HAVA UYANIYOR (AIR AWAKENS #1) / ELISE KOVA || KİTAP YORUMU
Orijinal İsim: Air Awakens
Seri Sıralaması: #1
Yazar: Elise Kova
Çeviri: Yaprak Onur
Sayfa Sayısı: 400
İncelemek İçin: Goodreads
Puanım: 4/5
TANITIM
Solaris İmparatorluğu, başkenti birleştirmeye bir zafer uzağındaydı ve nadir görülen büyüsel bir yakınlığın sahibi, on yedi yaşındaki kütüphaneci çırağı Vhalla Yarl savaşın seyrini değiştirebilirdi.
Vhalla, Büyücüler Kulesi’ndeki gizemli büyü topluluğundan uzak durması gerektiğini bilerek büyümüştü ve kitapların sessiz dünyasında oldukça mutluydu. Ancak farkına varmadan, gelmiş geçmiş en büyük büyücülerden biri olan Prens Aldrik’in hayatını kurtardıktan sonra, yavaş yavaş onun dünyasına doğru çekildiğini hissediyordu. Şimdi önünde vermesi gereken zor bir karar vardı: Ya büyüsünü kabul edip bildiği hayatı terk edecek ya da büyücülükten defedilip eski haline dönecekti. Gölgelerde dolanan kudretli güçlerle birlikte, Vhalla’nın kararsızlığı ona sandığından çok daha fazlasına mal olacaktı.
YORUM
"Mahkum, Doğu ve Batı'nın birlikte çalışamamasının çok üzücü olduğunu söylemişti. Demişti ki: 'Ateşin yaşamak için havaya ihtiyacı var. Hava ateşi güçlendirip tek başına olacağından daha parlak ve sıcak olmasını sağlar. Ama çok fazla hava ateşi tamamen öldürür, aynen çok fazla alevin tüm havayı tüketeceği gibi. Birlikte tek başına olduklarından çok daha güçlülerdir ama birbirlerinin varlığını aynı derecede tehlikeye atarlar.'"
Hava Uyanıyor serisine yaklaşık 2-3 yıl önce başlamış ama daha ilk kitabın yarısına gelmeden, girdiğim bir slump sonucu okumayı bırakmıştım. Daha sonra da üzerinden yıllar geçmesine rağmen devam etmemiş, devam etme isteği bulduğumda da devam kitaplarını henüz almadığım için erteleyip durmuştum. Üstelik serinin kitaplarının çok heyecanlı bittiğini de öğrenince son kitap çevrilmeden seriye başlamayı da istememiştim. En sonunda serinin final kitabı Kristal Taç'ın satışa çıkacağı duyurulduğunda Derya'nın instagram üzerinden kurduğu bir okuma grubuyla seriye baştan sona bir ortak okuma yapmaya başladık.
Gerçi ben başlarken geri kaldım biraz ama çaktırmayın. Şu an çoktan bu yorumun bitmiş, benim en azından ikinci kitabı yarılamış olmam gerekiyordu. Gerekiyordu. Ama olmadı jhhdkdsj
Neyse. Hemen devam edelim de yorum çok uzamasın. 4 saat sürmesin en azından.
Bu arada eğer videoları beğenmemezlik edip de silmezsem, maratonun videosu youtube'da olacak. Şu an bunu okuyup youtube linkini sizlerle paylaşmayı unuttuğum için şaşıran goodreads arkadaşlarıma sesleniyorum: Aşırı üşengeçlikten gerçekten paylaşmayı unuttum, ama şimdi profile ekledim, kanala oradan ulaşabilirsiniz.
Duyurumu da yaptığıma göre şimdi gelelim yoruma.
"Vhalla sert bir şekilde, "Prens olmanın, hatalarının bedelsiz olmasını sağlaması ne büyük şans, değil mi?" dedi.
Prens kesin bir tavırla hemen, "Bedeli var," diye yanıtladı. "Bedeli senin güvenini kaybetmek oldu."
Aldrik'in başlardaki gizemli rüyaların adamı, kitabın içine bırakılan notların sahibi olması ve Vhalla'ya içine girmekten korktuğu yeni dünyaya alışmasında, onun halkın geri kalanı gibi beyninde oluşturduğu önyargılarını yıkmasında yardım etmesi, bunu yaparken de canım cicim'li bir tavır değil de onu zorlayan, sinir eden, kendisiyle çatışmasına ve iç dünyasını sorgulamasına sebep olacak şekilde davranması çok güzeldi. Vhalla'nın gözünü yalandan iyi davranmalarla boyamaya kalkmamış, onun hayatta en çok güvendiği özelliğine, bilgisine savaş açmış, onu samimiyetsiz tavırlarla içindeki güce alıştırmaya çalışmak yerine bodoslama o gücü fark etmesini sağlamış, onu hem gerçek hem mecazi anlamda çatının tepesinden fırlatmıştı. Onu böylesine zorlayabilmesi, sakin kütüphaneci çırağını kimsenin hissettiremediği bu kadar farklı duygularla tanıştırıp bir prense bile öfkelenebilecek duruma getirmesi, onu değiştirirken aslında kendisinin de yavaş yavaş değişmesini okumak çok keyifliydi.
Başlarda o notları yazarkenki alaycı hali, Vhalla'yla ilk kavgasındaki saf siniri yerini yavaş yavaş yaptığı şeylerle ona zarar vermiş olduğu için pişman olan, ondan özür dileyerek onu affetmesini isteyen, onunla vakit geçirdikçe herkesin anlattığı canavar duruşunun aksine sık sık gülümseyen, geçirdikleri kısıtlı vakitlerde ilk olarak ona bir şeyler öğretmeye çalışan ama daha sonra sadece beraber vakit geçirmek için buluşabilecekleri anlar oluşturan bir adama dönüşmüştü. Evet, belki ilk kavgalarındaki o sert tavrı ve ondan öncesinde de taşıdığı alaycı prens duruşundan sonra özür dileyen tavrına geçişi biraz keskin gelmiş, sahne her ne kadar güzel olsa da 'acaba biraz hızlı olmadı mı' dedirtmişti ama sadece o ilk anda böyle hissetmiştim. Daha sonra Vhalla ile vakit geçirirkenki samimi dürüstlüğü, sadece bir özürle geçiştirmeyip onu zorlayarak ona verdiği zarardan duyduğu pişmanlığı açıkça anlatışı, onun hareketlerini izlemesi, Vhalla'nın sinirini kırmaya çalışırken bir yandan da kendi gerginliğini kırması ve aralarındaki ilişki daha rahat davranabildikleri bir hale gelirken farkında olmadan ona bağlanması, onu görmek için bahane yaratıp durması çok güzeldi. Aldrik'in olmadığı sahnelerde o siyahlar içindeki kıyafetleriyle çıkıp gelmesini bekliyor, başka karakterlerle dolu sahneler uzadıkça adamı özlüyordum. Tek bir cümlesiyle, bir bakışıyla ya da en ufak bir hareket bile etmeden duruşuyla geçen sahnelerinde bile Aldrik'in havası diğer karakterleri ezip geçebiliyordu. Hele bir de gülümsediğinde, Vhalla ile huzurlu bir sahneleri olduğunda..
Ah Aldrik ah.
Vhalla'yı koruyabilmek amacıyla onun kendisi için olan önemini hissettirmemeye çalıştığı ama yanında başkalarını görünce de sezdirmemeye çalışsa bile kıskançlığının hareketlerine yansıdığı anları seviyordum ve olayların çevresinden dolanarak yanlış anlaşılmaların büyümesine yol açmak yerine sormak istediği şeyleri direkt sorduğunda, özellikle kitabın sonlarına doğru hislerinde daha açık olup bunu davranışlarına vurmaktan çekinmediğinde çok daha güzel bir karaktere dönüşmüştü. Beraber oldukları sahneler kitap ilerledikçe olayların çoğalmasıyla azalıyordu belki ama en ufak sahnelerini bile heyecanla bekliyordum. Ama bu kadar sevmeme rağmen beni Aldrik konusunda üzen bir iki nokta da vardı: bazı sahnelerinin geçiştirilerek yazılması sonucu o anların okuyucuya geçmemesi ve kitabın sonundaki mahkeme sahnelerinde tutunduğu sakin tavırları. O mahkeme sahnelerinde daha etkin olmasını, en azından bir şeyler söylemesini beklemiştim ve bunların olmaması biraz canımı sıkmıştı ama yine de bunların hepsini Vhalla'yı korumak için yaptığını, direkt olmasa bile dolaylı yoldan onu yalnız bırakmadığını ve en sonunda da onunla konuşabilmek için imkansız olanı gerçekleştirip bir vakit yarattığını, asıl duygularının çevresinde dolanarak Vhalla'nın ona yaptığı 'iyi bir dostsun' muhabbetini devam ettirse dahi bütün hislerini açıkladığını okuduğumda o can sıkılması da gitmişti. Keşke yüzeysel bırakılan sahneleri de hiç olmasaydı ve sonda bahsettiği duyguların gelişimini, Aldrik'in bunları fark edişini daha detaylı okuyabilseydik. Bu hem aralarındaki ilişkinin yoğunluğunu arttırıp okura daha çok geçmesini sağlardı hem de ben Aldrik'e çok daha fazla düşerdim.
"Benim dostumsun. Tabii, benim gibi sıradan birinin dostluğu dostluğu senin için ne anlam ifade eder bilemem."
Aldrik elini kaldırıp parmaklarını Vhalla'nın çenesinin altına koydu. Eli dışında hiçbir yeri hareket etmeden kızın yüzünü tekrar kendisine doğru çevirip gözlerini içine baktı. Vhalla kalbinin ağzında olduğunu hissediyordu; sakinleşmek için yutkunmaya çalıştı. Aldrik'in eli çekildi ve bir süre nereye koyacağını bilmez bir şekilde havada süzüldükten sonra Vhalla'nın yanağına kondu.
Konuştuğunda sesi bir fısıltıdan yüksek değildi; kelimeleri özenle seçilmiş ve tane taneydi. Sesinde Vhalla'nın daha önce hiç duymadığı bir ağırlık vardı. "Çok anlam ifade ediyor."
Vhalla için her ne kadar ne çok sevdim ne de çok sevmedim diye düşünüyor olsam ve genel olarak nötr kaldığım bir karakter olsa da çoğu davranışına da çok sinirleniyordum. İçinde yaşadığı toplumun benliğine işlediği bağnaz korkular yüzünden kendi gücünü inkar etmiş, sadece şanslı insanların sahip olduğu büyüyü reddetmeye kalkmış, onu kabullendiğinde bile hala seçmesi gereken hayata adım atacak cesareti gösterememiş, büyünün kötülük olduğunu düşünen ve Vhalla'nın bir büyücü olduğunu öğrendiklerinde ondan korkarak tepki verecek saçma sapan insanlar için yaşaması gereken asıl hayatı erteleyip durmuştu. Her ne kadar bunu yapmasının bir diğer sebebi olarak insanların onun gücünü neden bu kadar önemsediklerini öğrenmekten bahsetse de asıl derdi arkadaşlarının onun hakkında ne düşüneceğiydi. Sareem ve Roan'ın sınırlı dünyalarına, onu asla anlamayacak olmalarına rağmen kitabın çok büyük bir çoğunluğunda da bu konuda bir karara varamamıştı.
Ayrıca her yakışıklı erkeğin kendisiyle ilgilenmesinden etkileniyor, istemediği halde sırf olması gerekenin o olduğunu düşündüğü için sevmediği bir adamın kendisine yaklaşmasına izin veriyordu. Aldrik'in yanında hissettiği hiçbir şeyi başkalarının yanında hissetmediğini fark ettiğinde bile bu tavra devam ediyor, Sareem'in kendi kendine gelin güvey olup sırnaşmalarına, her fırsatta ona dokunup öpmesine, sanki bir hakkı varmış gibi Vhalla'nın sahip olduğu güç hakkında olumsuz konuşmasına katlanıyor, yıllardır yakın arkadaşı olduğu ve kendisinden hoşlandığı için Sareem'le olması gerektiğine, kendisinin ondan hoşlanmasının sonradan da olabileceğine inanıyordu. Bu sahneleri okurken 'yeter artık kendine gel!' diye omuzlarından tutup sarsmak istiyordum resmen. Üstelik Aldrik'in kardeşi Baldair oyuncu bir tavırla ve belli ki abisini sinirlendirebilmek için kendisine asıldığında, ona yemek yemek, dans etmek, baloya katılmak gibi istemediği şeyleri kabul ettirmeye çalıştığında bile, içindeki büyüyü reddederken kullandığı sert tavrını konuşturmuyordu.
Yani tamam, hadi Baldair'in asılmalarının sadece yalandan olduğu ve asıl amacının başka bir şey olduğu anlaşılıyordu da, Sareem'e niye katlanmak zorunda hissediyorsun kendini?! Neymiş zaten bir prensle arasında bir şey olamazmışmış, neymiş ondan hoşlanan ve aralarında bir şey olabilecek tek kişi oymuşmuş, neymiş çocukluk arkadaşıymış. Senin gücünü korkunç bulup senden kaçtı o herif be! Yapıştır ağzına tokadı yolla gitsin! Sırf bu sahneleri yüzünden o kadar kızıyordum ki anlatamam size. Ama neyse ki kitap ilerledikçe Aldrik'e olan duygularının biraz da olsa farkına varıyor, hala 'dost' kavramının etrafında dolaşsa da hisleri konusundaki gerçekleri gördükçe kaçmak yerine ona daha da yaklaşıyordu. Özellikle kitabın son kısımlarında artık aralarındaki belirsizlikten sıkılıp da duygularını davranışlarına yansıtmaya, Aldrik'le daha açık konuşmaya başladıkça daha kararlı ve ayakları sağlam basan bir karaktere dönüşmüştü. İçine düştüğü tehlike ne kadar büyük olursa olsun, aynı Aldrik'in onu koruması gibi o da Aldrik'i korumak için çabalıyor, ne istediğini daha iyi biliyor ve artık gücünü kabullenmekten çekinmiyordu. Aldrik'le olan sahnelerini ve o anlardaki tavırlarını zaten en başından beri seviyordum ve bu sahnelerin dışında çoğu zaman beni sinirlendirse dahi son kısımlarda gösterdiği karakter gelişimini de görünce hem ona olan sinirimi yatıştırmış hem de okumayı çok daha keyifli hale getirmişti.
"Vhalla," dediğinde kapalı gözleri adını duyduğu için kırpıştı. "Önce kütüphaneci çocuk, sonra Baldair. Onları kıskanıyorum."
"Neden?" Bu cevabı duyması gerekiyordu.
"Çünkü onlar senin yanında olmak için bahane bulmakta hiç sorun yaşamıyorlar. Ama ben..." Veliaht prensin göğsünün derinliklerinden bir gülme sesi Vhalla'nın o göğse yaslanmış kulağına geldi. "Ben bir bahane bulmak için çırpınıyorum ve seninleyken çırpınmaya devam ediyorum."
Sesinde tuhaf bir şey vardı. Zar zor duyulan boğukluk Vhalla'nın karnına bir sıcaklık yayılmasına neden oldu. Vhalla onun kıyafetlerini daha sıkı kavradı.
Serin sonbahar havasında, "Sen hiçbir şey için çırpınmamalısın. Sen veliaht prenssin," diye fısıldadı.
Aldrik, dudakları hafifçe kulaklarına değerken, "Ben prens olabilirim," dedi. "Ama sadece bu gece için bile olsa sıradan bir insan olabilmek için her şeyi verirdim."
Sahnenin güzelliğine bakın.
Serinin ana kurgusu ise ilk kitapta hemen hemen hiç detaylandırılmamıştı ve gerçekleşen olayların nedenini anlamaya çalışırken aslında neyin neden olduğunu hiç öğrenemedik. Hikayenin neresinde bir olayın patlak vereceğini daha hikayede bahsedilir bahsedilmez anlamıştım ama niye ve nasıl olacağını da göreceğimizi düşünmüştüm. Onun yerine yazar, olmasını hiç beklemediğim ve okuyunca şaşırıp kaldığım bir sahne yazmış, nedenini ve nasılını da bize doğru dürüst açıklamadan kitabı bitirmişti. Beni böyle şaşırtarak bitirmesi hoşuma gitmişti açıkçası ama o sahnelerin sebebini bilmiyor oluşumuz, arkaplandaki hikaye detaylarının bu kitapta çok az işlenmesi de biraz canımı sıkmıştı. Normalde bu soruna takılabilirdim ama yine de hem hikaye çok akıcı ilerlediği hem de bir giriş kitabı olduğu, serinin devam kitaplarında bu sorunun ortadan kalkacağını umut ettiğim için çok fazla puan kıramıyorum. Üstelik Aldrik'e de kıyamadığım için biraz bol davranıyorum galiba çünkü puanı 3.5 gibi belirlesem de genelde yaptığım gibi alt sınıra değil, üst sınıra yuvarlıyorum.
Ee, hep siyahlar giyen ve gücü yüzünden insanların onu kötü bellediği, kadın karaktere 'seni ne zaman siyahlar içinde görebileceğim?' diye soran bir adamdan bahsediyoruz. Akıllara başka birini daha getiriyor değil mi? Sırf bu benzerlik ve hatırlatma için bile bol keseden davranabilirim.
Allah yardımcımız olsun da sonları benzemesin.
Yorumlar
Yorum Gönder