ALCATRAZ KIRIK MERCEK (ALCATRAZ KÖTÜ KÜTÜPHANECİLERE KARŞI #4) / BRANDON SANDERSON || KİTAP YORUMU
Orijinal İsim: Alcatraz Versus The Shattered Lens
Seri Sıralaması: #4
Yazar: Brandon Sanderson
Çeviri: Özge Özköprülü
Sayfa Sayısı: 200
İncelemek İçin: Goodreads
Puanım: 4/5
TANITIM
Alcatraz Smedry koca bir orduya karşı koymak durumunda. Bu imkânsız görevin altından kalkmak için arkadaşı Bastille’in yardımı, birkaç mercek ve sonsuz miktarda patlayan ayıcıktan başka bir şey de yok elinde.
Bu sefer, her şeyi kırmak konusundaki sıra dışı yeteneği de Alcatraz’ın Kötü Kütüphaneci ordusunu ve robotlarını alt etmesini sağlamak için yeterli olmayabilir.
YORUM
"Her neyse, dediğim gibi, eğer diğer üç kitabı okumadıysanız canınızı sıkmayın. Bu durum elinizdeki kitabın kafanızı daha da çok karıştırmasına yol açar ki benim istediğim de bu zaten. Giriş olarak şunları söylemekle yetineceğim: Benim adım Alcatraz Smedry. Yeteneğim bir şeyleri kırmak ve abdalın tekiyim. Gerçekten çok abdalım. Öyle abdalım ki aptal kelimesini yazmayı bile bilmiyorum.Bu benim hikayem. Daha doğrusu, benim hikayemin dördüncü kısmı. "Her şeyin sarpa sardığı ve Alcatraz'ın peynirli sandviç yediği kısım" olarak da bilinir.
İyi eğlenceler."
Gerçekten de her şey sarpa sardı ve beşinci cilt benim elimde yok.
Birinci kitabın yorumunu yazarken seriye yaptığım maratonu maalesef tamamlayamayacağımdan, elimde olmayan beşinci kitabı kargonun virüs taşıması riskinden dolayı bir süre sipariş vermeyeceğimden bahsetmiştim. Belki pdf/ePub versiyonunu bulabilirim ama hazır hızımı almış bir şekilde kitap okumaya ve kitaplığımda bekleyenleri azaltmaya başlamışken telefondan okumaya dönmek istemiyorum. Çünkü çoğu insan telefondan okumayı daha rahat bulsa da çoğu zaman pdf okumak benim okuma hızımı düşürüyor. Dur instagrama bakayım, dur twitterda gezineyim, aa bir bildirim geldi ona bakayım, dur arkadaşımın mesajına cevap vereyim derken ibooks'a girmeye elim gitmiyor, pdf'i açtığımda da o ana kadar başka uygulamalarda gezinip durduğum için çok geçmeden şarjım bitiyor. Yani tam bir felaket. O yüzden hiç pdf okuma işine bulaşmayacağım ve maalesef serinin tamamlanması bir süre için bekleyecek.
Anlık durumu özet geçtiğime göre şimdi gelelim kitaba.
"Pes mi edeceksiniz?" diye sordum onlara bakarak. "Kütüphaneciler işte böyle kazanıyorlar. Bizi pes ettirerek. Ben Kütüphanecilerin topraklarında yaşadım. Fethettikleri için değil, insanların umursamaktan ve merak etmekten vazgeçmesini sağladıkları için kazanıyorlar. İnsanları yoruyor, sonra da yalanlarla besliyorlar ve insanlar da sırf karşı çıkmaya devam etmek zor olduğu için bu yalanları tekrar etmeye başlıyorlar."
Serinin önceki kitaplarına verdiğim puanlara ve yaptığım yorumlara bakarsanız, seri ilerledikçe hem karakterleri hem de olay örgüsünü daha çok sevdiğimi görebilirsiniz. Her kitap bir öncekinden daha iyi oluyor ve daha ilgi çekici bir olayı anlatıyordu ve bu durum dördüncü kitapta da değişmediği gibi kendisi serideki favori kitabım oldu. Sahip olduğu olay örgüsünün artık nihayet durumun ciddiyetini ortaya koyar şekilde bir savaş içermesi, karakterlerin bu zamana kadar içine düştükleri görevlerden çok daha tehlikeli bir ortamda hem kendi canlarını hem de binlerce kişinin hayatını kurtarmak için çabalamak zorunda kalması ve bu süreçte iyi-kötü sınırının aslında düşündükleri kadar siyah-beyaz olmadığını, az da olsa bazı noktalarda grileşebileceğini fark etmeleri benim gözümde hikayeyi çok daha ileriye taşıdı. İlk üç kitapta içinde yer aldıkları görevler her ne kadar tehlikeli ve Özgür Krallıklar ile Suskun Diyarlar arasındaki savaşın ilerleyeceği yön için önem taşıyor olsa da, o andaki görevlerinde başarısız olsalar bile, canlarını kurtardıkları sürece duruma sonradan müdahale edebilme şansları olabilirdi. Ki zaten o görevleri de tamamen başarılı bitirmedikleri için genel anlamda hep bazı sonrunlar sonraya kalmış, onu halletmeden önce durup soluklanmak ve kendilerini daha iyi hazırlamak için zaman bulabilmişlerdi.
Shasta, Attica'nın çevirmen merceklerini alıp kaçtığında önce dinlenmek, yaralarını sarmak ve Nalhalla'ya giderek öncelikli işlerini halletmek için vakit ayırmış, mercekleri geri alıp bu sefer de Unutulmuş Dil'de yazılmış olan ve Smedry yeteneklerinin kökenine dair bilgiler bulunduran kitap düşmanın eline geçtiğinde her şeyi bırakıp onun peşinden koşmadan önce işleri yoluna koymak için duraksamışlardı. Alcatraz Optikçiler, mercekler ve Özgür Krallıklar hakkında aldığı eğitime devam etmiş, Bastille şövalyeliğini geri kazandığı için yeteneklerini daha da geliştirmek için çalışmış, Shasta kitabı kaçırmasına rağmen çevirmen merceklerinin ikisi de kendilerinde olduğu ve kitabın onlar olmadan okunması mümkün olmadığı için birkaç ay bu sorunu ertelemişlerdi. Yani ilk üç kitap boyunca yaşanan sorunlar her ne kadar hayati önem taşıyor olsa da ertelenebiliyorlardı. Ama bu kitapta karşılaştıkları probleme anında çözüm bulmak zorundaydılar. Kaybetmemeleri gereken bir savaşın içerisine düşmüşlerdi ve erteleyebilecekleri bir durum söz konusu değildi. Mokia'nın düşmesi bütün Özgür Krallıklar'ın çok kısa sürede yıkımına yol açardı.
Okuduğum ve sevdiğim kitapları az çok gördüyseniz, fantastik kurguların savaşlarla harmanlanmasına bayıldığımı da fark etmişsinizdir. Böyle sahnelerin karşısında karakterlerin ne yapacağını, ne kadar akıllı davranıp davranamayacaklarını ve yapmak zorunda kalacakları hamlelerin ne gibi sonuçlara mal olacağını okumayı çok seviyorum. Bu yüzden bu kitabı okurken karakterlerin ilk üç kitaptaki gibi görevlerin içine düşmesindense savaşın ortasına düştüklerini görmek çok zevkliydi. Bu sefer olayın ciddiyetinin çok daha farkındaydılar ve ekibin sahip olduğu bütün becerilerini kullanması gerekiyordu. Alcatraz, amcası Kaz ve kuzeni Aydee birer Smedry oldukları için sahip oldukları yeteneklerini olabildiğince kendi lehlerine kullanmaları gerekiyordu, bir Optikçi olan Alcatraz elindeki mercekleri ne zaman ve nasıl kullanacağını iyi analiz etmeliydi, Bastille savaşta bulunan tek Kristalya Şövalyesi olduğu ve zaten günlerdir bitap düşmüş Mokia ordusunun yanında savaşacak tek zinde insan olduğu için orduya doğru emirleri vermeli ve yardım gelene kadar düşmanı geri püskürtebilmeliydi. Bütün bu yeteneklerine rağmen binlerce Kütüphaneciden oluşan orduyu tek başlarına yenemeyecekleri için generallerini ve birçok askerini kaybetmiş Mokia ordusunu doğru şekilde hareket ettirmelilerdi.
"Ben orduyu idare ederim. Sen kendine güven ve Mokialılara başlarında biri olduğunu hissettir. İhtiyar Smedry gelene kadar bu şehri birlikte koruyacağız."
"Muhtemelen gecikecek, biliyorsun değil mi?"
"Gecikeceğine hiç şüphem yok," dedi Bastille. "Mesela gecikip gecikmeyeceği değil, ne kadar gecikeceği."
Alcatraz'ın kendine olan güvensizliğini bir kenara koyarak savaşmaya çalışması, saldırı özelliği göstermeyen merceklerini bile işlerine yarayacak şekilde kullanmanın bir yolunu bulması, savaşı kazanmak için planlar yaparken bir yandan da kimseyi kaybetmemek için çabalaması, 13 yaşında bir çocuk olarak omzuna binen yükün kendisini umutsuzluğa sürüklememesi için uğraşması çok iyi bir karakter gelişimiydi. Pratik zekasını hem kendisinin hem de amcası ve kuzeninin sahip olduğu Smedry yeteneklerini işlerine yarayacak şekilde kullanmaya çalışıyor, işe yaramaması ve daha kötü sonuçlara yol açması riskini göze alarak bu yetenekler üzerinden plan yapıyordu. Silimatik teknoloji, camlar ve Smedry yetenekleri arasındaki sınırın keskinliğine, Özgür Krallıklar halkının aksine hiçbir zaman tamamen inanmadığı için yeteneğini kullanmanın farklı yollarını arıyor, merceklerine normalde hiçbir Smedry'nin yapamadığı şekilde fazla güç aktarıyor ve düşmanın arasına sızıp başı derde giren arkadaşlarını kurtarmak için imkansızı kullanarak hem gücünü hem merceklerini birleştirebiliyordu.
Kırma yeteneğini doğasının aksine zarar vermek için değil korumak için kullanabiliyor, bunun doğurduğu soruları da amcası Kaz ile tartışarak olaylara çözüm getirmeye çalışıyordu. Yeteneklerin kökenlerine dair birinci Alcatraz'ın mezarında okuduğu yazılardan beri zaten bu konu sürekli soruları olduğu için, Kaz ile yaptığı bu tartışmaların bu konulara açıklık getirmesi ve Alcatraz ile beraber okuyucunun da kafasında oluşan merakı gidermesi çok güzeldi. Ayrıca Shasta'nın gerçekten beklemediğim bir anda hikayenin ortasına düşmesi de yine hiç beklemediğim şekilde bu konulara katkı sağlamıştı. Alcatraz ile konuşarak bütün bu hengamede ne gibi bir planı olduğunu açıklaması, bu kadar zaman boyunca neyin peşinde neden koştuğunu anlatması savaşın geri planındaki sebebin anlaşılmasını, her şeyin başlangıcı olan Incarna halkının sırlarının hem Alcatraz hem de okuyucu için yavaş yavaş çözülmesini sağlıyordu. Bütün bu yeteneklerin kökenine kafa yorma sahneleri hem çok zevkliydi hem de ana kurgunun geri planda kalmışlığını gideriyordu.
Bütün bu savaş sahnelerin yanında Alcatraz ve Bastille'in aralarındaki dostluğun da birbirlerinden hoşlanmalarının da ilerlediğini okuyabilmek kitabı sevmemi sağlayan güçlü nedenlerden biriydi. Düştükleri tehlikeli durumda ikisi de birbirlerine besledikleri inancı koruyor, didişmeli halleri devam etse dahi gerektiğinde bu inancı dile getirmekten geri durmuyorlardı. Alcatraz Bastille'e olan hislerinin ne olduğunun tam olarak farkına varmış olmasa dahi duygularındaki değişimi görebiliyordu. Onun yanında utanıyor, stresli bir anda didişirlerken bile hislerinin kontrolünü yitirip onu sinemaya götürmek istediğini ağzından kaçırabiliyor, tanıdığı herkesten çok daha iyi savaşmasına rağmen düşman hattına sızacak ekip arasında en çok onun için endişeleniyor ve tehlikeye düştüğünü gördüğünde hissettikleri yüzünden, artık çoğu zaman kontrol edebildiği yeteneğini bile fark etmeden serbest bırakmış oluyordu. Üstelik bu hoşlanma halinin dışa vurumu sadece Alcatraz için geçerli değildi. Bir noktadan sonra Bastille de ona olan duygularını saklamak için onunla sürekli zıtlaştığını kabul etmiş, ondan hoşlandığını açıkça söylemişti. İkisinin bu hallerini okumak ve hislerine rağmen birbirlerine laf sokmalarının bitmediğini, hatta daha da arttığını görmek çok eğlenceliydi.
"Maceraya atılırken yanında bir Smedry olması güzel bir şeydi. Güzel ve felaket bir şey. Ne var ki insan Smedry olduğunda, felaketlerden faydalanmayı öğreniyordu."
Diğer karakterler için ayrı ayrı özel paragraflar açmayacağım çünkü hem önceki kitaplardan daha farklı bir karakter gelişimi göstermemiş, baştan beri sahip oldukları dengede ilerlemişlerdi hem de yeni tanıdığımız karakterler aynı önceki kitaplarda hikayeye yeni katılan diğer karakterlere olduğu gibi yine arka planda kalmışlardı. Mesela Alcatraz'ın amcası Kaz ile konuştuğu sahneleri çok sevsem de karakterin geçirdiği bir gelişim yoktu, dolayısıyla anlatacabileceğim bir farklılığı da olmamıştı. Hikayeye yeni katılan Aydee ise biraz önce dediğim gibi çok geri planda kalmış, sahnelerde sadece ara ara görünmüş ancak bana anlattıracak kadar önemli bir rol almamıştı. Bu yüzden hem onlar hem de diğer yan karakter hakkında maalesef ki konuşacak bir şey bulamıyorum.
Diğer bütün yan karakterleri de ele aldığımda sadece Shasta Smedry karakter gelişimi gösteren ve kendisini biraz daha ön plana çıkarabilen bir yan karakter olmuştu. Birkaç paragraf yukarda bahsettiğim gibi amacını anlamıştık ve Alcatraz'la en sonunda karşılıklı bir şekilde konuştuklarını görmüştük. Sevgi dolu bir anne değildi elbette ve yaptığı hiçbir şeyi unutmamıştık ama siyah beyaz ayrımı kadar keskin bir çizgide ilerlemediğini görmüştük. Ona karşı hala temkinli bir güvensizlik içindeyim ve bu kolay kolay giderilmeyecek ancak yine de Alcatraz'ın ebeveynleri olmaları açısından düşündüğümde, onu Attica'yı sevdiğimden daha fazla sevebilirmişim gibi geliyor. Ki bunun için onun hakkında çok çok çok az olumlu düşünmem bile yeter aslında, biliyorsunuz ki Alcatraz'a olan tavırları yüzünden Attica'yı tokat manyağı yapmak istiyorum.
"Babam ne der bilirsin. Tehlike, risk ve eğlence. Smedry tarzı budur!"
Kitabın benim için tek sıkıntılı yanı, kitabın son safhasında Alcatraz'ın içine girdiği ruh halini bana geçirememiş olmasıydı. Artık başka biri olduğunu, bu savaştan önceki çocuk olmadığını ve içinde bir şeylerin değiştiğini söylüyordu ama bu yaşadığı değişimin altı bana kalırsa gerektiği gibi doldurulamamıştı. Tamam, 'bir şey' gerçekten değişmişti ve bunun ne olduğunu spoiler olacağı için söyleyemiyorum o yüzden tuhaf bir cümle olacak, ama Alcatraz'ın bahsettiği değişim bu değildi ve onun karakterinde olduğunu iddia ettiği değişimi ben hiç hissedemedim. Ve durum böyle olduğu için, bu noktaya kadar çok güzel ilerleyen, hem karakterlerinden hem de yaşanan olaylardan çok keyif aldığım bu kitabın böyle bitmesi canımı çok sıktı ve keşke böyle olmasaydı da Alcatraz'ın girdiği ruh hali başarılı bir şekilde bana aktarılabilseydi. Bu sorun dışında beni rahatsız eden başka bir nokta yoktu ve heyecanını hiç bozmayan, hareketin sürekli devam ettiği, ana kurguya dair sırların açığa çıkmaya başladığı ve nihai göreve yaklaştığımızın açık açık belirtildiği, karakterleri ve yaşanan olaylarıyla okuması cidden keyifli bir kitaptı.
Umalım da ben beşinci kitabı okuyana kadar Kütüphaneciler bunun bir fantastik seri değil de bir otobiyografi olduğunu, kendilerinin nasıl amaçlarla hareket ettiklerini ve Suskun Diyarlar halklarını cahillikle uyuttuklarını öğrendiğimizi fark etmez, kitabın bütün kopyalarını toplayıp yok etmezler. Yoksa Özgür Krallıklara gitmem gerekir ki bunun ne kadar zor olduğunu hepimiz biliyoruz. Bunun için bir Ejdergemi, Şahin Nefesi ya da Rengebek'e ihtiyacım var bu araçların hiçbiri bende yok.
O yüzden olur da beşinci kitabın kopyalarına rastlarsanız, fantastik edebiyat rafının arka taraflarına benim için bir tane saklamayı unutmayın.
Yorumlar
Yorum Gönder