ALCATRAZ KÖTÜ KÜTÜPHANECİLERE KARŞI (ALCATRAZ KÖTÜ KÜTÜPHANECİLERE KARŞI #1) / BRANDON SANDERSON || KİTAP YORUMU
Orijinal İsim: Alcatraz Versus The Evil Librarians
Seri Sıralaması: #1
Yazar: Brandon Sanderson
Çeviri: M. Eralp Ersoy
Sayfa Sayısı: 220
İncelemek İçin: Goodreads
Puanım: 3/5
TANITIM
Öksüz bir çocuk olan Alcatraz Smedry, on üçüncü doğum gününde beklenmedik bir hediye alır.
Postayla gelen paketin içinden bir torba kum çıkmıştır ve bu kum, ebeveynlerinden kalan yegâne mirastır!
Postayla gelen paketin içinden bir torba kum çıkmıştır ve bu kum, ebeveynlerinden kalan yegâne mirastır!
Alcatraz bunun tuhaf bir hediye değil son derece değerli bir şey olduğunu kısa zamanda öğrenecektir, zira gerçekleri gizleyip yanlış bilgiler yayarak dünyaya hâkim olmayı planlayan Kötü Kütüphaneciler, çoktan kumların peşine düşmüştür!
Alcatraz onlara mani olmak zorunda ve bu zorlu mücadeleden başarıyla çıkmak için elinde tek bir silah var: Bir şeyleri bozmakla ilgili inanılmaz yeteneği!
YORUM
"Öksüz ve yetimsin," dedi, "sistemde bir parazitsin. Kendisine ikinci, üçüncü, bugün yirmi yedinci kere şans verilmiş bir çocuksun. Peki, bu bonkörlüğe karşı verdiğin cevap bu mu? Kayıtsızlık, saygısızlık ve yok etme eğilimi!"Sessizce, "Ben yok etmiyorum," dedim. "Bozuyorum. Arada fark var."
Öncelikle şunu söyleyeyim, ben iyi bir Sanderson okuru değilim. Yıllar önce The Reckoners serisiyle kendisini okumaya başlamıştım ancak hala ilk kitaptan sonra devam edebilmiş değilim. Fırtınaışığı Arşivi'ne çok yanlış bir zamanlamayla YGS döneminde başlamış ve doğal olarak devam edememiş, ilk kitabın üçte birini bile okuyamadan bırakmak zorunda kalmıştım. Sissoylu'ya başlamak için ise bu dönem cebelleştiğim bitirme projesini başarıyla geçmeyi bekliyorum(bir İnşallah'ınızı alırım) ve bunlar dışında da en son iki yıl önce Beyaz Kum çizgi romanını ve bu kitabı okumuştum. Yani demem o ki bu yorumda Sanderson'ın diğer serileriyle karşılaştırma yaparak ve onlardan referans vererek detaylı bir inceleme yapmamı beklemeyin. Yine detaylı bir inceleme olacak ancak sadece bu kitabın çerçevesi içerisinde bunu yapacağım.
Az önce dediğim gibi bu kitabı iki yıl önce okumuştum ancak hemen arkasından seriye devam etmemiştim ve bu durum da zaman geçtikçe detayları unutmama sebep oldu. Daha önce bundan çok defa bahsetmişimdir, serileri mümkün olduğunca arka arkaya okumak ya da araya çok zaman girerse seriye en baştan başlamak gibi bir alışkanlığım var ve bu durum kimi zaman serileri daha da ertelememe sebep oluyor. Hal böyle olunca da hepsini arka arkaya okumayı planladığım ve istekle okuyacağım bir dönem gelene kadar seriyi komple erteledim. Ve en sonunda bu isteği bulunca ilk kitabı reread yaparak seriye devam etmek için kitaba başladım.
Bayıldım mı? Hayır. Ama sanırım ilk okuduğumdaki halime kıyasla daha çok sevdim çünkü bu sefer kendimi karaktere daha yakın hissettim.
Reread yaptığım için sıkıldım mı? Hayır, çünkü zaten çoğu şeyi unutmuştum ve unutmasaydım bile Sanderson'ın anlatımı çok zevkli olduğu için asla sıkılmazdım.
"Peki Büyükbaba Smedry'yi neden istiyorsunuz?"
"Sanırım yeterince soru cevapladım," dedi Bayan Fletcher. "Şimdi bu takasın kendi üzerine düşen kısmını yap. İhtiyar nerede?"
Gülümsedim. "Unuttum."
"Ama... anlaşmamız!"
"Yalan söyledim Bayan Fletcher," dedim. "Zaman zaman böyle şeyler yaparım."
Alcatraz, hayatı bir anda tepe taklak olup da asla tahmin bile etmeyeceği olayların baş rolü olduğunda doğal olarak en başta hiçbir şeye inanmamış ama daha sonra çok kolay adapte olmuştu. Şimdi yalan yok, normal şartlar altında hemen her şeye alışan ve durumu ne kadar tuhaf olursa olsun anında kabullenen karakterleri hiç sevmem ve oturup uzun uzun gömerim. Ancak Alcatraz'ın zaten tuhaflıklarla dolu bir hayatı olduğunu ve hiçbir zaman normal bir yaşantı süremeyeceğini çoktan kabullendiğini göz önüne aldığımda, bu duruma böyle kolay adapte olması beni hiç rahatsız etmedi. Dokunduğu her şey gerçek anlamda elinde kalıyordu, kapı kulpları yerinden çıkıyor, telefonlar bozuluyor, silahlar parçalarına ayrılıyor, duvarlar çatlıyordu ve kendini bildi bileli durumu böyleydi. Üstelik bir şeyleri bozmaya bile çalışmıyordu, o eşyaya dokunması yeterliydi. Bunu engellemeye çalışıp bir şeyleri bozmamayı denediğinde dahi durumu kontrol edemiyordu ve daha sebebini kendisinin bile anlamadığı bu durumu insanlara da açıklayamadığından artık boş vermiş ve kabullenmişti. Bu yeteneği yüzünden onlarca koruyucu aile değiştirmek zorunda kalması kendisinde sevileceğine inanmama hali ve bunun getirdiği bir alaycılık yaratmış, daha sonra da bir şeylerin bozulması sonucu ailelerin onu bırakması ve başka bir aileye gönderilmesi hızlanarak artmıştı. Yirmi yedinci ailesi de yanan mutfakları yüzünden onu geri yollamaya karar verince, kapıya büyükbabası olduğunu söyleyen ve anlamsız şekilde konuşan bir adam gelip onu kendisiyle gelmesi için çağırınca, deli olarak gördüğü bu adamı tam kapı dışarı ettiği anda tanımadığı bir başka herif suratının ortasına bir silah doğrultunca, kaçacak hiçbir yeri yokken ve karşısındaki de onu öldürmeye kararlı gözükürken deli deyip kapı dışarı ettiği adam onu kurtarınca duruma uyum sağlayarak onunla gitmekten başka hiçbir şansı yoktu.
Ayrıca kendisine söylenen şeylere, karşısındaki adamın onun büyükbabası olduğuna, bir gün önce doğum günü hediyesi olarak gelen ve babasından yollandığı yazan bir paket kumun aslında ne kadar önemli olduğuna, kendisinin bir Optikçi olduğuna ve dünyanın tehlikede olduğu bir durumun içine düştüğüne hemen inanmamış, karşısındaki adamın bir deli olması potansiyelini daha yüksek tutmuştu. Adamın yol boyunca anlattıklarına hep şüpheyle yaklaşmıştı ve her söylediğini sorgulayıp durmuştu ama kısa süre sonra küçücük bir benzinliğin içindeki küçücük bir dolabın arkasından kocaman bir odaya girdiğinde, parçalanan bir camın kendiliğinden tekrar eski haline dönebildiğini gördüğünde, kendi yeteneğinin bir aile mirası olduğunu, ailedeki herkeste bir yetenek olduğunu söyleyen ve onu kuzenleriyle tanıştıran büyükbabasının ve diğerlerinin yeteneklerini gördüğünde artık inanmama gibi bir durumu kalmamıştı. Ve baştaki o inanmama süreci de dahil bütün bunlar yaklaşık bir saat içerisinde gerçekleşmişti. Normal şartlarda çok kısa olsa dahi bence yeterli bir süreçti çünkü zaten dokunduğu her şeyi bozmak gibi tuhaf bir yeteneği olan bir çocuktan bahsediyoruz burada. Elbette başına daha tuhaf şeylerin gelmesine, ailesinin de tuhaflıkta ondan aşağı kalır yanının olmamasına ve yıllarca yeteneği yüzünden başı belaya girdikten sonra dünyayı kurtarmak zorunda kalmak gibi daha büyük bir belaya bulaşmasına inanacaktı.
Alcatraz'ın başına gelen bütün bu olaylara rağmen alaycılığını kaybetmeyişini, sadece kendisine dair bildiğini sandıklarının değil de o yaşına dek öğrendiği başka şeylerin de koca bir yalan olduğunu öğrenerek yaşadığı şaşkınlığını, kim olduğunu öğrendikten sadece saatler sonra bir operasyonun içine düşüşünü ve ne yapacağını bilemese dahi zekasını kullanarak hareket edişini okumak çok keyifliydi. Aklına takılan her şeyi soruyor, her seferinde yanıldığı ortaya çıksa dahi kesinlikle emin olduğu konularda ısrarla fikrini savunuyor, bir yandan onu ve ekibini yakalayarak öldürmek isteyen insanlardan kaçıp kendisinden çalınan doğum günü hediyesi olan kumları her yerde ararken, bir yandan da o güne dek çözemediği yeteneğini kontrol etmeye çalışıyor, sık sık pervasız davranması sebebiyle düştüğü tehlikeli durumlardan pratik zekasını kullanarak kurtulmaya çalışıyordu.
Bazen işe yaramıyordu ama Alcatraz'ın bu konuda hiçbir suçu yok, siz bile bir kağıt canavarı yakarak yok edebileceğinizi düşünürdünüz.

"Çalışmanın bir insanı değiştiremeyeceğini öğrendim Smedry. Her zaman olmadığım bir şey olmak istedim; üstelik herkes de beni destekledi ve başarılı olmam için de ellerinden gelen desteği de verdiler bana. 'Eğer yeterince çalışırsan istediğin her şey olabilirsin!' dediler."
"Biliyor musun Smedry? Yalan söylediler. Değiştiremeyeceğin bazı şeyler vardır."
Kitap boyunca Alcatraz'ın kendi yeteneklerini, kim olduğunu ve sahip olduğu görevini keşfedişi anlatıldığı için kitapta yer alan diğer karakterleri, üzerine yorum yapabilecek kadar tanıdığımı düşünmüyorum. Alcatraz'dan sonra en önemli rolde olduğunu düşündüğüm Büyükbaba Smedry hakkında bile çok fazla bilgi edinemiyoruz ve bu yüzden, daha geri planda anlatılan Şarkı, Bastille ve Quentin karakterleri hakkında yazabileceğim pek bir şey bulamıyorum. Ama bir yandan da bu durumu çok fazla yadırgamıyorum çünkü hem bir giriş kitabı olması hem çok kısa bir zaman dilimini ve çok az bir olayı anlatması hem de sayfa sayısının görece kısa olması sebebiyle bu detayları görmezden gelebiliyorum. Çünkü zaten Alcatraz bile yan yana savaştığı bu karakterleri o anda doğru dürüst tanımıyordu.
Üstelik Brandon Sanderson'ın anlatım tarzı hikayeyi öylesine su gibi akıtıyor ki normalde rahatsız edecek bu detaylar tamamen arka planda kalıyor. Kitabı, o kitabı yazan Alcatraz olarak anlattığı ve kitapta yaşanan her şey de Alcatraz'ın geçmişi haline geldiği için, sadece olayların geçtiği o anı düşünmeyi engelleyerek gelecekten referanslar vermesi, bunları da nüktedan ve eğlenceli bir dille yapması okumayı çok daha zevkli bir hale getiriyordu. Verdiği referanslar hikayenin canlılığını korumasını sağlıyordu ve bir sonraki bölümde ne olacağını düşünmemin yanı sıra bir sonraki kitapta ne olacağını, ana kurgunun nereye gideceğini merak etmemi sağladı ve seriye devam etme isteğimi arttırdı.
Hatta birazdan ikinci kitaba başlayacağım.
Bastille yavaşça, "Yenilmişsiniz," dedi. "Uslusunuz. Kontrol ediliyorsunuz."
"Mutluyuz!" dedim.
Siz Suskun Diyarlılar, umarım bu yorum sizleri kontrol altında tutarak gerçekleri hepinizden gizleyen kütüphanecilerin gözünden kaçmış, size ulaşmıştır ve siz de bu paragrafa kadar okumuşsunuzdur. Önceki paragrafları okurken edindiğiniz bütün izlenimi unutun. Bu kitap bir fantastik roman değil! Anlatılan her şey bütünüyle gerçek! Yukarıdaki alıntı tamamen doğru! Kontrol ediliyorsunuz! Alcatraz Smedry bu kitabı, her şeyi öğrenmeniz ve yatırıldığınız cahiliyet uykusundan uyanmanız için yazdı! Üstelik bunu, kütüphanecilerin gözüne takılmaması amacıyla takma bir isim kullanarak yaptı! Eğer bu kitabı daha önce hiç duymadıysanız çoktan planı fark edilmiş ve bu kitap Suskun Diyarlar sınırları içerisinde yasaklanmış demektir. Ama yine de, bütün iyimser yanımı kullanarak kütüphanecilerin gözünden kaçan birkaç kopyanın fantastik edebiyat raflarının arkasında kalmış olabileceğine inanıyorum.
Onları bulun!
İşte o zaman siz de gerçekleri göreceksiniz.
Şarkı, "Evet," dedi. "Sakin, mutlu ve tamamen cahilsiniz; tam da olmanız gerektiği gibi. Kültürünüzde 'Cehalet Erdemdir' diye bir atasözü yok mu?"
Siz Suskun Diyarlılar, umarım bu yorum sizleri kontrol altında tutarak gerçekleri hepinizden gizleyen kütüphanecilerin gözünden kaçmış, size ulaşmıştır ve siz de bu paragrafa kadar okumuşsunuzdur. Önceki paragrafları okurken edindiğiniz bütün izlenimi unutun. Bu kitap bir fantastik roman değil! Anlatılan her şey bütünüyle gerçek! Yukarıdaki alıntı tamamen doğru! Kontrol ediliyorsunuz! Alcatraz Smedry bu kitabı, her şeyi öğrenmeniz ve yatırıldığınız cahiliyet uykusundan uyanmanız için yazdı! Üstelik bunu, kütüphanecilerin gözüne takılmaması amacıyla takma bir isim kullanarak yaptı! Eğer bu kitabı daha önce hiç duymadıysanız çoktan planı fark edilmiş ve bu kitap Suskun Diyarlar sınırları içerisinde yasaklanmış demektir. Ama yine de, bütün iyimser yanımı kullanarak kütüphanecilerin gözünden kaçan birkaç kopyanın fantastik edebiyat raflarının arkasında kalmış olabileceğine inanıyorum.
Onları bulun!
İşte o zaman siz de gerçekleri göreceksiniz.
Yorumlar
Yorum Gönder