IZABEL - J. A. REDMERSKI / KİTAP YORUMU







Orijinal İsim: Reviving Izabel
Yazar: J. A. Redmerski
Çeviri: Murat Karlıdağ
Sayfa Sayısı: 368
İncelemek İçin: D&R
Puanım: 3/5





TANITIM

Onu esaretten kurtaran katiller çetesiyle karanlık bir hayat sürmeye kararlı olan Sarai, acımasız bir sadistten intikam almaya karar verir. Ama Sarai'ın pervasız halleri onu asla geri dönemeyeceği bir yola sürekler. Öte yandan Arthur Hamburg'un sağ kolu Willem Stephens da Sarai'ın peşindedir. Fakat Izabel kimliğine bürünen Sarai'ın geçmek zorunda olduğu bambaşka bir sınav vardır ve bu son sınav aynı zamanda genç kızın Victor Faust'a olan güvenini de sorgulamasına neden olacaktır. Sarai'ın devam kitabı olan Izabel okurları yine karanlık, ölümcül ve heyecan dolu bir serüvene çağırıyor.

YORUM

"Birbirimiz için yaratılmış gibiydik, başta birbirine uymuyormuş gibi görünen ama sonunda hiç beklenmedik bir şekilde yan yana düşen iki yapboz parçası gibi..."

Yine kızacaklar bana ama ben bir türlü ısınamıyorum şu seriye arkadaş! 

Eğer ilk kitaba yazdığım yorumu okuduysanız zaten bilirsiniz, Katiller Çetesi benim güzel beklentilerle başladığım bir seriydi ama Sarai - ilk kitap - bu beklentilerimi karşılamamıştı. Evet, kötü bir kitap değildi ama benim için ortalamanın üstüne çıkamamıştı, bu yüzden de hayal kırıklığına uğramıştım. Ama ilk kitaba bayılmamış olmama rağmen seriye dair beklentilerim hala sürüyordu, çünkü zaten arkadaşlarımdan serinin 3. kitaptan sonra açıldığını öğrenmiştim. Ben de serinin ilk üç kitapta giderek güzelleştiğini, dördüncü kitaptan sonra da iyice mükemmel olacağını düşündüm. İkinci kitabın beni içine çekebileceğini, Sarai'yi okurken hissetmediğim heyecanı bana vereceğini sanıyordum. 

Yanılmışım efem, YİNE.

Kitap okurken başıma gelmesinden en nefret ettiğim şeylerden biri, kitabın bana duygu geçirememesidir ve Izabel, baştan sona kadar toplam 368 sayfanın HİÇBİRİNDE bana duyguyu aktaramadı. Nötr bir surat ifadesiyle okudum ve bir roman okuyormuş gibi değil de dümdüz bir metin okuyormuş gibiydim. Oysa ki bu kitabın bana aktarması gereken çok fazla duygusu vardı.

Sarai'nin Hamburg'a duyduğu nefreti ve tiksinmeyi hissedebilmeliydim mesela. Ondan intikam almak isteyip planlar yaparken, kalkıp LA'ye giderken ve adamı KENDİ RESTORANINDA öldürmeyi amaçlarken bana 'güçlü kadın karakter' izlenimini veremedi. İntikamı için her şeyi yapacak, kararlı ve zeki bir karakter gibi hissettirmiyordu. Aksine, Sarai'nin sadece hayatında aksiyon arayan ve her şeyi yapabileceğini sanan şımarık bir kız çocuğu olduğunu düşündüm.


Victor'un ve Sarai'nin arasındaki aşk, bu kitabın bana en çok geçirmesi gereken duyguydu belki de ama bunu da başaramadı. Niye bilmiyorum ama ikisi de bana çok duygusuz geliyorlar. Anlamadığım bir hızla aşık oldular ve hislerini dile getirmeye başladılar. Ama o aradaki evre asla yok kitapta. Sanki, birbirlerine aşık oldukları ve bizim de bunu okuduğumuz bölümleri atlamışım da, direkt aşkı kabullendikleri bölümü okumaya başlamışım gibi geliyor bana. O yüzden ne birbirlerine karşı söyledikleri sözler benim için bir anlam ifade ediyor ne de yaptıkları. Bana asla o aşkı geçiremiyorlar.

Aşk mevzusunu geçtim, birbirlerine duydukları sonsuz güveni neye bağladıklarını da anlamıyorum. Sanki yıllardır birbirlerini tanıyorlarmış gibi davranıyorlardı ve 'onu en iyi ben tanırım, gözlerinden anlarım vs. vs.' triplerine girdiler.

EL İNSAF BE BUNLAR NE ZAMAN OLDU?

"Sarai, benim için çok önemlisin," dedim umutsuzca fısıldayarak. "Her şeyden ve herkesten önemlisin. Burada, yanımdayken bana yük olmuyorsun. Seni eğitmek istiyorum. Ne kadar sürerse sürsün. Her sabah yanımda seninle uyanmak istiyorum. Hayatımda hiç kimseyi ve hiçbir şeyi istemediğim kadar seninle olmayı istiyorum."

Sanırım kitapta bana duygu geçirebilen tek insan Niklas oldu ve açıkçası ben Niklas'ın ortaya çıkıp durmasını da seviyorum. Sarai'den nefret ediyor ve kitabı okurken ben bunu görebiliyorum. Onu öldürmek istemesini anlayabiliyorum ve bunu istemesinin sebebini de görebiliyorum, bir anda ortaya çıkan bir nefretle yapmıyor bunu. Sebebi var ve buna uygun davranıyor, üstelik mantıklı hareket ediyor ve kitapta görmek istediğim o 'soğukkanlı katil' havasını verebiliyor. Gerçi kitabın sonunda Sarai'yle bir şakalaştı falan ama ona olan nefreti geçerse bunu da anlarım, çünkü zaten adamın Sarai'den nefret etme sebebi Victor'la olan ilişkileriydi. Ve Niklas'ın nefretini de anca bu ilişki yok eder. Yani çivi çiviyi söker skfhjzd

Aslında Fredrik'ten çok fazla bahsetmek istemiyorum çünkü film için seçtikleri cast gözümün önünden gitmiyor ve bu durum kitap boyunca böyleydi. Gidip yönetmeni, senaristi ve artık o castı kim seçtiyse onun ağzını burnunu kırasım var. Boylu poslu, yakışıklı, seksi ve çekici diye anlatılan bir adama sen nasıl gidip o oyuncuyu seçersin ya? Siz bu kitabı okumadınız mı abi? BU YAZAR BUNA NASIL İZİN VERDİ?

Şaka gibi resmen.

Kitaptaki Fredrik'e gelirsem eğer, şunu söylemem gerekiyor ki o işkence sahneleri bana göre çok yüzeyseldi. Sorgulamada bir numara olarak görülen bir adamın yaptığı işkence böyle mi olur? Kerpetenle diş çekmek ne? Siz ciddi misiniz? Yeşilçam filmi mi çekiyoruz burada? Bunun bir tık ötesi işkence yapılan adamın ayaklarını keçiye yalatmak zaten.

Üstelik o düşük bütçeli işkence sahnelerini bile çok az yazmışlar ve olayın çoğunu geçiştirmişler. Fredrik adama işkence yaparak ağzından laf alıyor, sonra gidip öldürüyor ama biz sadece saçma sapan bir kerpeten sahnesi görüyoruz, ki adam da o anda konuşmuyor. Sonra okurken öğreniyoruz ki adam konuşmuş, ne istedilerse anlatmış ve ölmüş. Ama o arayı bize anlatmıyor. Rtük yemiş galiba yazar.

Ay bu kadar kötüleyeceğimi sanmıyordum, ne doluymuşum be kitaba jfkhljsl


"Ölümün bir adım ötesinde, uçurumun kıyısında durmak, hayatımız işte buydu. Bu benim hayatımdı ve her zaman böyle olması gerektiğine inanıyordum. Fakat kulağa ne kadar garip gelirse gelsin, tetikçilerin yanında kendimi güvende hissediyordum."

Aslında kitaptaki olayların ilk kitaba göre daha iyi olduğunu düşünüp, çok emin olamasam da goodreadste kitaba 4 vermiştim. Ama şimdi yazarken fark ediyorum da kitapta yine hiçbir şey olmamış. Ne doğru dürüst aksiyon yaşanmış ne de entrika. O yüzden gidip puanını 3.5'tan 3 yapıyorum, çünkü zaten Izabel'in ilk kitaptan ileride olan hiçbir yanı yok. Sadece, bir tık fazla olay vardı o kadar. Ve küsüratlı puanları çok nadiren üst sınıra yuvarladığım için gönül rahatlığıyla Izabel'e 3 verebiliyorum.

Victor'un yaptığı test ise bence adamın en mantıklı hareketiydi, Sarai'nin de buna kızmaya hakkı falan yoktu. Sen esir tutulan, eline silah alınca titreyen, dikkatsiz, savunma ve saldırıya dair hiçbir şey bilmeyen bir kadınsın, Javier'in elinden bile Victor olmadan kaçamadın, ama adamın hayatının bir parçası olup tetikçi olmak istiyorsun. E adam tabii ki seni teste sokacak! Haklarındaki her şeyi bilmene nasıl pat diye izin verebilirler ki? Hem de düşmanın elinde çözülüp çözülmeyeceğini, her şeyi anlatıp anlatmayacağını bilmeden? Sen adama neyin atarını yapıyorsun? Neyi affedip affetmeme triplerine giriyorsun?

KENDİNE GEL BE KIZIM!

Ayrıca kitabı okurken ve bitirdikten sonra şunu fark ettim ki ben Sarai'yi zerre sevmiyormuşum. İlk kitaptan sonra ne düşündüğümü ve ne yazdığımı çok hatırlamıyorum ama şu an net bir şekilde söyleyebiliyorum ki ben bu kızı cidden sevmiyorum. Beceriksiz, saçma sapan atarlar yapan ve anlamadığım şekilde şımarık karakterin teki bence. İçimi şişiriyor okurken. Kitapları sevmiyor oluşumda bunun da bir payı var, yalan yok.

Ama bütün bu gömmeler demek değil ki seriye devam etmeyeceğim jkfkfha. Hatta Kuğu ve Çakal'ı da bu ay okumayı planlıyorum. Benim için de güzelleşsin artık şu seri. Yeter.






Yorumlar

Popüler Yayınlar