KUŞATMA VE FIRTINA (GRISHAVERSE #2) / LEIGH BARDUGO || KİTAP YORUMU






Orijinal İsim: Siege and Storm
Seri sıralaması: #2
Yazar: Leigh Bardugo
Çeviri: Ozan Aydın
Sayfa Sayısı: 448
İncelemek İçin: Goodreads
Puanım: 5/5







TANITIM

Her zaman böyle olmayacak. Özgür kaldığın günlerin sayısı arttıkça hayatın kolaylaşacak… En güçlü Grishalardan biri olan Güneşin Elçisi Alina Starkov, Karanlıklar Diyarı'nda yaşanan faciadan kaçıp arkadaşı Malyen'le birlikte, arkasında bıraktığı dünyanın karmaşasından uzak kalacağını düşündüğü bambaşka topraklara doğru yola çıkar.
Ancak kaderinden ve geçmişinden kaçmak sandığı kadar kolay olmayacaktır. Karanlıklar Efendisi yenilediği gücü ve ölümcül planlarıyla yeniden karşısına çıkmaya hazırlanmaktadır. Alina'nın Karanlıklar Efendisi'ni yenmek ve terk etmek zorunda kaldığı Ravka'yı özgürlüğüne kavuşturmak adına gereken güce ulaşması için uzun ve tehlikelerle dolu bir yolculuğa çıkması gerekecektir.Kuşatma ve Fırtına'nın karanlık dünyasında Alina'yla birlikte kaybolacak ve oradan asla dönmek istemeyeceksiniz.



YORUM

"Dönmeye çalıştım ama uzanıp çenemi tuttu, beni ona bakmaya zorladı. Birbirimize o kadar yakındık ki nefesini hissedebiliyordum. "Bizim gibi olan başka kimse yok, Alina," diye fısıldadı. "Hiçbir zaman da olmayacak."

Kıyamet yaklaşıyor a dostlar, hissediyor musunuz?

Eğer Gölge ve Kemik yorumumu okuduysanız görmüşsünüzdür, seriye reread yapıyorum ve ilk okuduğumda hiçbirisine yorum yazmamış olduğum için şimdi serinin her kitabına tek tek yorum yazıyorum. Ve ikinci okumanın verdiği ilk okumayla karşılaştırma hissi, her şeyi anlatma ve olaylar arasındaki bağı daha farklı bir şekilde fark ederek anlatma isteği sonucu, hiç yapmadığım bir şey yaparak yorumları spoilerlı yazıyorum. Bu yüzden eğer buradan aşağısını okuyacaksanız, kitaba dair spoiler yiyeceğinizin bilincinde olmanızı isterim.

Kuşatma ve Fırtına, Alina ve Malyen'in ilk kitabın sonunda Karanlıklar Efendisi'nden kaçışlarının hemen birkaç hafta sonrasını anlatarak başlıyor. Novyi Zem'e gittiklerini, para kazanabilmek için depolarda çalıştıklarını ve pespaye bir pansiyonda kaldıklarını okuyoruz. Alina Karanlıklar Diyarı'nda Karanlılar Efendisini ve sandalını terk ettikten sonra onun yaşayıp yaşamadığına dair bir bilgileri olmadan, ama sokakta gördükleri her kırmızı, mavi, mor kıyafetli insanları önce Grisha olduklarını sanıp korkarak, sonra da gerçeği fark edip rahatlayarak yaşıyorlardı ve ellerindeki tek plan kaçabildikleri kadar kaçmaktı. Her şeyden uzaklaşabileceklerine inanmış, Karanlıklar Efendisi'nden kaçabileceklerini düşünmüş, sıradan iki insan gibi yaşamayı ummuşlardı. Dünyanın en güçlü Grisha'sı peşinizdeyken ve boynunuza sizi ona bağlayan, gücünüzü kullanabilmesini ve sizi kontrol edebilmesini sağlayan dünyanın en özel büyüteç'i varken sıradan bir hayata sahip olabileceğini düşünmek tam bir aptallıktır, bunu söyleyeyim.

Nitekim pansiyona döndükleri anda karşılarında Karanlıklar Efendisi'ni bulmuş, onun çok daha fazla güçlendiğini görmüş ve onun tarafından esir alınarak bir gemiye bindirilmişlerdi. Kalabalık mürettebatı ve Sturmhond denilen kaptanıyla, Karanlıklar Efendisi tarafından para karşılığı anlaşılmış gemiyle Ravka'ya döneceklerini sanmışlardı ancak Karanlıklar Efendisi'nin çok daha farklı bir amacı vardı ve kitabın geri kalanı da bu amacı kendine temel alarak ilerleyecekti: Gemiyle Kemik Yolu'na gitmek ve efsanelerde yaşayan Deniz Kırbacını avlamak. İkinci büyüteci bulmak ve Alina'nın koluna geçirmek. Ama kitaptaki bütün olay bu değildi çünkü Deniz Kırbacı'nı avlama işi kitabın aslında çok küçük bir kısmını oluşturuyordu, ancak Morozova'nın büyüteçlerinin birden fazla olduğunun öğrenilmesi kitabın alt metnini dolduran bir detaydı. Devamında gelişen bütün o kaçma, Ravka'ya dönerek sarayda bir savunma hattı oluşturma ve geride kalan grishaları eğiterek bir ordu kurma sürecinin altında hep Morozova işlenmiş, onun deneyleri ve büyüteçlerin kullanımı hakkındaki bilinmezlik sürekli göz önünde tutulmuştu. Bir geçiş kitabı olarak hem final kitabının altyapısını layığıyla döşemiş hem de geçiş kitaplarında sevilmeyen o durağanlığı barındırmamış, aksiyonu yine tepede tutmuştu.



"Ben bir korsanım, Alina," dedi sakince. "Ben alabileceğim her şeyi alırım."

Nikolai Lantsov, nam-ı diğer biricik Sturmhond'umuz, Ravka'nın zeki olan tek prensi, bu seride Karanlıklar Efendisi'nden sonra sevdiğim tek karakterdi. Hem bir korsan olarak yaşayabilecek ve Ravka sınırlarını denizler üzerinde, resmi olmasa dahi koruyabilecek, hem de ülkenin içinde bulunduğu durumu takip ederek gerektiği zaman gerekli müdahaleyi yapmak için saraya Prens Nikolai olarak dönecek kadar zeki bir karakterdi. İçinde barındırdığı iki kimliği en iyisi olacak şekilde eğitebilmişti. Bir korsan ve kaptan olarak gemi ve silah imalatıyla, savaş stratejileriyle, inşa ve tasarlama ile ilgili ne varsa biliyor, hatta sürekli yeni şeyler inşa ederek fikirlerini geliştirip duruyordu. Mürettebatının saygısını kazanmış, ismiyle korku salan ve istediği her şeyi başarabilen bir korsana dönüşmüştü. Bunu yaparken de sadece en yakınlarına gerçek kimliğini söylemiş, başka kimsenin Sturmhond ve Prens Nikolai arasındaki bağlantıyı kuramayacağı şekilde kendini gizlemişti.

Bir prense dönüşmesi gerektiğinde de bütün diplomasiye ve politikanın gerektirdiği bütün özelliklere sahip olduğunu göstermiş, üstelik abisi ve ailesi gibi halktan kopuk kalmamış, aksine başkent Os Alta'ya gittiği yolda bütün herkesle tanışarak ve yıllar yıllar önce aynı cephede savaştığı insanları bile hatırlayarak onların kalbini kazanma konusunda çok iyi iş çıkarmıştı. Taht sırasında ikinci çocuk olduğu ve gayrimeşru dedikoduları yüzünden saray soyluları ve ailesi tarafından hep aşağılanmışken halkın gözünde kral olmaya layık bir prens profili oluşturmuştu. Üstelik saraya döndüğünde de kendisine karşı olan alaycı ve umursamaz tavırları tek tek yıkmış, abisi gibi boş bir prens olmadığını kanıtlamıştı. Birinci Ordu için strateji planları olmuş, hepsine çağa ayak uyduracak silah ve mühimmat vermiş, halkın kalkınması konusunda normalde sarayda asla umursanmayacak konularda önerilerde bulunmuş ve kabul edilmesini sağlamıştı. Yıllar süren savaş halinin ve şimdi de Karanlıklar Efendisi gibi bir tehdidin umutsuzluğa sürüklediği halka biraz olsun moral aşılamaya çalışmış, onlara Güneşin Elçisi'ni geri getirmişti.

Nikolai'nin hangi kimliğini üstlenirse üstlensin daima dışarı vurduğu alaycı, hazırcevap, muzip karakteri o kadar tatlıydı ki! Rahat olabildiği zamanlarda böyle davranmaktan hiç vazgeçmiyor, şakalar yapıyor, hatta karşısındakini sinirden delirtecek kadar dalgacı olabiliyor, zekasını göz önüne vuracak şekilde hazırcevap davranıyor ve asla yerinde duramayıp sürekli bir şeyler yapıyor, ya plan kuruyor ve bunun detaylarıyla ilgileniyor ya tahtı hak etmeyen keyif düşkünü abisinin yanında ne kadar doğru bir tercih olacağını kanıtlıyor ya tatlı sohbeti ve çekiciliğiyle insanları kendine hayran bırakarak sevgilerini kazanıyor ya da çizimler ve inşa üzerine çalışıyordu. O kadar güzel ve inceden inceye sizi kendine çekiyordu ki bir anda 'kim bu adam' deme aşamasını atlıyor ve onun sahnelerinde istemsizce gülümsemeye başlıyordunuz. Diğer bütün olayların ve karakterlerin karamsarlığından sıkıldığınız anda Nikolai ortaya çıkıyor ve bütün ruh halinizi değiştiriyordu.

"Seni öpmek istiyorum," dedi Nikolai. "Ama öpmeyeceğim. Onu unutmaya çalışmak yerine beni düşünene dek de öpmeyeceğim."

Alina'da zaten birçok şeyi sevmiyorum ama bir de benim sevdiğim bu karakterlerin kalbini kırıyor ya, gerçekten tutup dövesim geliyor, gerçekten. Karanlıklar Efendisi'nin kalbini kırmış ve onu sevgisiz bir halde karanlıkta bırakmışken bir de onunla sürekli ilgilenen, ondan hoşlandığını da belli etmekten geri durmayan Nikolai'yi kitap boyunca tersledi, adama her konuda laf soktu ve benim sinirlerimi iyice oynattı. Bütün o hoşlanmayı falan geçiyorum hadi, ama Karanlıklar Efendisi'nin elinden kurtarılmalarını kendi canını, mürettebatını ve gemilerini tehlikeye atarak sağlayan, kaçıp durmak yerine bir işe yarayıp savaşı kazanmak için çabalamaları amacıyla onları Ravka'ya döndüren adama kalkıp da bunları yapmazsın ya! Ne olmuş yani tamamen açık açık söyleyerek ittifak amacıyla bir evlilik teklifi etmişse? Kabul etmeyip geç, niye Malyen'le bir olup adam sanki çok sinsi bir şey yapmış, sizi ayırmaya çalışmış gibi davranıyorsunuz? Üstelik bu teklif bir kere geçti ve adam bir daha konusunu bile açmadı. Sadece Malyen'le hayal ettikleri basit hayatı istese de yaşayamayacağını söyledi ki bu zaten çok doğruydu.

Ayrıca ne yalan söyleyeyim, seriyi ilk okuduğum zamandan beri Nikolai'nin Alina ile olmasını istemiyordum. Malyen diye etrafta dolaşıp onun için her şeyi, Ravka'yı bile bırakıp kaçabilecek kadar Malyen'i severken sırf ittifak kurmak amacıyla ya da Malyen'le olamayacağını anlayıp da Nikolai ile bir ilişkiye başlasaydı eğer, biricik Niko'm ona aşık olmayan bir kadınla harcanacaktı. Çünkü Nikolai sadece sevgiyi, arkadaşlığı ya da değer görmeyi değil, aşkı da hak eden bir karakterdi. Her ne kadar önüne çıkan hemen herkesten etkilenen Alina Nikolai'den de etkilense de, aralarında bir şey olmaması biraz olsun içime su serpmişti. Leigh'nin Nikolai için solo bir kitap yazması da komple içimi rahatlatmıştı çünkü sonunda Nikolai aşkım hak ettiği aşkı görecek, biz de onun aşık oluşunu okuyabilecektik.  Henüz okuyamadım ancak o kitabın da okur okumaz yorumu gelecek.

Alina'yla ilgili özellikle bu kitapta beni sinir eden başka bir konu ise güce duyduğu açlığı büyümesine ve hep daha fazlasını istemesine rağmen, Karanlıklar Efendisi bütün büyüteçleri nasıl istiyorsa o da aynı şekilde istemesine rağmen kendisini unutarak adamı kötüleyip durmasıydı. Kendisinin de değiştiğini ve artık elde ettikleriyle hiç yetinmediğini fark ettiğinde bile bu yaptığına devam etti. Karanlıklar Efendisi'ni katil olmakla suçladı ama kendisinin bir melek olmadığını, insanları Karanlıklar Diyarı'nda nasıl ölüme terk ettiğini, Malyen kaçmak istese hiç düşünmeden onunla kaçıp gideceğini unutmuş gibiydi.

Üstelik çocukluğundan beri bastırıp da yeni yeni kavuştuğu ve benliğini oluşturan güçlerinden bile, sırf Malyen onlardan korkmaya başladı, gücü karşısında tedirginleşti diye suçluluk duymasını okumayı hiç sevmedim. Malyen onu anlamayıp ondan korktukça, uzaklaştıkça Alina sıradan bir hayatın hayalini kurmuş ve kimliğinin en önemli parçası olan güçlerinden utanmıştı. Ayrıca Malyen'in Alina üzerinde uyguladığı 'seni seviyorum ama güçlerine güvenmiyor, iyice açgözlü olduğunu fark ediyor ve senden korkuyorum, o yüzden senden uzaklaşacağım ve hatta başkalarına bile yanaşırım' tavrından nefret ettim. Tamam, kitapta geçen dünyada çoğu kişi Grisha güçlerini tuhaf bulup onlardan hoşlanmıyor, evet, anladım, ama hangi aptal çıkıp da Güneşin Elçisi'nin güçlerinden, kendilerini kurtarabilecek kadının yeteneğinden böylesine çekinir? Cevap veriyorum: Malyen.

"Senin gerçekten nasıl biri olduğunu gördüm," dedi Karanlıklar Efendisi. "Hiçbir zaman da sana sırtımı dönmedim. Dönmeyeceğim. O aynı şeyi söyleyebilir mi?"

Serinin tamamını zaten okuduğum için rahatlıkla söyleyebiliyorum ki ilk okuduğumda bile Kuşatma ve Fırtına seride en az sevdiğim kitaptı, hala da öyle. Tamam, Kuşatma ve Fırtına hem ihtiyacımız olan aksiyonu doya doya hem de okumamız gereken bütün o plan yapma aşamalarını, ayağa kalmak için çabalandığı durumu çok iyi gösteriyor ve çok iyi aktarıyor bize. Ki ben bu açıdan kitabı cidden beğeniyorum ve aslında bu kitabın sonundaki yüzleşmeden, o sahnede yaptıkları için Alina'dan her ne kadar nefret etsem dahi o kadar güzeldi ki o sahne, bana kalırsa Leigh üçüncü kitabı bile böyle bitirebilirdi. The Darkling ve Alina'nın birbirlerine nasıl bağlı olduklarını, birisinin gücü olmadan diğerinin gücünün ne kadar yalnız olduğunu çok iyi gösterdi bize. Alina'nın o sahnedeki tavrından ve Karanlıklar Efendisi sayesinde kavuştuğu gücü ona karşı kullanışından nefret ettim evet, ama eğer karanlığın ve aydınlığın güçleri böylesine bir araya gelmiş ve yüzleşme gerçekleşmişken, bu sahne serinin sonunda bile kullanılabilirdi. Eğer Leigh kalbimizi sökecekse böyle sökseydi keşke çünkü çok kuvvetli bir sahneydi ve bayılmıştım. Ama yine de bütün bu sevgime ve kitabı beğenmiş olmama rağmen okurken hoşlanmadığım ve sinirimi bozmuş durumlar vardı ve bunları söylemeden geçemeyeceğim.


"Ben senin başlattığın savaşa katıldım, Alina," dedi Karanlıklar Efendisi. "Benden kaçmamış olsan, İkinci Ordu hala ayakta olurdu. Grishaların hepsi nefes alıyor olurdu. İzcin alayında güven ve huzur içinde yaşardı. Yetmedi mi? Beni ne zaman durduracaksın?"


Mesela Karanlıklar Efendisi'nin çok az yer alması zaten hoşlanmadığım bir durumken bir de adamdan bahsedilirken gerçekten bir şeytanmış gibi davranılmasını hiç sevmedim. Adamın en iyi yol olduğuna inandığı ve gerçekleştirmek istediği amaçları kötü olabilir, evet, ama adam hiçbir zaman psikopat bir düşmana dönüşmemişti ki. Neyin doğru olduğuna inanıyorsa onu yapmaya uğraşan, sahip olduğu gücün değerini bilen ve onu kullanmaktan çekinmeyen, amacına ulaşabilmesi için yapılması gereken fedakarlıkları yapmaktan da geri durmayacak biriydi. Duygularını göstermiyordu diye duygusuz birisi değildi. Alina'dan hoşlandığını, onun için kendinden tavizler verdiğini çok rahat görmüştük ama Kuşatma ve Fırtına'da, sanki ilk kitapta herkes Karanlıklar Efendisi'ni çok sevdi diye bunu kırmak istercesine adamdan yüzeysel bir kötü gibi bahsedilmişti. Özellikle kitabın başlarında böyleydi ki o kısımlardan kesinlikle hoşlanmadım. Karanlıklar Efendisi'nden türlü türlü şekilde bahsedilebilir: kötü, hırslı, güçlü, zeki... Ama asla yüzeysel olduğu söylenemez, asla. Neyse ki kitap ilerledikçe bu anlatımdan vazgeçildi ve Karanlıklar Efendisi'nin ne kadar boyutlu bir karakter olduğu tekrar hatırlatıldı. Kitapta en sevdiğim sahnelerin özellikle Karanlıklar Efendisi'ne ait olduğunu düşününce, sahip olduğu gücü kullanarak nerede olursa olsun Alina'nın yanına gelebildiği ve onunla konuştuğu sahnelere bayılıyor olmam hiç anormal değildi. Keşke o sahnelerden daha çok olsaydı da Karanlıklar Efendisi'nin Alina'ya karşı his beslemediğini söyleyen herkese tokat gibi gelseydi. Çünkü o sahneler, Karanlıklar Efendisi'nin Alina'ya zaafı olduğunun ve onu görmek için gücünü kullandığının en büyük kanıtıydı. 

Aşkım benim ya çok seviyorum.

Kitapta hoşlanmadığım bir diğer konu ise, Malyen ve Alina'nın hem Grisha hayatına hem de Nikolai'ye olan tavırlarıydı. Küçük sarayı ve Grisha'ların yüzyıllardır kendi aralarında oluşturdukları gelenekleri, onları kabul edip peşlerinden gidecek o insanları ve başlarını sokarak konforla vakit geçirdikleri küçük sarayın kendisini dışlayarak 'kendimi buraya ait hissetmiyorum' ' buradan kurtulmak istiyorum' tavırları beni çok sinirlendirdi. Nikolai'ye karşı da en başından beri ters davranmışlar, ona züppe bir prens gibi davranıp durmuşlardı. Hayatlarını kurtaran, ülkesini kurtarmak için çabalayıp duran ve sürekli bir şeylerle uğraşarak savaşa hazırlık aşamasında elinden gelen her şeyi yapan bir adama bu yapılır mı?!

Dediğim gibi bu noktalardan hiç hoşlanmadım ve belki şu an aklıma gelmeyen başka noktalar da vardır ama bunların hiçbirisi yüzünden kitaptan puan kıramazdım, çünkü kitap kurgusuyla, detaylarıyla, olayları ve aksiyon dinamiğiyle çok güzeldi. Ki zaten Grisha serisi ve Leigh Bardugo'nun kalemi her zaman böyledir. İstemediğin ve kalbini kıran şeyler olur, seni sinirlendirir ama kitabın ne kadar güzel olduğu da inkar edilemeyecek kadar ortadadır. Sevmekten başka yapacak hiçbir şeyin kalmaz zaten. Ve serilerinde hep aşamalı olarak çıtayı yükseğe taşır.

Sonra son kitapta boynunuza bir urgan geçirip sizi o çıtada asar, ama olsun.

Şimdi gideyim de, üçüncü kitapta bin parçaya ayrılacak kalbime önlem olarak biraz pansuman yapayım.

ps: Digital art çalışmaya başladım ve henüz çok başında olsam da bir şeyler yapmaya çalışıp Karanlıklar Efendisi'ni çizeyim dedim. Sonra baktım ki asla kafamdaki şeye ulaşamıyorum ve şu an sahip olduğum çizim yeteneği asla istediğim şeyi yapmama yetmiyor, dedim bari Morozova'ya döndüreyim. Çok güzel olmadığını biliyorum ama bence biraz olsun Morozova'ya benzedi. 



Yorumlar

  1. seninle düşüncelerimiz ne kadar da benziyormuşş
    not olarak söyliyim en sevdiğim kitap 3. kitaptıı

    ve emeğine sağlık

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. yaa çok sevindim :) üçüncü kitabı ben de inanılmaz seviyorum, her ne kadar ciğerimi sökse de :(

      Sil

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar