İSKOÇ SAVAŞÇI - MONICA MCCARTY / KİTAP YORUMU






Orijinal İsim: Highland Warrior
Yazar: Monica McCarty
Çeviri: Gökçe Müderrisoğlu Aktaş
Sayfa Sayısı: 424
İncelemek İçin: D&R
Puanım: 3/5





TANITIM

İskoçya’nın en güçlü klanının en meşhur savaşçısı Jamie Campbell, İskoç topraklarındaki diğer klanların kanunsuzlarına ve zorbalarına karşı koymak için gereken her şeyi yapmaya hazırdır. Adaleti sağlamak, hayatta kendine biçtiği roldür ve bazen bunu yapmanın yolu, başka klanlarla güç birliğine gitmenin önünü açacak evliliklerden geçer. 

Jamie Campbell’in de görev niteliğinde bir evlilik gerçekleştirmesi, küçük gruplar halinde İskoç topraklarına dağılmış klanların korunması ve İskoç topraklarında adaletin sağlanması için şart olmuştur. Öte yandan Campbell soyadına kendini bildi bileli düşman olan Caitrina Lamont, söz konusu güç birliği için Jamie Campbell tarafından eş olarak seçilmiştir. Tabii Jamie’nin her şeyden önce Caitrina’yı bu evliliğe ikna etmesi gerekir. Onu ikna etmeye çalışırken görev aşkıyla Caitrina’ya karşı duymaya başladığı tutku arasında kalan Jamie için zor günler başlamıştır.


YORUM

"Caitrina'nın saçını okşadı. Göğsündeki tuhaf hissi, kollarındaki bu küçük kadına karşı duyduğu aşırı hassasiyeti düşündü. Eşine karşı... Bunun yeterli olacağını zannetmişti ama yanılıyordu. Dahasını istiyordu. Çok daha fazlasını. Onun sevgisini, güvenini ve saygısını istiyordu. Son ikisi olmadan, ilkinin olması mümkün değildi."

CAITRINA'YI VURABİLİYOR MUYUZ?!

İskoç Savaşçı'yı okumaya karar verdiğimde pdf listemi karıştırıyor ve güzel olabilecek bir şeyler arıyordum. Zaten kitabı da goodreadste @Kübra sayesinde keşfetmiş, onun yorumuyla merak ederek indirmiştim. Sevip sevmeyeceğimi tam bilmiyordum çünkü historical romance geçmişim sadece yıllar önce okuduğum tek bir kitaptan ve birkaç hikayeden ibaretti.-ki o hikayelerin hiçbirisini hatırlamıyorum, kitaptan da sadece genel hatlar aklımda kalmış.

Durum böyle olunca da açıkçası bu türden biraz çekiniyordum. Zaten yıllardır uzak durmamın da bir sebebi okuduğum kitabı - Unutulan Kraliçe- öyle çok fazla sevmeyişimdi. Bu yüzden de riskli bir tercih yapmak istemiyordum ve tarihi aşk romanı okumuyordum. Ama bir yandan da bu türe giriş yapmak ve cidden güzel olan kitaplarını okumak istiyordum.

Evet, böyle de tutarlıyımdır kendi içimde hfhjfd

Ama bu kitabı zaten yakın bir zamanda okumayı planlıyordum ve listede görünce de 'neden olmasın ki?' dedim ve başladım. Sevdim mi? Evet. Bayıldım mı? Hayır. Türe çok daha iyi bir giriş yapabilirmişim gibime geliyor.

Kitapları sevmemdeki en büyük etken karakterlerken ve Caitrina beni çıldırmanın eşiğine getirmişken, ki olayları da olması gerekenden basit bulmuşken bu kitaba verdiğim yıldızların tek sebebi Jamie Campbell'dı. Net.

"Caitrina için hala her şey çok basitti- ilk baştan beri böyleydi. Yüzeyin ilerisini göremiyordu."

Caitrina, bana göre kitabın başından beri tutarsız davranan bir karakterdi ve daha ilk sahnelerde bile ona hiç ısınamamıştım. Şımarık ve ilgilendiği tek şey elbise kumaşları olan bir kızdı ve gördüğü herkesten derin bir saygı bekleyip bu saygıyı kendisinin göstermeyişi hiç hoş değildi. Jamie'yle ilk tanıştığında bir ağaç dalında asılı duruyordu ve doğru bir şekilde yardım istemek yerine, sanki adam onu kurtarmak zorundaymış gibi davranıyordu. Üstelik olayları o kadar basit düşünüyordu ki, çıldıracaktım. Bir insanın kötüyse gerçekten kötü, iyiyse de saf iyi olduğuna inanıyordu ve aksini de bir türlü kabul etmiyordu.

Masal mı be bu?

Üstelik Jamie'ye o kadar çektirdi ki, taş olsa çatlardı. Jamie'nin sadaketle, kan bağıyla ve fedakarlıkla bağlı olduğu üstüne -kuzenine- olan nefretini sürekli Jamie'ye yöneltiyordu ve adamı yaralayıp duruyordu. Yerel halkın Jamie'ye taktığı Fedai, İnfazcı gibi kaba lakapları kullanarak adamı aşağılıyor, görevini küçümsüyor ve sırf soyadı yüzünden adamı yargılayıp duruyordu. Ki o lakapların o adama takılmasının tek sebebi de Jamie'nin İskoçya'daki kanunsuzları yakalamak, yasaları uygulamak ve İskoçya'ya güvenli bir düzenin yerleşmesini sağlamak için çalışmasıydı. 

Ee, meyve veren ağacı taşlarlar tabi. Nankörler. 

Bakın abartmıyorum, Caitrina'nın adama bunları söylemeyi geç öpüp başına koyması lazımdı.

Caitrina ondan nefret ederken bile Jamie onu, ailesini, gururunu ve klanını düşünüyor, onun için her şeyi göze alıyor ve onun iyi olması için her şeyi yapıyordu. Caitrina sürekli kendi içinde çelişiyor, adamdan hem nefret edip onu görmeyi bile istemiyor hem de adam yokken onu düşünüyordu. Kızıyor, soyadını ve ailesini aşağılıyor ama Jamie'nin kollarına girince de adama koala gibi yapışıyordu. Yok neymiş efendim sadece fiziksel bir çekimmiş falan.

He Caitrina he.

Ve şunu söyleyeyim ki, adamın hiç suçu olmamasına rağmen adama bir kere bile güvenmedi. Bir cümlede ona güvendiğini söylüyor ama iki cümle sonra 'yoksa hata mı yapıyorum? Sonuçta o bir Campbell.' havalarına giriyordu. Ki Jamie Caitrina'nın güvenini kıracak hiçbir şey yapmadı, kızı korudu, onunla ilgilendi, kaç kere kendi hayatını umursamayıp onun hayatını kurtardı. Ama daima görevine olan bağlılığı, kanunlara olan inancı yüzünden suçlandı.

"Sevgi yarım yamalak olmaz. Ya vardır ya yoktur. Ya bana -ve kararlarıma- güvenirsin ya da güvenmezsin."
   Jamie çok şey istiyordu. Caitrina'nın gözleri yandı. "Bunu nereden biliyorsun? Kendini herkesten uzak tutan sensin. Kimseye ihtiyacı olmayan da. Sen sevgiden ne anlarsın ki?"
  "Çok şey." Jamie'nin sözleri bir kırbaç gibi indi. "Ama şu anda hiçbir şey anlamıyor olmayı dilerdim."

Ah Jamie be, ah yavrum ne çektin sen bu kadından ya.

Kitabı okurken sevdiğim tek karakter Jamie'ydi çünkü Caitrina'nın bütün o çelişkilerine, güvensizliklerine ve sürekli fikir değiştirmelerine rağmen Jamie'de bunlardan hiçbiri yoktu. Ne istediğini bilen, gücünün ve kendi sınırlarının farkında olan, doğru ve yanlış hakkındaki kesin çizgilerine rağmen her şeyin bu kadar net olamayacağını bilen, söylentilerin ve genel kabullerin arkasındakileri gören, aldığı görevi kutsal sayıp onu yerine getirmek için de her şeyi yapabilen bir karakterdi ve kişiliği o kadar güçlüydü ki, onu sevmemin en büyük nedeni de buydu. Onurluydu, gururluydu ve bu konuda asla taviz vermiyordu. Üstelik Caitrina'ya tek bir baskıda bile bulunmamıştı-onun söylediğinin aksine. Daha en baştan Caitrina'ya karşı oluşan hislerinin farklı olduğunu hissediyor, onlardan kaçmak yerine onları sindiriyor ve bu yeni duygularla başa çıkmaya çalışıyordu. Kimsenin ne düşündüğünü umursamıyor ama Caitrina'nın en ufak bir şeyi yanlış anlama ihtimali onu hemen açıklama yapmaya itiyordu.


Herkesin söylediğinin aksine merhametsiz ve duygusuz değildi, iş duygularını kabullenmeye gelince bundan hiç utanmamış ve aşkını sahiplenmişti. Caitrina Jamie'ye karşı olan hislerinin klanına ihanet olduğunu düşünürken Jamie hem onu sevebileceğini hem de ailesine ve görevlerine bağlı olabileceğini biliyordu. Zaten kitap boyunca Caitrina'dan tek bir isteği vardı: Onu görevi ve kendisi arasında bir seçim yapmak zorunda bırakmaması.

Hislerinden çekinmiyordu, Caitrina için her şeyi yapıyor ve ona güveniyordu ama aynı karşılığı bir türlü göremediğini düşünüyorum. Sürekli Caitrina'nın çelişkileriyle, suçlamalarıyla ve güvensizlikleriyle uğraşmak zorunda kalıyordu. Adamla yatarken hiçbir sorunu yoktu ama iş en ufak bir lafına güvenmeye gelince işi 'Sen bir Campbell'sın!' a bağlıyordu ve bir süre sonra bundan o kadar sıkılmıştım ki Caitrina'nın düşüncelerini okurken gözlerimi devirip duruyordum. Jamie'nin düşüncelerini anlatan kısımlara geçmek için resmen sayfa sayıyordum çünkü Caitrina'nın sesli tepkileri ve hareketleri bile bir süre sonra beni bunaltmaya başlamıştı, düşüncelerine hiç katlanamıyorum.

Allah aşkına insan iki cümlede bir fikir değiştirir mi ya? 

"Belli ki ikimiz de yanılmışız. Benim sana olan aşkımı, senin karşında eğileceğim fikriyle karıştırdın. Ben de senin ikna yöntemlerini gerçek duygularla karıştırdım."

Ayrıca Jamie sürekli onun sevgisini kazanmayı dileyip bunu hayal ederken, bunun için her şeyi yaparken Caitrina'nın tek yaptığı onu görevleri için suçlamak, birisinin en ufak lafıyla Jamie'nin bütün davranışlarını ve sözlerini çöpe atıp onu acımasızca yargılamak, kendi isteklerini yaptırması gerektiğinde de bedenini ve Jamie'nin ona olan sevgisini kullanmaktı. 

Bir adamın aşkı ve sabrı ancak bu kadar suistimal edilir arkadaş.

Ay yorumu yazarken bile içim şişti.

Kitapla ilgili bir diğer sevmediğim şeyse olayların çok durgun ilerlemesiydi. Jamie'nin görevlerini ve klanlar arası düşmanlığı düşününce daha fazla olay olmalıydı ve heyecanı yüksek tutulmalıydı diye düşünüyorum.Ne Jamie'nin o 'meşhur acımasızlığı'nı kanıtlayacak bir hareket gördük, ne adama verilen gerçek bir görev vardı ne de klanlar arasında düşmanlıktan doğan bir çatışma yaşandı. Ayrıca McGregorların çok büyük bir olay gibi bahsedilip bunu kanıtlayacak hiçbir şey yapmayışları, hatta kitapta bir kez olsun onlarla bir sahne yaşanmaması beni hayal kırıklığına uğrattı. Sürekli Campbell klanının acımasızlığından bahsediliyordu ama yaşanan en gerilimli şey Jamie'nin kardeşi Collin'in saldırısıydı. Kabul etmem gerekir ki bu kısma şaşırmıştım ama beni şaşırtan tek kısım da buydu. Herkes Argyll'in acımasızlığını konuşup ona düşman olurken adamın bunu destekleyecek hiçbir şey yapmaması da ayrı bir hayal kırıklığıydı. Bir tek bende mi böyle bilmiyorum ama böyle iddiaları görünce bunların altının doldurulmasını istiyorum. Adam acımasız mı? Bunu kanıtlasın, gerekirse her yer kan gölüne dönsün istiyorum. Haksız yerlere insanların evlerini istila edip kanunların arkasına mı sığınıyor? O zaman saldırı yapabildiği kadar yapsın ve çevirdiği entrikalarla kanunları nasıl elinde bükebildiğini görelim. Ama bu kitapta düşündüğüm tek şey Argyll'in İskoçya için kanunları uygulamak istediği ve Jamie'nin de bu göreve haklı bir saygı duymasıydı. Niyeyse bütün halk düşman olmuş ama adamların tek yaptığı güvenli bir ortam oluşturmaya çalışmaktı.

"Aşık olunca böyle mi hissetmek gerekiyordu? Kontrolünü kaybetmesi mi lazımdı? Parçalara bölünüp, farklı yönlere dağılması mı lazımdı? Sinirden saçlarını yolmak istemesi mi gerekiyordu? Eğer öyleyse, buna ihtiyacı yoktu."

Biliyorum çok olumsuz konuştum ama bahsetmeden geçemeyeceğim bir diğer konu da şu ki kitapta daha fazla aşk bekliyordum. Yani tek gördüğümüz Jamie'nin hisleri ve Caitrina'yla bir araya geldikleri her seferde alakasız konularda konuşup tartışmaları ve Caitrina'nın Jamie'yi kırmasıydı. Bir süre sonra bu o kadar çok olur hale geldi ki, Caitrina Jamie'ye aşık olduğunu söyleyip ona güvendiğini anlatırken buna inanmıyordum. Ki zaten bu 'her engeli aşıp duyguları söyleme' kısmının da acele bir şekilde yazılmışçasına geçiştirildiğini düşünüyorum. Güzel bir aşk okumayı planlıyordum ama elimde olan tek şey altı doldurulmamış söylentiler ve aşık bir adamın harcanışıydı. Ki üstelik Jamie'nin hislerine ve karakterine bile kitapta çok fazla yer verildiğini düşünmüyorum. Onu böyle sevmemin asıl nedenlerinden biri Caitrina'nın duygusuzluğunu görmek ve herkesin adamdan boşu boşuna nefret etmesiydi. Böylece hak ettiği sevgiyi daha fazla anlayabiliyordum ve onu seviyordum.

Aslında bu kadar yermeyi düşünmüyordum ve şimdi de verdiğim puan fazla gibi geliyor ama Jamie'nin hatrına puanı kırmaya içim el vermiyor. Hem okurken de bu kadar olumsuz hissetmişim gibi gelmiyordu jhdkf

Bu türde daha fazla kitap okudukça diğerleriyle karşılaştırma yapıp puanı düşürebilirim, bilemiyorum.

Yorumlar

Popüler Yayınlar