SAHTE KRALLIK (SIX OF CROWS #2) / LEIGH BARDUGO || KİTAP YORUMU
Orijinal İsim: Crooked Kingdom
Seri Sıralaması: #2
Yazar: Leigh Bardugo
Çeviri: Ömer Mülazım
Sayfa Sayısı: 624
İncelemek İçin: Goodreads
Puanım: 5/5
TANITIM
KOŞULLAR HER ZAMANKİNDEN DAHA ZOR, KAYBEDİLECEK ŞEYLER İSE DAHA DEĞERLİ.
Kaz Brekker ve ekibi, hayatta kalacaklarına inanmadıkları bir soygunun üstesinden gelmeyi başarır. Fakat büyük ödülü paylaşamadan kendilerini tekrar ölüm kalım savaşının ortasında bulurlar.
Grisha dünyasının kaderi, şehrin karanlık sokaklarındaki intikam savaşına bağlıdır.
Kaz ve ekibinin ise ne pahasına olursa olsun bu savaşı kazanmaktan başka çaresi yoktur.
Kaz Brekker ve ekibi, hayatta kalacaklarına inanmadıkları bir soygunun üstesinden gelmeyi başarır. Fakat büyük ödülü paylaşamadan kendilerini tekrar ölüm kalım savaşının ortasında bulurlar.
Grisha dünyasının kaderi, şehrin karanlık sokaklarındaki intikam savaşına bağlıdır.
Kaz ve ekibinin ise ne pahasına olursa olsun bu savaşı kazanmaktan başka çaresi yoktur.
YORUM
"Bu iş bittiğinde, Van Eck layığını bulduğunda, Rollins kuyruğunu kıstırıp kaçtığında ve paramızı aldığımızda bunlar hala benim sokaklarım olacak. Başım dik gezemeyeceğim bir şehirde yaşayamam ben.""Dik tutacak bir başın olması lazım ama önce," dedi Jesper.
"Sayamadığım kadar çok bıçak, kurşun ve yumruk yedim, hepsi de bu şehrin küçük bir parçası içindi," dedi Kaz. "Ben bu şehir için kanımı akıttım ve Ketterdam'ın bana öğrettiği bir şey varsa o da her zaman biraz daha kanının akabileceğidir."
Ulan Leigh yaz artık şu seriye üçüncü kitabı. N'OLUR YAZ. LÜTFEN.
LÜTFEN.
Sahte Krallık'ı ilk kez 2018'de okumuş, Leigh Bardugo'nun bütün kitaplarına bayıldığım gibi bu kitabına da bayılmıştım ama niye bilmiyorum, o zamanlar kitaba yorum yazmamışım. Ben aşırı sevdiğim kitaplara yorum yazarken çok geriliyorum çünkü ne yazsam eksikmiş gibi geliyor, sayfalarca sürse bile yazdıklarımdan ğişman olmuyor üstüne aklımı da yazamadıklarımdan alamıyorum. Ve kitabın sonunda sular seller gibi ağlayınca, Leigh kalbimi tekrar sökmeye kalkınca-bu sefer yapamamıştı çünkü niye biliyor musunuz? Çünkü Çöküş ve Yükseliş'te beni öldürüp gömdü bile- sanırım o acıyı atlatayım derken daha sonra yorumu da atlamışım. Sebepten pek emin olamıyorum ama bu kitabın sonunda deli gibi ağladığımı ve kitabın canımı çok yaktığını hatırlıyorum. Bu acıyı unutmak mümkün değil.
Daha sonra bir arkadaşım seriyi okuyacağı zaman ona katılıp ilk kitaba reread yapmıştım ama neden bilmiyorum rereadi tamamlayamamışım. *Yazık kafama* 2020ye girdiğimizden beri de iki ayda bir Leigh dozu alarak Grisha serisini okuyup duruyorum-evet, alışkanlık haline geldi- ve her Grisha maratonunda içimden bu seriye de tekrar reread yapmak geçiyordu. En sonunda Yara İzi Kralı çıkınca da onu okumadan önce Ketterdam sokaklarına dönmek, grisha evrenindeki son olayları tekrar hatırlamak ve Kaz aşkımı bir görmek istedim ve seriye reread yaptım. İşte şimdi o rereadin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu yorumu yazdıktan sonra direkt olarak Yara İzi Kralı'na başlayacağım ve artık bu dünyaya dair yazılmış da okumamı bekleyen yeni bir kitap kalmayacak. Tehlikenin farkında mısınız? Kafayı sıyıracağım.
Söylemedi demeyin.
"Kaz," diye sordu İnej ansızın. "Neden karga?"
"Neden karga ve kadeh mi? Herhalde kargalar leşçil olduklarındandır. Artıkları toplarlar."
"Döküntüler dövmesini kastetmedim. O, çetenin geçmişi kadar eski. Neden onu benimsedin? Bastonun. Karga Kulubü. Yeni bir sembol seçebilir, yeni bir efsane yaratabilirdin."
Kaz'ın acı kahve gözleri ufka kenetlenmişti, doğan güneşin soluk sarı ışığıyla yıkanıyordu. "Kargalar insanların yüzlerini hatırlarlar. Onları besleyen, onlara iyilik yapan insanları hatırlarlar. Ve onlara kötülük yapan insanları."
"Sahi mi?"
Kaz yavaşça başını salladı. "Unutmazlar. Kime göz kulak olacaklarını ve kime dikkat etmeleri gerektiğini birbirlerine söylerler."
Bunu hemen her yerde, hemen her zaman söylüyorum ama olur da kaçırmışsınızdır diye tekrar söylüyorum, Kaz Brekker, The Darkling'den sonra en çok sevdiğim karakterdir. Onun o keskin zekasına, düşmanlarını hafife almamasına ama daima onlardan üstün olduğunu bilmesine, planlarının tamamını asla kimseye açıklamamasına ve bu sayede tam her şey bitti denecekken bile bir şekilde sevdiği insanların kurtulmasını sağlamasına, bütün Ketterdam'ı zekasıyla alt edebilmesine ve bunu da çok asil bir şekilde yapabilmesine bayılıyorum. Ama özellikle bu kitapta İnej'e karşı olan duygularını kabullenişi, ona olan hislerini inkar etmek yerine onlarla yüzleşmesini, sırf İnej'le bir geleceğin olasılığı için bile kendi korkularını bir kenara atmaya, sınırlarını zorlamaya çalışması, onun başına gelebilecek en ufak bir tehlikeyi bile göz ardı etmeyip her şey için önlem almaya başlaması inanılmaz güzeldi. Onu Van Eck'in elinden kurtarabilmek için her şeyi tehlikeye atarak yeni bir plan kurmuş, kendini bir halt sanan tüccar züppesinin elinde bulundurduğu bütün kaynaklara rağmen onun karşısında dimdik durmuş, Van Eck'in beklediği gibi varoş bir kaçırma planıyla İnej'i kurtarmaya çalışmak yerine, Ketterdam'ın ortasında, Van Eck'in kendi elleriyle İnej'i ona getirmesini sağlamıştı. Sahip olduğu bütün güce rağmen şehrin en büyük tüccarı olmakla övünen adama aslında şehrin korkması gereken tek kişinin kim olduğunu çok net bir şekilde göstermişti.
Arkadaşlarına verdiği ama gizli tutmaya çalıştığı sevgiyi görebiliyor, sırf onlar için önemli diye en ufak detayları bile düşünüp planında değişiklikler yaptığını, hiç kimseye haber vermeden, daha arkadaşları bile kendi isteklerini fark edememişken, onların isteyeceği şeyleri fark ediyor ve o şeyleri elde edebilmeleri için bütün her şeyi tehlikeye atarak planlarına yeni kısımlar ekliyordu. Yarattığı Kirlieller efsanesinin yardımıyla sadece alacağı 4 milyon krugeyi önemsiyormuş gibi davransa da aslında arkadaşlarını ve İnej'i çok daha ön plana koyuyor, para meselesini ise hem kendi intikamı hem de arkadaşlarının o parayla hayatlarını kurtarıp kendilerine yeni bir hayat inşa edebileceklerini bildiği için umursuyordu. Kendisi intikamını alabilir, Inej gemisine kavuşabilir, Nina ve Matthias Ravka'ya gidebilir, Wylan babasının onu bulması korkusuyla yaşadığı yoksul hayatından kurtulabilir, Jesper hem babasının başına hem de kendi başına ördüğü borçları ödeyebilir ve böylece kumar bağımlılığından da kurtulabilirdi. Hepsinin geleceği Van Eck'in üzerine konduğu, aslında hepsinin alınlarının akıyla hak ettikleri paraya bağlıydı ve Kaz o geleceklerin yok olmasına asla izin vermeyecekti.
İnej'e olan hislerini fark etmesiyle kabuğu kırılmış, her şeyin üstünde tuttuğu intikamını bile bir çırpıda silebilecek bir seviyeye gelmişti. İnej'in Van Eck'in elinden kurtulabilmesi için her şeyi yapmış, tehlikede olduğunu duyduğu anda içinde bulundukları durumdan hızlıca kurtulup ona koşmuş, İnej en iyi yaptığı şeyi yaparken, bir yere tırmanırken bile bir ihtimal bir şey olur da kayar diye İnej'in bütün itirazlarına rağmen kullanması için bir güvenlik ağı bulmuştu. İnej'in geçmişinde yaşamak zorunda kaldığı bütün yaraları dikkatle beynine kazımış, ana amaçlarıyla hiç alakası olmamasına rağmen yaptığı planlara İnej'in o geçmişten gelen yaralarını iyileştirecek noktalar işlemişti. İnej'in bıçak yaralarını sardığı sahnenin diğer bütün özellikleriyle de beraber, bu kadar güzel olmasının bir yanı da buydu aslında. Onun fiziksel yaralarını sararken aslında ruhunu da sarmaya çalışmış, üstelik bunu eldivensiz yapmış, kendi geçmişinden gelen canavarları kovarak korkularının aralarında olması muhtemel bir geleceği engellemesine karşı koymaya çalışmıştı. İnej onun yaralarını gerçekten bilen tek kişiydi, Kaz da İnej'in yaralarını gerçekten bilen tek kişiydi. Buz Sarayı'na giderken o arabada baygınlık geçiren Kaz'ı ayakta tutan İnej olmuştu, şimdi de İnej'in aldığı yaraları saran Kaz'dı. Bunu yaparken onun için kendini zorlayacağını, kendi şeytanlarıyla savaşacağının sözünü de boynuna kondurduğu öpücükle mühürlemişti. İnej, korkularıyla ve geçmişin hayaletleriyle yüzleşmeyi seçmesini sağlayabilecek tek sebepti.
Şimdi bu adam böyle güzel seviyorken soruyorum size, benim bu adamı sevmemem mümkün mü?
Değil.
"Senin için gelirdim," dedi ve İnej'in ona attığı temkinli bakışları görünce tekrar söyledi. "Senin için gelirdim. Yürüyemeseydim bile sürünerek gelirdim, ne kadar yaralı olursak olalım oradan birlikte savaşarak çıkardık, bıçaklar çekili, ateş ederek. Çünkü biz böyleyiz. Mücadeleyi asla bırakmayız."
İlk kitabın yorumunda deyip demediğimi hatırlamıyorum çünkü iki sene önce yazmıştım ama ne olur ne olmaz burada da belirteyim, İnej grisha evreninde benim en sevdiğim kadın karakter. Yaşadıklarına rağmen kurtulmak için sergilediği güçlü duruşuyla, düşmanların onun varlığını bile fark etmeden onların bütün sırlarını toplayabildiği becerisiyle, başına ne gelirse gelsin hala inancını koruyabilmesiyle, arkadaşları için kendini hiç düşünmeden tehlikeye atabilmesiyle, zekasını kullanarak tehlikelerden sıyrılabilmesiyle o kadar güzel bir karakter ki, üzerinden tamamen güç akıyor. Geçmiş travmaları üzerine çullandığında anlık da onlardan kurtulmayı başarıyor, sevdiği adam onun yaralarını sararken o da Kaz'ın yaralarını sarmaya çalışıyor ve böylece birbirlerini tamamlıyorlardı. Onun yürüyüşünü, nerede olduğunu, ne kadar gizlenirse gizlensin sadece Kaz'ın bilebilmesi gibi o da Kaz'ı zırhını indirmişken gören, acılarını ortaya çıkarabilen tek insandı.
Kaz'a karşı beslediği duygular her ne kadar ikisi için de çok zorlu bir süreci işaret etse de o duyguları göz ardı etmemiş, aralarındaki ilişkinin sınırlarını çizebilmek için başka hiç kimsenin yapamayacağı şekilde Kaz'ı köşeye sıkıştırmış, şehrin korktuğu Kirlieller'e, kendisine sahip olabilmesi için zırhını çıkarmak zorunda olduğunu pat diye söylemişti. Onun zorlandığı kadar kendisi de zorlanıyor, geçmişinden gelen korkularını hala taşıyor ama bir şekilde bunları yenmek için kendini zorluyordu. Ayrıca kararlılık gösterdiği tek konu aşkı da değildi. Geleceğe dair aldığı kararları, bir gemi ile bir daha kimsenin köle konumuna sokulmaması için vereceği mücadeleyi planlıyor, duygularının bu amacını yok etmesine izin vermiyordu ve iyi ki de böyle düşünüyordu. Kendi yaralarını tamamen iyileştirebilmek için Kaz'ın nasıl Pekka'dan intikam alması gerekiyorsa İnej'in de bütün köle tacirlerinden intikamını alması gerekiyordu. Aralarında bir ilişki oluşsa bile bu onları engellemezdi. Bugüne dek hep beraber çalışmış, birbirlerini kollamış ve düşmanlara beraber karşı koymuşlardı. Tabii ki bunu yine yapabilirlerdi. Bir yolunu mutlaka bulurlardı. Aynı Kaz gibi o da, her şeyin güzel olabilmesi ve iyileşebilmesi için kendini zorlaması gerektiğini biliyordu. Bunu yapmayı göze alacak kadar güçlü bir kadın karakterdi ve benim için okuması oldukça keyifliydi.
"Sağ olduğun için minnettarım," dedi. "Yanımda olduğun için minnettarım. Yemek yediğin için minnettarım."
Başını Matthias'ın omzuna yasladı. "Sen waffle'dan bile daha iyisin, Matthias Helvar."
Fjerdalının dudaklarının kenarı hafif kıvrıldı. "Gerçek olmayan şeyler söylemeyelim istersen, bir tanem."
Matthias her ne kadar ilk kitabın başlarında beni çok sinirlendiren bir karakter olsa da-sürekli Kaz'a laf atıp Grishalara hakaret ediyordu- daha o ilk kitabın yarısında buz sarayında işlenen drüskelle askeri yanı Matthias Helvar'a, grishaya aşık olan drüskelle tarafına yenilmiş, ortaya da çok güzel bir karakter çıkmıştı ve ikinci kitapta da bu güzel davranışlarını katlayarak devam ettirmişti. Nina'nın sağlığını korumak için onun yoksunluk krizlerine karşı koymasına yardım ediyor, kriz anlarında kendisine ettiği hakaretlere dayanıyor, en iyi hallerinde bile içten içe yoksunluk hissediyor olması ihtimalini göz önünde bulundurarak yanında bulunabildiği her an onun yanında olmaya özen gösteriyordu. Küçük Kırmızı Kuş'unu kaybetmemek için hayatının en zor kararlarını vermiş, yıllar boyu beynine işlenen duyguları sadece Nina için, onunla beraber olabilmek için yok saymış, aşık olduğu kızın gözlerinin önünde eriyip gitmesine katlatmak zorunda kalmıştı. Onu biraz olsun neşelendirebilmek, eski haline döndürebilmek için çabalayıp duruyordu. Bütün o planların arasında devam edebilmesini sağlayan en önemli şey, her şey bittiğinde Nina ile kurabilecekleri hayattı. Artık kendini geri çekemiyor, bulabildiği bütün vakitleri onunla geçirmek istiyor, plan için ayrı düştüklerinde buna zor dayanıyordu, sürekli onu düşünüp duruyordu. O kadar güzel bir aşk yaşıyordu ki Kaz ve İnej'den sonra bu kesinlikle bu serideki favori çiftim onlardı.
Nina birinci kitabın sonunda Buz Sarayı'ndan kurtulabilmek ve arkadaşlarının canını kurtarabilmek için kullandığı parem kendisini yemeye başladığında, sağlığıyla beraber bütün iradesi ve kuvveti kendisini kaybederken ataklar geçirmiş, bir doz daha parem alabilmek için Kaz dışında hepsine yalvaracak konuma gelmişti. Kaz'a gidemeyecek olmasının tek sebebi de yoksunluk krizinin o kadar fazla olmaması değil, Kaz'dan asla alamayacağını bilmesiydi. İstediğini vermeyen Matthias'a kızmış, Kuwei'den gizlice doz almaya çalışmış, ancak ilacın onu soktuğu bütün bu anlık krizlere rağmen genel ruh halinde bu parem açlığıyla hep savaşmıştı. Gücünü kullanma konusunda sıkıntılar çektiğini fark edip de içinde bir şeylerin değiştiğini anladığında savaşmak için yeni bir yol bulmuş, paremin onu savunmasız ve arkadaşlarına yardım edemeyecek kadar güçsüz bırakmasına izin vermemişti. Başlarda sık sık vuran anlık yoksunluk darbelerini bastırmayı, arkadaşlarının, aşık olduğu adamın ve içinde bulduğu yeni şeyin onu kurtarmasına izin vermişti. Matthias'la sahip olacakları gelecek için çabalamış, onu hislerini dışa vurması konusunda zorlayıp durmuş, kendi hislerini hiç çekinmeden göstermişti. Matthias'ın disiplinli drüskelle yanını bu konuda zorlamayı çok sevdiği için de ortaya hem çok güzel hem de çok eğlenceli aşk sahneleri çıkmıştı ve ben bu sahneleri okumaktan aşırı keyif almıştım.
"Ketterdam'ın sorunu da bu zaten, diye düşündü Jesper karanlıkta önlerini görmeden ilerlerken. Yanlış insana güvenirseniz canınızdan olabilirsiniz."
Jesper ilk kitaptan beri bütün o alaycılığıyla, olayları hep mizahi bir yönle ele almasıyla, Wylan'la uğraşıp durmasıyla ama en önemlisi da Kaz'ın en yakın arkadaşı olması ve İnej kadar olmasa da onu diğerlerinden daha çok tanımasıyla, bu dostluk sayesinde aralarında dönen muhabbetlerle sevdiğim ve okumaktan eğlendiğim, keyif aldığım bir karakterdi. Altıpatlarlarını gözü gibi koruyup severken İnej'i kurtarma planında hiç düşünmeden onlardan vazgeçebiliyor, arkadaşlarını ve babasını hayal kırıklığına uğratma korkusuyla her zamankinden daha çok çabalıyor, artık iyice hoşlanmaya Wylan'a karşı çekimser oynamak yerine hislerini daha fazla belli ediyordu. Yarını çıkarıp çıkaramayacakları belli değildi ve bütün şehir, devletler ve özel askerli peşlerindeydi ama bütün o hareketlilik ve kargaşa bünyesine iyi geliyor, o kötü anlardan bile zevk alabiliyordu. Ancak bu ciddiyetsiz davranmasına sebep olmuyor, arkadaşlarını daha da fazla tehlikeye atmıyordu. Aksine, çatışmanın heyecanı daha da ciddileşmesine ve çok daha iyi karşı koymasına olanak sağlıyordu.
Wylan ise başlarda 'ben sizin gibi hırsız değilim, katil değilim' martavallarıyla canımı sıksa da daha sonra serinin iş bilmeyen ama öğrenmeye çalışan küçük kardeş konumuna ulaşmış, ekip için yaptıklarıyla da kendisini sevmemi sağlamıştı. Üstelik gösterdiği karakter gelişimi de gerçekten güzeldi. İlk kitapta okuyamaması yüzünden kendisini hep suçlayan, babasının bütün kötü davranışlarını kendi kendine haklı çıkartan, bütün problemi kendisinde görüp babasına karşı savunmada bile bulunmayan çocuk gitmiş, yerine gerçek ailesi haline gelmiş Kaz ve diğerlerinden öğrendikleriyle zayıf yönlerine değil kuvvetli yönlerine odaklanan, babasının karşısında dimdik durup ondan hesap sorabilen, ona oyun oynayabilen ve bundan da çekinmeyen, onun hak ettiği cezayı bulmasını isteyen bir çocuğa dönüşmüştü. Üstelik Jesper'a karşı hisleri hala en ufak bir konuşmada kızarmasına sebep olsa bile artık daha açık oynamaya başlamış, Jesper'ın hamlelerine ufak da olsa karşılık verir olmuştu. Tatlı bir karakterdi ve bu iki eğlenceli ve tatlı karakterlerin bir çift olarak bir araya gelmesi bence çok keyifliydi.
"Kaz..."
"O paralarla ne alındı sizce?" diye tekrarladı.
"Silah?" diye sordu Jesper.
"Gemi?" diye merak etti İnej.
"Bomba?" diye fikrini belirtti Wylan.
"Siyasilere rüşvet?" dedi Nina. Hepsi Matthias'a baktılar. "İşte tam bu noktada bize ne kadar rezil olduğumuzu söylemen gerekiyor," diye fısıldadı.
Matthias omuz silkti. "Hepsi akla yatkın seçimlere benziyor."
Kitabın bence hiçbir sıkıntısı yok. Zaten Leigh Bardugo'yu o kadar çok seviyorum ki, otursun alışveriş listesi karalasın, mimarlık tarihi sınavı hazırlasın falan yine oturur keyifle okurum. Ki bilen bilir, mimarlık tarihi sınavı dedim, bu çok büyük bir olay. Bir yazar bana onu keyifle okutabilir diyorsam iş bitmiştir zaten. Ve Leigh bunu çatır çatır, gözü kapalı yapar. Serideki mekanlardan, bizimkilerin arkadaşlıklarından tutup olay örgüsüne, düşmanlara ve onlara karşı yapılan hamlelere, içine düştükleri tehlikelerden kurtulma biçimlerine, yeteneklerine ve onları kullanma tarzlarına, yaşadıkları ilişkilere kadar kitap a'dan z'ye benim için mükemmeldi. Hatta ilk okuduğumda da beni deli gibi ağlatmayı başarmış, bu durumdan neyse ki bu okuyuşumda kitaba sürekli ara vererek okuduğum ve etkiyi azalttığım için o kadar ağlamadan yırtmış, ama üzüntümden birkaç damla yaş dökmeden de duramamıştım. Şimdi niye ağladın diye soruyor olabilirsiniz, benim de bu konuda bir sorum var. Ben soruyu direkt olarak çok sevdiğim ama aldığı kararlarla beni her serisinde ağlatan Leigh'ye sormak istiyorum:
BE VİCDANSIZ KADIN BIRAKAMADIN Dİ Mİ YİNE TAMAMEN MUTLU OLALIM?
Ama bakmayın böyle dediğime, bu seride yapabileceği çok daha ağır darbeler vardı benim için, onları yapmadı çok şükür. Her aklıma geldiğinde buna şükrederim ve gelme ihtimali olan üçüncü kitapta bunu yapmasın diye de dua ederim. Aşırı korkuyorum yapabileceklerinden abi öyle böyle değil. Hiç acıması yok kadının ya. Bu arada bilmeyenler varsa da bilgisini vermiş olayım, bizzat Leigh 2-3 yıl önce falan seriye bir üçüncü kitap gelebileceğini, ama bundan önce yazmayı planladığı başka kitaplar olduğunu söylemişti. Bu söylemin arkasından King of Scars ve Ninth House kitaplarını yazdı, şimdi de King of Scars 2'yi yazıyor. Umuyorum ki artık Ketterdam'a dönme vaktimiz gelmiştir. Yazabileceği ve beni öldürebileceği bütün kötü sonlara rağmen bunu aşırı istiyorum çünkü Leigh Bardugo bu. Kalemini o kadar çok seviyorum, anlattığı evrene ve oluşturduğu karakterlere o kadar aşığım ki, her kitabını keyifle okuyorum ve okumaya da devam edeceğim, tekrar tekrar okuyacağım hatta. Kalbimi parçalayıp durmasa iyi olur tabii ama çok da farklı bir şey olmaz. Grisha serisinden idmanlıyım ben.
Cevabını olumsuzsa almak istemediğim, olumluysa da hemen almak istediğim bir soruyla bitiriyorum yorumu.
Yok mu bana da bir Kaz Brekker?
Yorumlar
Yorum Gönder