KARANLIK ATEŞ - KAREN MARIE MONING / KİTAP YORUMU





Orijinal İsim: Darkfever
Yazar: Karen Marie Moning
Çeviri: Aylin Kalav
Sayfa Sayısı: 344
İncelemek İçin: OkuOku
Puanım: 2,5/5





TANITIM

Karanlıktan korkar mısınız? 

Güzel, akıllı ve normal biri olmak, görünürdekinin gerçeğini ortaya çıkarmaya yeter mi bilinmez ama MacKayla bu özelliklere sahip bir kadın olarak “gerçekler” için çaba sarf edecektir.

Tek amacı, diğer tüm normal insanlar gibi mutlu ve sade bir hayatı varken kardeşinin öldürülmesi ile mantıklı bir açıklama getiremediği tuhaflıklara son vermektir.

Anne ve babasına olan sadakatini çiğneyerek kardeşinin katilinin peşine düşen Mac, İrlanda’ya gider. Çıktığı yolculuk, onu hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı, iyi ile kötünün aynı derecede tehlike yarattığı karanlık bir dünyaya sürükler. Kısa süre içerisinde ise daha da büyük bir meydan okumayla karşı karşıya kalır: Sahip olduğundan haberdar bile olmadığı gücünü – insanlık âleminin ötesindeki, tehlikeli Fae âlemini görebilme yeteneği – kullanmayı öğrenir ve istenilenden çok daha uzun bir süre hayatta kalmayı başarır.

Her hareketi, geçmişi olmayan ve Mac’in hayal ettiği gelecekle alay eden bir erkek olan karanlık ve gizemli Jericho tarafından gölge gibi izlenmektedir...


YORUM

"Bu imkansız.
Belli belirsiz gülümsemişti. Zamanla, Bayan Lane, bu kelimeyi kullanmayı bırakacaksınız."

Tamam, sonunda yorum yazıyorum. Umarım linç yemem jskdfksçü

Ateş serisi, okumayı istememe rağmen uzun süredir beklettiğim bir seriydi. Ve hatta şunu söyleyebilirim ki, Karen Marie Moning'i komple bekletiyordum. Her ne kadar Ateş serisine başlamak istesem de, hem elim gitmiyordu hem de kitapların baskısı yoktu. Daha sonra pdfleri falan bulup indirdim ama yine de bir türlü okuyamadım. En sonunda okuyacak pdf aranırken de 'Karen Marie Moning'e başlamalıyım artık!' isyanımla beraber yazarın Highlander serisine başlamıştım. 

Ama bilin bakalım ne oldu?

Maketler yüzünden kitap yarım kaldı ve şu anda da hala cr listemde baştan alınıp okunmayı bekliyor.

ÇÜNKÜ O KADAR UZUN ZAMAN GEÇTİ Kİ KİTABI UNUTTUM!

Geçenlerde de okuyacak pdflere göz gezdirirken gaza getirilerek (bkz: hunharcaokuyankız) Ateş Serisi'ne başlama kararı aldım.

Başladığıma pişman mıyım?

Hayır.

Beklentimi karşıladı mı?

HAYIR.

Ne bekliyordun lan seriden? diye sorabilirsiniz. Hatta bu soru, kitabı goodreadste oyladığımdan beri bana soruluyor fdshkn. O yüzden hemen açıklayayım.

Bugüne dek o kadar çok 'Barrons!Barrons!' diye yorumlar okudum ki, kitapta Jericho Barrons'un yerinin cidden büyük olduğunu düşünüyordum. Çoğu kısımlarda bulunduğunu ve Mac'le aralarındaki ilişkiyi okuyacağımızı sanıyordum. Ama bunların hiçbiri olmadı! Jericho Barrons, kitapta o kadar az göründü ki, bir ara sayfaları ilerleterek 'Barrons bir daha ne zaman ortaya çıkacak?!' diye bakındığımı hatırlıyorum. Ve kimse bu konuda haksız olduğumu da söyleyemez! Adamı çok az okuduk!

"Yakışıklı değildi. Bu sıfat onu tanımlamak için fazla sıradan olurdu. Jericho Barrons, öldüresiye erkeksiydi. Seksiydi... Cezbediciydi... Kara gözlerinde, dolgun dudaklarında, hatta duruşunda bile her an hazır bir çekicilik kendini şiddetle hissettiriyordu."

Evet, adamdan etkilenmediğimi söylemiyorum. Az da olsa onu gördüğümüz zamanlardaki tavrını, konuşma tarzını ve zekasını kullanış biçimini sevdim. Özellikle de O'Bannion olayı! Aşırı zekiceydi! O davranışına bayılmıştım! Ama yine de bir şeyler eksik, anlatabiliyor muyum? Yazar, adama bayılmam için geçerli vakti bana tanımadı ki! Barrons'u yeterince tanıyamadığım için de, kitabı okuyan çoğu kişinin aksine Barrons! Barrons! diye adama bayılmadım. Üzgünüm.

Ayrıca MacKayla da beklediğim gibi bir karakter çıkmadı. Serinin devamında karakter gelişimi nasıl oluyor, bu konuda pek bir fikrim yok ama bu kitapta bana göre vasat bir karakterdi. Tamam, anlıyorum, birisi size sidhe-kahini olduğunuzu söylediğinde önce yüzüne güler sonra da küfür eder kovarsınız yanınızdan. Mantıklısı da budur zaten. Ama birisinin suratına bakıp da hem çok güzel bir yüz hem de iğrenç bir yaratık görüyorsanız, sokak köşelerinde devasa boyutlarda, mide bulandırıcı yaratıklara çarpıyorsanız ve hatta onları etkileyebiliyorsanız, ve hatta hatta tüm bunlardan sonra, size sidhe-kahini olduğunuzu söyleyen Barrons'a gitmeye karar veriyorsanız, ARTIK BUNLARI İNKAR EDEMEZSİNİZ.

Tek derdinizin, Revlon'un üretimden kaldırdığı oje olduğu hayatınıza dönmeyi umamazsınız. 

Özellikle de, kardeşiniz vahşi bir şekilde katledilmeden önce size gizemli bir mesaj bırakmışsa. 

Ama Mac bunu kitabın sonuna kadar kabullenmedi. Hatta kitap bitecekken bile 'Benim problemim ablamın intikamını almak. Dünyaya ne olacağı umurumda değil.' triplerindeydi.

Yemezler, güzelim.


"Eskiden kendi ayaklarım üzerinde dururdum. Oysa artık bütün yapabildiğim emeklemekti. Dizlerimin üzerinde doğrulup dengemi bulmamın ne kadar zaman alacağını bilmiyordum. Ama bunu başardığımda, bir daha asla aynı yolda yürümeyeceğimi biliyordum."

Ve bana kalırsa, bu bir türlü kabullenemediği ve mantıklı, normal bir açıklamasının olduğunu düşündüğü olaylar karşısında çok sakin ve kabulleniciydi. Yani, sidhe-kahini olduğunu kabul etmiyordu ama etrafta gölgelerin, vampirlerin, melunların cirit atmasını normal sayıyordu. Ve bu olanlar karşısındaki tutumu da 'dünya benim derdim değil, ben intikam istiyorum'du. Madem bir sidhe-kahini değilsin, madem bunların mantıklı açıklaması var, ne diye Barrons'la iş birliği yapıp yaratıkları ve karanlık emanetleri aramaya çıkıyorsun? Hayır yani neden?

Ayrıca da, Barrons dışında HER erkekten etkilendi. Ciddiyim, HER erkekten! Bir kafanı çevir de seni her seferinde ölmekten kurtaran adama bak. Zahmet olacak ama bir bak! Ve sürekli olarak, bu işlere onu Barrons sokmuş gibi davrandı. Null doğmuş haberi yok, adam onu uyarıp da gitmesini isteyince atarlanıyor, üstüne üstlük başını belaya sokunca da Barrons'a koşuyor ama onu bu olaylara bulaştıran Barrons. 

Oldu be.

Tamam, bu Malluce ve O'Bannion olaylarına onu sokup da geri dönüşünü komple yok eden Barrons'tu ama bu başka bir şey şimdi.

"Bazen, Bayan Lane," dedi, "insan geleceğini kucaklayabilmek için geçmişiyle bağlarını koparmalıdır. Bunu yapmak hiçbir zaman kolay değildir. Bu, hayatta kalmayı başaranlarla kurbanlar arasındaki ayırt edici özelliklerden biridir; geçmişi geride bırakmak, bugünü yaşayıp ayakta kalmak."

Bütün bunların dışında ise, kitapta beni hayal kırıklığına uğratan bir diğer nokta da aksiyonun sıfırın altında olmasıydı. Melunlar, Mukaddesler, gölgeler, gri adamlar bilmem neler varken, bir insanın başına hiç mi kötü bir şey gelmez? Gri adamın birilerinin güzelliğini çaldığını ya da onları öldürdüğünü görmesi önemli değil. Onları saymıyorum. Bu kadar yaratığın içinde, daha hiçbir şey bilmezken Karanlık Bölge'de kaybolduğu halde, nasıl olur da birici elden bir tehlike yaşamaz anlamıyorum. Sen git vampirin güç objesini çal, üstüne bir de kimliğini açık eden malzemelerini orada bırak, ama başına bir şey gelmesin. Hadi onu geçtim, bir gecede 27 kişinin ölümüne sebep olmuş, katillerden ve eski boksörlerden oluşan çetesinde herkesi ama herkesi kontrol altında tutan bir adamın en değerli eşyasını çal, ama yine bundan ucuz kurtul.

Evet, Barrons'un yaptığı çok akıllıcaydı ve onu yapmasına, o hareketlerin hepsini planlamasına bayılmıştım ama Mac bu işten bu kadar kolay kurtulmamalıydı. Bir işin içinden böyle sıyrılamazsınız!  Hele de böyle belalı bir duruma düşmüşken. Evet Barrons olmasa çoktan ölmüştü ama en azından bir tehlikeye düşseydi be. Barrons her seferinde tam vaktinde gelmeseydi mesela, az biraz aksiyon görseydik.

Kitabın son kısmı konusunda aksiyonu karşıladığını düşünenleriniz vardır belki ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum. Çok hızlı geçiştirilmiş ve sırf aksiyon eksiğini birazcık kapatsın diye yazılmış bir sahne gibi geldi bana. Sen bir ritüelin içine dal, fark edil, karşında da bütün kitap boyunca aradığın ve öldürmek istediğin, ablanı öldüren herifi bul ama başına hiçbir şey gelmeden - hakkını yemeyeyim, Malluce bir tane vurmuştu galiba- Barrons gelsin, bayıl ve kurtul. Yeraltı tünelinden kaç ve herkesin bildiği yerinize gidin, ama kimse/hiçbir şey sizi ziyaret(!) etmesin!

Ya he he.

 Ve bir de, bana göre kitapta verilmek istenen aksiyon da çok 'vasattı.' Verilememesinden bahsetmiyorum, verilmek istenen de kötüydü bana göre. Gri adamlar, melunlar, kutsal kitap, lord efendimiz falan filan. Eee? Nolmuş yani? İnsanoğlunun günlük yaşantısını etkileyecek kadar önemli bir şey olmadı ki hiç! Terk edilmiş sokaklara girme, aşırı yakışıklı erkeklere yaklaşma ve faelerden kurtul! Oldu bitti, konu kapanır yani.

Ayrıca o kadar Lord Efendimiz dediler ettiler, adam eski dilde kelimeler söyleme dışında hiçbir şey yapmadı. Bunu Sam ve Dean de yapıyor. Hatta daha fazlasını yapıyorlar. Başına 'Lord' kelimesi getirince kötü adam yapıyorlar. Voldemort'un kemikleri sızladı be! ( Parçalara ayrılıp rüzgarda savrulduğu için kemik falan yok ama, anladınız siz.)

Galiba daha fazla konuşursam hem dayak hem de spam yiyeceğim ama birkaç bir şey daha söylemem lazım, içime atamam ki shkfasals

Şu son sahnede, Mac bayıldı ve uyandığında kaçmışlardı. Resmen kitapta oluşabilecek tek aksiyonda da Mac bilincini kaybetti ve biz hiçbir şey okuyamadık! Ne yaşandı orada? Ne oldu? Hadi Mac'in bayılmasını göz ardı edeyim, ama sonradan da Barrons'a hiçbir şey sormadı ki! Fiona'nın davranışlarındaki farklılığa dikkat etti ama orada bayılınca ne olduğunu sorgulamadı. Bana göre bu çok saçmaydı.

Fiona demişken, senin ne yılan olduğunu da kesin görürüz yakında.

Bu kadar yerdim falan gibi gözüküyor -ki yerdim galiba sbjk- ama serinin devamından hala umutluyum. Aldığım birkaç haberle de beklentimin yönünü biraz değiştirdim, bakalım. İnşallah severim!

Kahvelerle ayakta duruyorum ve son 33 saattir ayaktayım. Linç ederken göz önünde bulundurursak sevinirim jkfd

Seviyorum sizi dfhxk



Yorumlar

Popüler Yayınlar