BAŞKA DİLDE AŞK - MIA SHERIDAN / KİTAP YORUMU
Orijinal İsim: Archer's Voice
Yazar: Mia Sheridan
Çeviri: Hanife Albayrak
Sayfa Sayısı: 392
İncelemek İçin: D&R
Puanım: 5/5
TANITIM
New York Times, USA Today ve Wall Street Journal Çoksatan Romanı Başka Dilde Aşk, korkunç bir gecenin hatıralarına zincirlenmiş bir kadının ve sevgisiyle o zincirleri kırabilecek adamın hikâyesi. Geçmişin acı yüklü izlerini taşıyan sessiz bir adamın ve sesini bulmasına yardım edebilecek kadının hikâyesi. Acının, kaderin ve aşkın iyileştirici gücünün hikâyesi…
YORUM
'Bulunacak bir şey yok. Bildiğim şey ise o gün kapımdan giren sendin ve ben kalbimi kaybettim. Ama herhangi bir kız olduğun için değil, sen olduğun içindi. Ben kalbimi sana kaybettim. Ve eğer merak ediyorsan Bree, geri istemiyorum.'Böyle güzel seven ve sevdiğini de böyle güzel anlatan bir adam bulabilir misiniz bu hayatta?
Bulamazsanız.
Ah Archer, böyle güzel bir adam oluşun kalbimi kırıyor.
Bazı kitapları hevesle okunacaklar listeme eklemek ama daha sonra onları uzun bir süre bekletmek gibi, önüne bir türlü geçemediğim bir huyum var ve Başka Dilde Aşk da uzun bir süredir bu listenin kitaplarından biriydi. Goodreads'te görüp eklemiş ama bir türlü okumak için bir girişimde bulunmamıştım. Ayrıca yorumlarda gördüğüm 'ağlayan emojiler' sayesinde de 'ulan dram mı acaba bu?' diyerek bu bekletme süresini daha da uzatmıştım çünkü bilen bilir, ben dram okumayı sevmem, dram olmayıp ağlatmasını da sevmem. O yüzden kitabı gördüğüm her seferde aklım kalıyor, ama kalbimi kırması/ağlatması ihtimali olduğunu düşündüğüm için de okumaya çekiniyordum. Ve bu durum uzun bir süre devam etti.
Ama en sonunda 'Yeter ulan!' dedim. Goodreads'in aşırı şekilde gaza getirme gücü var çünkü.
Gerçi Goodreads'in yaptığı gaza getirme eylemi bu kitaba yönelik değil, direkt yazara yönelikti ve artık Mia Sheridan okumaya bir yerden başlamak istiyordum. Başka Dilde Aşk da hem çevrilmişti hem de uzun süredir okuma listemde bekliyordu, üstelik bir seriye dahil değildi ve ola ki beğenmezsem devam etmek zorunda kalmayacaktım. DAHA NE OLSUN? Ayrıca zaten kitaba karşı olan beklentim de belli bir düzeyin üzerindeydi ve beğeneceğimi düşünüyordum.
Bu gaza gelmeyle kitabı geçen iki ayda aylık okuma listelerime ekledim ama bir türlü okuyamadım çünkü zaten o aylarda oturup kitap okuyabildiğimi pek söyleyemem. Bahar dönemi programını oturtmaktı, yeni projeyi ve proje hocasının isteklerini anlamaya çalışmaktı-ki hala anlamadım-, reading slump atlatmaktı ve bir de üstüne vizeleri geçirmekti derken bu şubat ve mart ayı resmen çöp oldu. Ve doğal olarak o okuma listeleri de yalan oldu. Ve bu okuyamama durumu canımı aşırı sıkınca, bir cesaret tam da vize haftasından önce kitabı okumaya kalkıştım ama hüsranla sonuçlandı çünkü bu sefer de sınav konularını yetiştiremiyordum kfjha
Ama vizeler bitince hemen başladım. İyi ki de ertelemeyi bırakıp başlamışım. *self-five*
'Seni hayal etmeme yetecek kadar bilmiyordum Bree ama bir şekilde yine de gerçekleştin. Bu nasıl oldu?' Burnunu benimkine sürttükten sonra duraksayıp tekrar geri çekildi. 'Daha ben bile bilemezken istediğimi öğrenmek için kim aklımı okudu?'
Archer o kadar yaralı, yıkık ve savunmasız bir adamdı ki, kitabı okurken bana geçirdiği ilk duygu saf yalnızlıktı. Kimsesi yoktu. Sadece arkadaşları veya ailesi olmamasından bahsetmiyorum, Archer kendisine bile sahip değildi. Sırf konuşamadığı için kendisini eksik hissediyor, hatalı ve kusurlu olduğuna inanıyor, olduğu adama asla güvenmiyordu. 6 yaşındaki kazadan sonra ruhunu orada bırakmıştı ve kendisine ördüğü kozanın dışına çıkmamıştı, yıllar boyunca her şeyi değiştirebilecek bir sırrı taşımıştı ve bu sır, onun insanlardan kaçarak ve her geçen gün kendine olan güvenini kaybederek yıllar geçirmesine sebep olmuştu. Ve Bree ile tanıştıktan sonra kendini bulmasını okumak, anlatamayacağım kadar güzeldi.
Kendini insanlardan soyutlayarak geçirdiği yıllardan sonra ilk kez birisiyle gerçekten iletişim kurmaya, 'konuşmaya' başlamıştı ve bu 6 yaşından sonra attığı en büyük adımdı. Koca bir dili, işaret dilini, tek başına kitaplardan öğrenen ama konuşacak hiç kimsesi olmayan bir adamken, Bree'nin gelişi hayatındaki her şeyi değiştirmişti ve ilk defa gerçekten iletişim kurmak istiyordu. Bree, 6 yaşından beri kendisini açtığı ilk insandı.
Geriye çekilip 'Seni o kadar çok seviyorum ki canımı yakıyor,' dedi. Gerçekten acı içindeymiş gibi görünüyordu.
Ufak bir tebessüm edip tek elimi yanağına getirdim. Bir anlığına gözlerini kapatmadan önce elimi çektim. 'Acıması gerekmiyor.'
Nefesini bıraktı. 'Ama gerekiyor. Gerekiyor çünkü seni sevmeye korkuyorum. Beni terk edeceğinden ve tekrar yalnız olmaktan korkuyorum. Bu sefer çok daha fazla kötü olacak çünkü neyi kaçırdığımı biliyor olacağım. Ben...' Titrek bir nefes verdi. 'seni kaybedeceğim diye korkmaktan daha çok sevebilmek istiyorum ama nasıl yapacağımı bilmiyorum. Öğret bana, Bree. Lütfen bana öğret. Aramızdakini mahvetmeme izin verme.'
Bree ile konuştukça, duygularını ve düşüncelerini paylaştıkça her gün daha da açılıyordu. Kafasını ve kalbini karıştıran hisler karşısında bocalıyordu ve ne yapacağını bilemediğinde yine Bree'ye gidiyordu. Bir çocuğun saflığıyla aşkı öğreniyordu ve bu süreçte hissettiği mutluluğu, endişeyi, kafa karışıklığını okumak o kadar mükemmeldi ki, okurken kalbim kırılıyordu. Bree ile tanıştıktan sonra ruhunun büyümesine izin vermişti ve ben uzun bir süredir bundan daha kırılgan ama bir o kadar da güçlü bir aşk okumamıştım.
Kırılgandı çünkü Bree'ye karşı hissettikleri onun için tamamen yeni şeylerdi, daha ne olduklarını bile bilmiyordu ve bunu keşfederken içine dolan endişeler tamamen anlaşılabilirdi. Üstelik Archer, kendisinde gördüğü eksikliğin hayatları için büyük bir engel teşkil ettiğini düşünüyordu. Archer'a göre, Bree ile konuşabiliyor olsa bile 'kusurlu' bir adamdı ve Bree ile kurmayı düşlediği hayatı kuramayacaktı. Sesini kullanamadığı için kendisini yarım hissediyor, bir işe girmeyi geç Bree'nin çalıştığı lokantaya bile gidemiyordu. İnsanlardan uzakta geçirdiği bütün yıllar özgüvenini yok etmişti, Bree'nin kendisini seviyor oluşuna inanamıyor, onun gitmesi halinde tamamen bir enkaza dönüşeceği için onu sevmekten korkuyordu. Ayrıca en büyük korkularından biri de, aşk konusunda deneyimli olmadığı için Bree ile aralarında oluşan bağı mahvetmekti.
Potansiyelinden haberi olmayan, kendisini tanımayan ve çok güzel seven bir adamdı. Duygularını, arzularını ve hayattan istediklerini Bree ile keşfediyor, kendi etrafına ördüğü kozayı yırtmaya ve dışarı çıkmaya çabalıyordu. 6 yaşında kalmış olan ruhunu büyütmeye çalışıyor ve bütün korkularına rağmen bunu denemekten asla vazgeçmiyordu. Çünkü zaten en büyük korkusu, Bree'siz kalmaktı.
Size, kavgalı oldukları halde sırf kadın fırtınalı gecelerden korkuyor diye, deli gibi yağmurda evinin önünde bekleyerek onu güvende hissettirmeye çalışan ve bu sırada sırılsıklam olan ama bunu zerre umursamayan bir adamdan bahsediyorum, DAHA NE DİYEYİM?!
Üstelik bütün bu kırılganlığa rağmen aşkları gerçekten güçlüydü çünkü Archer'ın savaşmak için en büyük sebebi, aynı korkularının sebebi olması gibi, Bree'ydi. Onun için, onunla geçirebilecekleri bir hayatın hayali için, o hayali gerçek kılabilmek için yıllarca herkesten sakladığı sırlarını bile ona anlattı, kalbini ve benliğini ona açtı. Bree ve ona hissettiği aşk karşısında bütün kalkanlarını indirdi, silahlarını bıraktı, tüm savunmasızlığıyla onun karşısına geçti ve bu, aynı zamanda en güçlü olduğu andı. Bütün düzenini yıkan ve onu hazırlıksız yakalayan aşk, aynı zamanda onu güçlendiren tek şeydi.
Ve bu yüzden, bu nazik ve şefkatli aşkıyla Archer kalbimi kırıyor.
"Ona bakarken aramızda bir şeylerin hareket ettiğini hissettim. Sanki vücutlarımızın arasındaki havaya uzansam elime somut, yumuşak, sıcak bir şey gelecek gibiydi. Kafa karışıklığıyla kaşlarımı çattım ama gözlerini benden kaçırırken bakışlarımı kaçıramıyordum. Bu tuhaf görünüşlü adam kimdi ve neden önünde donakalmış bir şekilde duruyordum?"
Bree, büyük ihtimalle okuduğum en güçlü kadın karakterlerden biriydi. Darmadağın bir halde evini terk ederek geldiği kasabada sadece biraz olsun iyileşebilmeyi umuyordu, ama aşık olduğunda bundan korkup kaçmadı. Archer aşkı onunla öğrenirken ve en sonunda savaşma cesaretini gösterirken onun yanında olma konusunda asla tereddüt etmiyordu. Evet, endişeleri vardı ama Archer ile beraber olduklarında kabuslarından daha güçlü olduklarını ve ikisinin de iyileşebileceğini biliyordu. Duygularını inkar eden ve onlardan korkan bir kadın değildi. Aksine, hissettiği aşkın bütün yaralarını sarmasına izin veriyordu.
Bree, Archer'la tanıştığı ilk günden itibaren onunla iletişim kurmaya çalıştı ve bu çabalarından asla vazgeçmedi. Archer'ın kendini hapsettiği sınırları yok etmek için elinden geleni yaptı, onun özgür kalmasını ve kendini bulmasını, hayatını yaşamaya tekrar başlamasını istiyordu ve bütün bu süreç içerisindeyken ona aşık olmayı engelleyemedi. Hatta engellemeye bile çalışmadı. Yaralı bir ruh olarak geldiği kasabada, yaralı bir ruhla karşılaşmış ve ona aşık olmaya başlamıştı. Ve bütün bu duygularını, ne istediğini bilen bir kadın olarak olgunlukla karşıladı.
Ama beni en çok etkileyen ve Bree'yi cidden sevmeme sebep olan davranışı, Archer ile konuşurken mecbur kalmadıkça asla sesini kullanmamasıydı. Ne söylemek istiyorsa işaret dilini kullanıyor, Archer'ı anlamak veya kendisini ona anlatmak için ses tellerine ihtiyaç duymuyordu. Bu yüzden aralarındaki ilişki çok daha özeldi. Birbirlerini gözlerinden, dokunuşlarından ve davranışlarından çözmeleri, isteklerini ve düşüncelerini parmaklarını kullanarak anlatmaları çok kıymetliydi. Bree'nin de sesi yerine işaret dilini kullanmasıyla aralarında bambaşka bir bağ oluşmuştu ve beni okurken en çok etkileyen de buydu.
'Seni okumanın bir çok yolu var, Archer Hale. Ve ben her bir tanesini seviyorum.'
Ay yorum çok uzadı ama bahsetmeden geçmek istemediğim birkaç nokta daha var, onları da yazıp bitireceğim.
Kitabı okurken Travis'i seven oldu mu bilmiyorum ama ben Archer'a olan davranışlarından ve Bree'ye sulanıp durmasından sonra ağzına kürekle vurmak istedim, hala da istiyorum. Son kısımlarda yaptıkları umurumda bile değil, Travis hala Travis ve benim yerime ağzına vurabilecek olan varsa şimdiden teşekkür ederim. Ama kitapta en çok nefret ettiğim karakter Victoria'ydı çünkü yaptıklarının affedilir ve ya unutulur hiçbir tarafı yoktu. Archer'ın ve ailesinin hayatını mahvederken, Archer'dan hem ailesini hem de kişiliğini, kendisine olan güvenini çalarken gözünü bile kırpmamıştı ve bunu sadece kasaba toprakları üstünde hak sahibi olmak, prestij kazanmak ve saygın bir konuma ulaşmak için yapmıştı. Mevki delisi şeytanın tekiydi ve bütün bu yaptıkları yetmiyormuş gibi hala Archer ile uğraşıyordu. Sevdiği kadını elinden almaya çalışması ve onun tekrar eski kozasına dönmesi için çabalaması o kadar sinirimi bozuyordu ki kitaba girip ağzını yüzünü dağıtasım geldi!
NEREDE BENİM MAKET BIÇAKLARIM!!?
Ve kitapta beni en çok sinirlendiren şey, bütün bu yaptıklarına rağmen Victoria Hale'in hiçbir bedel ödememesiydi. Archer'ın ve ailesinin hayatını mahvetti, az kalsın Bree'nin hayatını da mahvediyordu ve ödediği tek bedel, kasabadan gitmek oldu. Bana göre Travis o salaklığı yapmamalıydı ve ondan gitmesini istemek yerine gidip soruşturma açmalıydı. Ama Travis neyi doğru yapmış ki bunu yapsın?!
Kitap bittikten sonra kaç puan vereceğime bir türlü karar veremiyordum çünkü beni ağlatmasını beklerken ağlatmamıştı ve bu yüzden puan kırasım geliyordu. Zaten linç tehditlerine de linç yemeye de alışıktım! Ama daha sonra alıntıları baştan okuyunca ve Archer'ı düşününce puan kırmaya kıyamadım. Nasıl kıyayım benim sessiz ve yalnız oğlanıma ya!
Kitabın yazım ve noktalama konusunda da bir süre sonra beni rahatsız etmeye başlayan eksiklikleri vardı ve bana göre baştan sona bir düzenlemeye ihtiyacı var ama tabii ki bu yüzden gidip puan kırmıyorum. Bazen bazı kitaplardan bu sorun yüzünden puan kırıyorum ama burada söz konusu Archer, lütfen yani nasıl kırayım? Ama yorumda yazmadan da geçemezdim dkskldk
Ay of, GİDEM DE Bİ' KARAHİNDİBA BULUP ÜFLEYEM BARİ.
Yorumlar
Yorum Gönder