tempo içerisindeyim ki, ne oturup kitap okuyabiliyorum ne de okumuş olduklarıma yorum girebiliyorum. Uzun süredir tek yapabildiğim şey kendime uyuyacak ufak zaman dilimleri yaratmaya çalışmak. Bu konuda da başarısız oluyorum, orası ayrı. Resmen o kadar çok işle uğraşıyorum ki, o işlerin yetişmesi ve aynı zamanda da uykumu alabilmem için birkaç tane falan olmam gerekiyor herhalde. Bir ben pafta hazırlar, diğer ben maket yapar, ötekisi de plan çizer falan. Yoksa başka türlü durumu toparlayıp hem de ayakta kalabilmemin imkanı yok!

Şu son 2-3 gündür de programımın büyük yoğunluğunu atlattığım için kendime kafa izni verdim - bunu proje hocam bilse beni maket bıçağıyla keser- ve hem uzun süredir ertelediğim işlerimi düzene sokmaya hem de biraz dinlenmeye karar verdim. Ama ne düzgün dinlenebilmiş bir durumdayım ne de işlerimi toparlayabilmiş.. Tek yapabildiğim içine düştüğüm boşlukla beraber hiçbir şey yapamadan vakit harcamak ve mola verdiğim işlerin daha sonra bana nasıl döneceğini düşünmemeye çalışarak biraz olsun uyumak. 

Ee, ne demişler, bugün yediğin hurmalar..

Eğer ilk kitaba yazdığım yorumu okuduysanız, seride eksik bulduğum şeyleri hemen hemen biliyorsunuzdur. Aksiyon eksikliği, aşk olmayışı - bunun olacağını sanıyordum, yanlış bilgiden dolayı bir hayal kırıklığı-, çok sevilmiş karakterlerde abartılacak bir yan görememem ve ana karakterin resmen beni çileden çıkarması vs. gibi sorunlar yüzünden seriye olan beklentimi düşürmüştüm. İlk kitapta yaşadığım büyük hayal kırıklığından sonra serinin kalanı için daha dikkatli olmak istemiştim.

Ki seriden hala umutluydum da.

Kan Ateşi, benim için ilk kitaptan bir tık daha üst seviyeye geçebildi. Aksiyon açısından yine yetersiz olsa da, ilk kitaptaki kadar vasat değildi, bir şeyler oluyordu en azından. Evet, ben hala yaşananların yeterince tehlikeli olduğunu sanmıyorum, olması gerekenden çok daha az risk düzeyinde ilerliyor ve bu durum da hala canımı sıkıyor, ama hakkını yiyemem, ilk kitaba göre yazar çok daha fazlasını vermişti bize. En azından Barrons her seferinde Mac'i kurtaramıyordu mesela, Mac de kendi başına bir şeylerle uğraşmak zorunda kalabiliyordu, biraz olsun riskli olaylarda tek başına yer alabiliyordu ve 'kurtarıcı Barrons'u her şeye yetişemiyordu.

Üstelik Mac büyük bir ilerleme kaydederek Şi Kahini olduğunu kabullenebildi! Eski hayatına dönüp her şeyi unutamayacağını, normal biri olmadığını anlayabildi ve ben bunları okurken 'ÇOK ŞÜKÜR!' deyip duruyordum. Çünkü beni ilk kitapta en çok sinir eden noktalardan biri Mac'in inkarlarıydı ve bunları aşmak bile, bu kitabın ilk kitaptan daha iyi olduğunu gösteriyordu. 

Ama bütün bu kabullenişe rağmen Mac'i sevemedim, orası ayrı bir konu. Hareketlerini tutarlı ve samimi bulmuyorum, bazen o kadar düz düşünüyor ki kızı omuzlarından sarsarak kendine getirmek istiyorum! Bir insan, her seferinde hayatını kurtaran ve ona içine düştüğü durum hakkında bilgi verebilecek tek kişiye neden sürekli bir güvensizlik duyar ki? Yani tamam, çok fazla tanımıyorsun etmiyorsun, bunda sorun yok ama yeni girdiğin bu dünyada, hiçbir şey bilmeyen bir insanken başına bir şeyler geliyorsa bunu gidip o adama anlatırsın. Bir karaltı mı görüyorsun? Söylersin, gidip hayalet olduğunu ve kafanda kurduğun bir şey olduğunu düşünmezsin. Ulan zaten başına ne geliyorsa bu karanlıktakilerden/karaltılardan geliyor. Gidip adama anlatsana. V'lane'in sözüne bile güvenip anlaşma yapıyorsun, ama adam sorduğun sorulara cevap vermeyince 'vovovo, o zaman ben de cevap vermiyorum...' triplerine giriyorsun. 

Allah aşkına V'lane'de güvendiğin ama Barrons'ta güvenmediğin ne var, he bebeğim?

"Jericho Barrons'un sizi narin elleriyle sevmesi, okşaması insanı dünyadaki en önemli kişi gibi hissettiriyordu. Bu ormandaki en büyük, en korkunç aslanın önüne yürüyüp kafanızı ağzına sokmak ve onun sizi yemesi yerine patileri ile sevip okşamasına benziyordu."

Jericho Barrons konusunu ilk kitabın yorumunda anlatmıştım, adamı hiç okuyamıyor oluşumuz en büyük sorunlardan biriydi bana göre. Benim beklentimin yönüyle de alakalıydı gerçi bu, okuduğum yorumlarda milletin 'BARRONS!BARRONS!' diye bağırışlarını görünce büyük ölçüde kitapta yer aldığını sanmış ve aradığımı bulamamıştım. Bu yüzden de ikinci kitaba başlamadan önce kendimi hazırlamıştım, Barrons'u çok göremeyebiliriz, beklentiyi alçak tut demiştim. Ve bunun da faydasını gördüm.

Barrons'un kitapta kapladığı kısım umduğumdan çok daha fazlaydı, sonunda adama 5. dereceden yan karakter muamelesi yapmayı kesmişlerdi ve Mac'le daha fazla sahneleri vardı. Konuşuyorlar, bir arada bulunuyorlar ve EN SONUNDA birbirlerine karşı bir şeyler hissetmeye başlamışlardı. Hareketleri, davranışları biraz olsun birbirlerine yönelmişti ve bu konuda eksilerde bir beklenti taşıdığım için, kitabın bunu bize vermesi beni biraz şaşırtmıştı. Aralarındaki yakınlaşma, Barrons'un arada bir yaptığı ufak ama güzel hareketler, Mac'a karşı tavırlarındaki küçük değişimler görmek istediğim ama çok fazla umut etmediğim şeylerdi. Bu yüzden yazarın en azından bu kadarını yapması kitaba olan puanımı arttırmamda en büyük etkenlerden biriydi.

"Bir gün onsuz nefes alamadığın bir erkeği öpebilirsin ve o zaman nefes almak çok önemli olmaz."

Aslında Barrons hakkında yazmak istediğim birkaç şey daha vardı ama kitabı bitirdikten sonra geçen zaman yüzünden bir türlü hatırlayamıyorum. Ama net bir şekilde söyleyebilirim ki Barrons'u yine methiyeler düzecek, diğer kitaba geçmek için sabırsızlanacak şekilde sevemedim. Seride en sevdiğim karakter olmasına rağmen -çünkü başka sevdiğim karakter yok jhffd- yine de yetersiz kaldığını düşünüyorum.

Bütün bu karakter sevme-sevmeme dışında da kitapta hoşlanmadığım birçok nokta vardı. Mesela neden her önüne gelen Mac'e bayılıyordu? Kızı gören her adam peşine takılıyordu ulan resmen, neymiş çok güzelmiş miş falan. Bu eleştiriyi tamamen Mac'ten bağımsız yapıyorum ayrıca, onu sevmediğim gerçeğini göz ardı ederek objektif bakıyorum, ve bu durum bana hiç gerçekçi gelmiyor. Tamam, güzel olabilirsin, çok güzel olabilirsin ama karşılaştığın her erkek mi seni çok beğenir be? Müzede iki saniye gördüğün adam sokakta seni tanıyacak ve peşinden gelip tanışmaya kalkacak falan?

Yavrum sen Adriana'sın, Gigi'sin falan da bizim mi haberimiz yok? Hayırdır?

Ki onları bile beğenmeyen var be.

Kitapta Mac'e karşı olan bu beğeniye neden her seferinde dikkat çekildiğini bilmiyorum ama böyle oldukça da Mac gözümde savaşçıya dönüşen bir kadından ziyade pohpohlanmaya ihtiyaç duyan, özgüveninin tek kaynağı bu beğeniler olan bir kız çocuğu gibi geliyor. Üzgünüm.

Üstelik iki kitaptır asıl bomba olması gereken Lord Efendi olayının yok sayılması, o konuda hiçbir şey yaşanmaması ve asıl büyük dertlerinin kıçı kırık bir cullen-çakması olması inandırıcı gelmiyor. Hatta inandırıcılığı geçtim, yeterli bir aksiyon gibi bile gelmiyor. Dünyaya melun sokmalarını geçtim kardeşini öldürdü diye adamın peşinden gidip intikam araman lazım senin, ama tek yaptığın 'intikam istiyorum' deyip oturmak, adamın başka neler yapıyor olabileceğini umursamamak ve kutsal emanetlerden biri olan kitabı aramaktı.

Dünyaya giren melunların da bir halt yaptığı yoktu ya, neyse..

Ve ayrıca Mac'in sahip olduğu kutsal mızrağın da her şeyi çözebilmesi falan... eeeh yani. Uçabilen, hızlıca hareket edebilen yaratıklar elinde bir mızrakla duran Mac'ten mi korkuyor? Daha nefes alamadan boynunu kırabilecekleri kızdan? Yapmayın, lütfen yapmayın yani. Mac'i daha güçlü bir kadın yapsanız gam yemeyeceğim, ama böyle olur mu?

Kurgudaki bir diğer sıkıntım da Mac mağarada o şeyi yediğinde -spoiler olacak diye yazamıyorum ne olduğunu- sonunda cidden bir sıkıntı olacağını ve başlarına bir iş açılacağını, olayların bir yön kazanacağını düşünmüştüm ama tabii ki bu şaşırmam da boşa çıktı ve bu olay olabilecek en saçma şekilde kapatıldı. Resmen Mac'in o mağaradan kurtulması için yazılmış, sonra 'ben bunu nasıl geri sararım?' diye düşünülüp en saçma bahaneye sığınılmış gibi geliyor bana.

Pardon yanlış numara 'dan hallice.

Ama bütün bunların dışında da kitapla ilgili şöyle bir sorunum var ki, çeviri resmen rezaletti. Bunun daha yumuşak bir tarifi yok, olsa da öyle tarif etmem çünkü kitabı okurken aklımdan geçen tek şey 'keşke şu ingilizce okuma işine girseydim de orjinalinden okusaydım' oldu. Cümlelerin bir akışa sahip olmaması mı dersin, saçma sapan konuşmalar mı dersin, alakasız alakasız cevaplar mı dersin.. Ne ararsan. Hatta öyle bir muhabbet var ki, sanırsın düşük bütçeli gündüz kuşağı dizisinden alınmış. Gerçek Kesit diye bir program vardı, bilenleriniz vardır belki, onun senaristleri yazmış gibi falandı bazı konuşmalar, tık tık tık tık tık, MacKayla Lane, tek isteği ablasının intikamını almaktı, kendini elindeki mızrağı etrafa savururken buldu. keşke böyle olmasaydı...

Hatırladınız mı o programı? Perihan Savaş sunuyordu hatta.

Öğrendiğime göre de, bu çeviriler düzelmek yerine seri ilerledikçe daha da kötüye gidiyormuş. Hayırlısı diyor ve kendime sabırlar diliyorum..

Aslında daha fazla bir şeyler yazacaktım ama dediğim gibi, araya çok zaman girince detayları hafızamdan silmişim ve büyük ihtimalle bahsetmeyi planladığım bazı şeyleri yazmamışımdır bile. Ve maalesef kitapta alıntıladığım çok az yerin olması da bu detayları hatırlamama yardımcı olmuyor.

Seriye en yakın zamanda, yani aralıkta devam edebilmek istiyorum ama ayın yirmi ikisine kadar yine tepeleme dolu bir programa sahip olacağımdan dolayı çok emin olamıyorum. Belki ayın ilk haftasına sığdırabilirim bir iki tanesini, bilemiyorum.

Bu kadar yerip yerip 3 vermezdim normalde ama hem beklentimi düşürdüğüm için hem de ilk kitaba göre ilerleme kaydettiği için, daha az puan vermek acımasızlık olacak gibi geliyor. Serinin devamına dair de hala yüksek puanlama umutlarım var, bakalım. İnşallah bu umutlar boşa çıkmaz demekten daha fazla yapabileceğim bir şey yok.

Yorumlar

Popüler Yayınlar