KIZIL GÖKLER ALTINDA KIZIL DENİZLER - SCOTT LYNCH / KİTAP YORUMU
Orijinal İsim: Red Seas Under Red Skies
Yazar: Scott Lynch
Çeviri: Cihan Karamancı
Sayfa Sayısı: 696
İncelemek İçin: D&R
Puanım: 5/5
TANITIM
"Bizi tarih kitaplarında ararsan en fazla satır aralarında bulabilirsin. Yok eğer efsanelerde ararsan işte orada övüldüğümüzü görebilirsin."
Usta hırsız ve dolandırıcı Locke Lamora ile ölümcüllüğünden hiçbir şey kaybetmemiş Jean Tannen, evlerinin ve geçmişlerinin enkazından kaçmış, Camorr'un Belası ise Camorr'suz kalmıştır. Ancak oradan oraya sürüklenmek Centilmen Piçler için bile bir seçenek değildir, onlar da en iyi yaptıkları işe geri dönerler… Bu kez hedefleri Tal Verrar şehir devleti ve şehrin en korunaklı, görkemli binası Günahane'dir.
Görüp görülebilecek en büyük kumarhane olan ve oradan bir tek sikke çalıp hayatta kalanın olmadığı Günahane, Locke'un direnemeyeceği türden bir hedeftir…
… fakat Locke'un kusursuz suçunun beklemesi gerekmektedir.
YORUM
"Locke Lamora küçücük olabilirdi; fakat Camorr'un Belası tüm bu olanlardan çok daha büyüktü. Bela'ya hiçbir silah, büyü veya tahkir dokunamazdı. Ayaklarının dibinde inim inim inleyen Şahinci'yi düşündü. Bıçağının altında can veren Gri Kral'ı düşündü. Parmaklarının arasından geçen servetleri düşündü. Ve gülümsedi."
SCOTT ALLAH'IN BELASI LYNCH!
GEBER İNŞALLAH!
MADRABAZ BEKÇİ SÜRÜM SÜRÜM SÜRÜNDÜRSÜN SENİ İNŞALLAH!
TAMAHKAR SULARIN EFENDİSİ LANETLESİN SENİ İNŞALLAH!
BU NE VİCDANSIZLIKTIR BE!
(İlk kitabı okumayanların aşağıyı okumamasını tavsiye ederim çünkü ilk kitaptan bol bol spoiler var.)
Gün geçmiyor ki, Scott Lynch insanların kalbini kırmasın, onları süründürmesin, derde kedere boğmasın.
Kızıl Gökler Altında Kızıl Denizler'e başlamadan hemen önce 'okuduğumu beğenememe' gibi bir sorun yaşıyordum ve bu durum sinirimi o kadar bozmuştu ki, en sonunda kesinlikle beğeneceğim bir kitap seçmem gerektiğine karar vermiştim. Ve elbette, Centilmen Piç serisinin ikinci kitabını seçtim.
Kitap benim için kesinlikle doğru bir tercihti çünkü o lanetlenmiş haftadan sonra bir kitaba beş yıldız basabilmek çok iyi hissettirdi. Evet, bu kitap aynı zamanda süründürüyor, boğazınıza yumruyu bırakıp gidiyor ve sizi mahvediyor, ama aynı zamanda da onu çok seviyorsunuz. Çünkü böyle başka bir kitap yok.
Serinin geri kalanı dışında tabi.
Calo, Galdo ve Böcek'in ölümünden sonra bu kitabı okumaktan deli gibi korkuyordum. Yazara çok sinirliydim, ilk kitapta olanlara çok üzülmüştüm ve serinin geri kalanı ödümü patlatıyordu. Daha ilk kitapta her şeyi böylesine yıkmışken kendimi toparlamam zaten kolay olmamıştı ve devamında ne olacağını hiç kestiremiyordum. Artık bu kitap da bittiğine göre kesin olarak söyleyebilirim ki Scott Lynch'ten her şey beklenir. 'Beni daha da yıkamaz' dersiniz, kahkahalar atarak sizi yıkar geçer.
Okumaya ilk başladığımda olayların hem Tal Verrar'da geçmesi hem de çeteden sadece Locke ve Jean'in kalması içimi burkuyordu ve ilk kitaptaki tadı alamayacağımı hissediyordum. Hala Sanza İkizleri'nin ve Böcek'in kaybını atlatamamıştım ki bir de üstüne Camorr'u kaybetmek, evimi kaybetmişim gibi bir his yarattı.- Ki aynı hissi, tapınaktaki sığınaklarını kaybettiklerinde de yaşamıştım ve bunun için Scott'ı hiç affetmeyeceğim.- Tabii ki Camorr'dan gitmeleri gerektiğini biliyordum, ilk kitabın sonunda da orayı terk ediyorlardı ama yine de bir ümit Camorr'a dönmelerini bekliyordum. Çünkü Camorr'un Belası, Camorr'suz kalamaz! Locke Lamora, Centilmen Piçler Camorr'un altını üstüne getirmeli ve yine orada olmalıdır! Ve kitaba başlayıp da Tal Verrar'da olduklarını görmek bütün umutlarımı yıktı.
He, Locke Lamora Camorr'a geri dönmek için Dük'ün Örümceğini atlatamaz mı? Atlatır. Bebeğimin yapmadığı şey değil sonuçta 😏. Ama Gri Kral ve Şahinci'nin sebep olduğu bütün yaraların iyileşmesi ve her şeyi toparlayabilmek için şehirden gitmeleri de çok mantıklıydı.
"Öyleyse gel başka bir yere gidelim ve gerçekten karlı bir iş çevirelim," dedi Locke. "Namuslu bir madrabazlık peşinde mi koşmak istiyorsun? Peki. Gidip tıpkı Camorr'da yaptığımız gibi büyük bir balık yakalayalım. Madem ki beni çalıp çırparken görmek istiyorsun, gel çalıp çırpalım!"
Locke Lamora'yı ilk kitapta nasıl tanıdıysak, bu kitapta da öyleydi. Kurnazlığından, zekasından, en olmayacak şeyleri planlayıp olacak duruma getirmesinden hiçbir şey kaybetmemişti. Yalanlarına ve dalaverelerine hazır olmama rağmen öyle şeyler yapıyor ve yalanlarını öyle bir söylüyordu ki gerçeği bildiğim halde inanasım geliyordu. Her cümlesi amacına yönelik bir biçimde tasarlanmıştı, beklemediği şeyler gerçekleştiğinde bile hepsini bir şekilde toparlayıp asıl amacından şaşmamayı bildi ve başına gelen onca şeye rağmen, geçen onca zamana rağmen kendi karakterinden hiçbir şeyi kaybetmedi. Hala dostlarını - bu durumda sadece Jean kalıyor- her şeyin üstünde tutuyordu ve duyduğu sevgi o kadar derindi ki, söz konusu onları korumak olduğunda kendi canı umurunda bile olmuyordu. Bu bir seçim bile değildi çünkü başka bir seçeneğin -onların yerine kendi canını kurtarmak gibi- olduğuna bile inanmıyordu çünkü yapacağı şey hep belliydi.
"Seni piç!" diye kükredi Jean, ayağa fırlayarak.
"Onun doğrusu Centilmen Piç."
Kitaba başlarken Jean'in bütün her şey üzerinde böylesine önemli bir rolü olacağını düşünmemiştim. İyileşmişlerdi ve iş çevirmeye başlamışlardı ama bütün o 'Locke'u kendine getirme' sahnelerini okurken aslında işlerin nasıl onlar için berbat olduğunu ve bu durumu düzeltmek için Jean'in elinden gelen her şeyi yaptığını gördüğümde ona olan sevgim öylesine arttı ki. Evet Locke'un yaraları iyileşmişti ama onu asıl hayata döndüren Jean'di. Onu kendi kederinde boğulmaktan kurtaran, Centilmen Piçler'in yok olmasını engelleyen ve Camorr'un Belası'nı kendine getiren Jean'di. O sayfaları okurken her ne kadar sözleri için ona kızmış olsam da, yaptıklarına en az Locke kadar sinirlensem de ve Locke'un o tartışmalarda söylediklerini haklı bulsam da Jean'in tek yaptığı Locke'u kurtarmaya çalışmaktı. Ve Jean her zamanki gibi bunu başardı çünkü söz konusu Locke'u kurtarmak olduğunda, Jean Tannen'in yeteneklerinin sınırı yoktur.
Ben genelde kitaplara başlamadan önce tanıtım yazılarını okumam çünkü öyle olunca çok fazla tahminde bulunuyorum ve bunlar çoğu zaman doğru çıkıyor. Ve ben bu durumdan hiç hoşlanmıyorum ama Scott Lynch kitabı okuyacakken böyle bir derdim olmuyor çünkü kitap bitene kadar hiçbir şeyi tahmin edemiyorsunuz. Scott size o bilgiyi vermeden onu bulmanızın hiçbir yolu yok ve bu yüzden gönül rahatlığıyla arka kapak yazısını okudum. Eğer siz de okuduysanız orda geçen 'kırılma noktasına kadar sınanan bir dostluk' yazısını görmüşsünüz demektir. İşte o kelimeler, ve kitabın girişi, beni tüm kitap boyunca diken üstünde tuttu.
Aklımdan neler neler geçtiğini, ne komplo teorileri ne entrikalar düşündüğümü anlatamam. Her sayfada ödüm kopuyordu ve yazara hiçbir şekilde güvenmiyordum. Çünkü ona güvenmek, Supernatural izleyip de hala 'başroller ölemez yeaa' geyiğini yapmak gibi bir şey.
Anlamsız ve imkansız.
Ve kesinlikle söyleyebilirim ki, kitap o arka kapak yazısının hakkını dibine kadar verdi.
"Ona... ona kendi malımmış gibi bakacağım."
"Hayır," dedi Drakasha, "benim malımmış gibi bak."
Kitabın adından da anlaşılacağı gibi kitapta büyük bir kısım denizde ve gemide geçiyor. Böylesine bariz bir detay varken ne diye olaylar oraya bağlanınca şaşırdım bilmiyorum. Kendimi diken üstünde tutmaya ve her yönden gelebilecek bir keder dalgasına konsantre olmuşum ki bunu tamamen aklımdan çıkarmışım.
Neden bilmiyorum ama kitabı okurken denizde başlarına gelen olaylar ve bir anda ortaya çıkan bir sürü karakter olması hoşuma gitmemişti. Hem Locke ve Jean'in düştüğü durumdan hoşlanmamıştım hem de kendi amaçları ve hayatları üzerindeki bütün hakimiyetlerini kaybetmeleri hoşuma gitmemişti. Üstüne üstlük Jean ile yaşadığı gerginlikler de olunca sinirim bozulmuştu çünkü sürekli Locke kendini Camorr'da olanlar için suçlu hissediyor ve Jean'e üzgün olduğunu belirtip duruyordu. Evet başta bu çok normaldi ama bir süre sonra sürekli Locke bunu düşünmeye başlamıştı ve her tartışmalarında bu konu açılıp duruyor, Locke aşkımı üzmekten ve kendisini suçlu hissettirmekten başka bir şeye yaramıyordu. Bir süre için Jean bile böyle düşünüyormuş gibi hissettim ve o kadar sinir oldum ki anlatamam. Yazarın neden Locke'a kendini böyle suçlu hissettirdiğini anlamadım ve hep 'yeter be!' diye kızıp durdum. Locke' a değil tabii ki, Jean ve yazara.
Şu adamı bir üzmeyin be!
Üstelik bir noktada Jean ve Ezri'nin, Drakasha ve diğerlerinin Locke ve asıl amaçlarının önüne geçtiğini de düşünmedim değil. Evet Ezri ve Drakasha'yı çok sevmiştim ama bir türlü kendimi Günahane'yi düşünmekten alamıyordum çünkü Locke ve Jean Tal Verrar'a sırf bunun için gelmişti. İki yıllarını sırf bunun için harcamıştı ve her şeyin tepetaklak olmasını kaldıramadım sanırım.
Ama bu tabii ki bir yere kadardı.
Daha sonra Drakasha'yı, Ezri'yi ve gemideki yaşantıyı öylesine sevdim ki onların olduğu bir sahneyi okumak çok zevkli geliyordu. Locke ve Jean'le olan ilişkileri, olayların gidişatı öylesine akıllıca kurgulanmıştı ki zaten onları sevmekten başka bir seçeneğim kalmamıştı. Drakasha çok zekiydi, Ezri çok cesurdu ve ikisi de öylesine güçlü kadınlardı ki, onları gerçekten tanıdıktan sonra denizdeki her sayfayı okumak resmen mükemmel hissettiriyordu. Öyle ki karaya çıktıkları anlarda gemiye geri dönmelerini sabırsızlıkla bekliyordum. Gemide olmaları, güvende olduklarını düşünmeme sebep oluyordu ve Zehirli Orkide'yi, tayfasını ve kaptanını çok sevmiştim. Ezri de Drakasha da sevdikleri için her şeyi yapabilecek insanlardı, kararlı korkusuz ve çok cesurdular. Bütün o entrika içerisinde Locke ve Jean dışında güvendiğim kişiler sadece onlardı.
"Hem onun hem de Jean'ın tek niyetleri taşıyabilecekleri kadar çok şey çalmak ve kahkahalarla gülerek güvenli bir mesafeye çekilmekti. Neden sevdikleri bunca insanı kaybetmişlerdi? Neden her seferinde ahmak bir orospu çocuğu iki Camorrluya bulaşıp da bunun yanına kar kalacağını zannediyordu?
Çünkü kalmaz, diye aklından geçirdi Locke, karanlık gökyüzüne mavi-kırmızı ışıklar saçan Günahane önlerinde yükselirken sıkılı dişleri arasından nefes alarak. Kalmaz. Bunu bir kere ispatladık ve tanrılar şahidimiz olsun ki bu gece tekrar ispatlayacağız."
Ve bütün korkularımı, bütün tedirginliklerimi boşa çıkarmayarak beni yine üzen, kalbimi bir oyuncak gibi kıran Scott Lynch. Hayatta kalmanı istememin tek sebebi seriyi yazıyor olman, seni lanet herif.
Ama inşallah bu kitabı böyle bitirmenin cezasını çekersin!
Size 'bunları bunları seviyorsanız bu kitabı okumalısınız' gibi şeyler söylemeyeceğim. İlk kitabı okuyarak bu yorumu okuduğunuzu düşünüyorum ve ilk kitabı okuyan bir insan zaten kalan kitapları da okur. Çünkü bu seriyi başka seçeneği olmayacak kadar çok sever.
He bu arada, Allah o Karthain'in de, o Karthainli Büyücüler'in de belasını versin.
Yarım saat önce kitabı bitirdim ve başkalarının yorumlarını okudum. Çoğuna katılmadım. Şimdi seninki okudum ve sonuna kadar katılıyorum. Duygularımın katilisin Scott.:((
YanıtlaSilScott hepimizin duygularını yok etti.. umalım da daha kötüsünü yapmasın diyeceğim de.. yapacağını biliyoruz 🙄😂
Sil